14 Aralık 2024 Cumartesi / 13 CemaziyelAhir 1446

Öyle bir arındı ki onu kimse tanıyamayacak

Nefes filminde komutan, Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisinde Soner karakteriyle öne çıkan Mete Horozoğlu, bu kez Açlığa Doymak filminde dergahta arınmak için iki metrekarelik alanda 40 gün aç kalan Eyüp olarak karşımızda.

HALE C. BARLAS/[email protected]25 Kasım 2012 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Öyle bir arındı ki onu kimse tanıyamayacak

-Açlığa Doymak projesi nasıl doğdu?

Filmin yapımcılığını ve yönetmenliğini yapan Zübeyr Şaşmaz yıllar önce yazmış senaryoyu. Filmde ölüm oruçları, halvet (ıssız bir yerde tek başına kalma) ve güzellik konuları işlemiş. Birbirlerinden farklı dünyalarda yaşayan üç insanın sıradan hayatlarının, ölümü dileyecek kadar büyük bir azaba dönüşmesi anlatılıyor ve ‘Ruhsal bir azap bedensel bir acıyla yenilebilir mi?’, ‘İnsan en temel ihtiyacı olan yeme içme arzusunu bir amaç uğruna kesebilir mi?’ gibi sorulara cevap aranıyor.

-Siz nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz?

Eyüp o kadar büyük pişmanlıklar yaşıyor ki etrafına zarar verebilecek biri olmamasına rağmen, amaçları uğruna her şeyi mübah görmeye başladığı anda vicdan azabı çekmeye başlıyor ve bir dergahta halvete girmeye karar veriyor.

İNGİLİZ MAKYAJCILAR

-Halvet nedir?

Bir dizi sayesinde herkes halveti farklı algıladı ama halvet padişahın tek başına kalması demek. Ama insanlar tabii kafasında bu olayı farklı kurguluyor. İki metre karelik alanda kalıyor. Odadan sadece tuvalete gitmek ya da abdest almak için çıkıyor. Yemek de yiyor ama yaşamını sağlayacak kadar... Yani iki üç zeytin, hurma ile besleniyor. Haz alacağı her şeyden uzak duruyor. Bu sayede iç yolculuğu başlıyor ve 40 gün sonunda kişi arınmış oluyor. Sonra da dergahta eğitime giriyor. Altı kademelik insani kamil yolculuğuna başlıyor ki zaten bu da evliyalıktır. Bunu da kimi başarır kimi başaramaz...

-Makyajlarınızı İngiltere’den gelen bir makyaj ekibi yapmış...

Evet. Simongiller (gülüyor). Eyüp karakterini zayıflattı, Burcu karakterini şişmanlattılar. Hatta Burcu karakterine sadece yüz değil tüm vücut makyajı yapıldı. Yani zaten Didem zayıf bir kız ve baştan aşağı onu şişmanlattılar. Beni de zayıflatmanın dışında 40 günlük halvet sonunda çökmüş, bitap düşmüş bir görünüme de kavuşturdular.

-Aynı anda film ve dizi çekmek zor olmadı mı? Yani sonuçta birinde sakalsız ve bıyıklı, diğerinde ise sakallısınız...

Zorladı tabii ama artık filmde maalesef takma sakal kullanmak zorunda kaldım. Çünkü dönem bıyığıyla dizi çekmek zorundaydım. Filmde ise makyaj ekibiyle hiç belli olmayacak şekilde bıyıkları yok ettik. Bir tek saçıma kimse dokunmadı (gülüyor).

Oğlum doğduğundan beri sinemaya bile gitmiyoruz

-Film, tiyatro, dizi derken kendinize vakit ayırabiliyor musunuz?

Ali’miz var. Şimdi 8 aylık oldu. Hepimiz işimiz bitince soluğu evde alıyoruz. Elimden geldiğince ona ve eşime vakit ayırmaya çalışıyorum. Zaten Ali doğduğundan beri sinemaya, dışarıya yemeğe bile çıkamıyoruz.

-Kim bakıyor Ali’ye?

Anneannesi geliyor, eşim zaten evde, çalışmıyor. Zaman zaman eşimin teyzesi var, o geliyor bakmaya. Biz de daha yeni yeni emanet edebildiğimiz için artık şimdiden sonra biraz kendimize vakit ayırabileceğiz sanırım.

-Kime daha düşkün?

Anneye tabii ki. Çünkü her gün onu görüyor. Her şeyiyle anne ilgileniyor. Onu doyuruyor, altını temizliyor, gece uyanıyor... Zaten Ali doğduktan sonra bendeki anne olgusu değişti. Artık her gün annemi arar oldum.

Hababam Sınıfı’nı çekemeyeceksem sektör bitmiştir!

-Öyle Bir Geçer Zaman Ki’deki kızınızla aranız nasıl?

‘Soner baba’ diyor. Bazen ‘Ben senin üvey kızın mıyım?’ diye soruyor. Ben de ‘Sen benim öz kızımsın’ diyorum, çok seviniyor. Sıcak bir kız, sette herkesin kucağındadır.

-Dizide kızınızın bakıcıya kök söktürmesi, bakıcıyla aranızda aşk olacak mı olmayacak mı beklentisi... İzlerken eski Yeşilçam filmleri canlanıyor insanların gözünde.

Dizide biraz zaten o eski Türk filmleri kokusunu alıyorsunuz. Aslında bu tarz şeyleri görmek, izlemek çok normal. Tarantino’nun bir filmi girecek gösterime The Jango adında. Bu film aslında 1965’te yapılmıştı. Yıllar sonra adam bunu yeniden çekebiliyorsa bizler de yapabiliriz. Sonuçta zaman, teknik ve bakış açısı değişiyor. Nedense adamlar yapınca sorun olmuyor, biz yapınca sorun oluyor. Özcan Deniz Güney Kore filminden esinlenerek bir film çekmiş, herkes ‘Vay işte o filmin aynısı’ diye konuşmaya başladı. Özcan esinlendiğini söyledi ama bunun açıklamasını yapmak zorunda değil ki! Ben bugün Hababam Sınıfı’nı, Neşeli Günler’i yeniden çekemeyeceksem zaten bitmiştir bu sektör.

-Dizi ne kadar daha devam edecek?

İnanın bilmiyorum. Ama belki bir 10 sene daha ilerletebilirler. Kuşak oyuncuları çıkar. Yaşlılar çıkar, çocuklar bizim yaşımıza gelmiş olur, onların çocuklarını görürüz gibi devam edebilir. Sonuçta senaryonun önü açık. 

-Öyle Bir Geçer Zaman Ki ile yıldızınız parladı diyebilir miyiz?

Diyebiliriz tabii ki. Sonuçta her hafta 20 reyting demek 40 milyon kişinin seni izlemesi demek. Şöyle düşünün, sinemada bir filmi iki buçuk milyon kişi izliyor. Tiyatroda ise 25 bin ile 250 bin kişi arasında değişir. Tabii ki insanlar beni diziyle daha iyi tanıdı. Bir de bu gişeye ve tiyatroya da etkili oluyor: bakalım ne yapmış bu adam diye...

Mete Horozoğlu, 7 Aralık’ta vizyona girecek olan Açlıkla Arınmak’ı Hale Ceylan Barlas’a anlattı.