19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

“Sevincini Bulmak” öyle kolay mı?

Varlık sebebini, kim ve neden burada olduğunu ya da hayatın anlamını arayanın varacağı noktayı ‘Sevincini Bulmak’ diye tarif ediyor Kutlu. Aşık olduğunda ‘sevincini buldum’ zannedip hüsrana uğrayanlar yekun tutuyor anlatıda. Hüzünlü kadınların hikâyelerini sıralıyor birbiri ardına...

GÜLCAN TEZCAN 14 Ekim 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
“Sevincini Bulmak” öyle kolay mı?

“Topraktan kopan insanoğlu bir daha o aşk ile başka bir şeye bağlanamadı.” diyor Mustafa Kutlu bu yılın mahsulü Sevincini Bulmak’ta. İnsan ki topraktan yaratılmış mevzu da tam burada bağlanıyor. Varlık sebebini, kim ve neden burada olduğunu ya da hayatın anlamını arayanın varacağı noktayı ‘Sevincini Bulmak’ diye tarif ediyor Kutlu. Aşık olduğunda ‘sevincini buldum’ zannedip hüsrana uğrayanlar yekun tutuyor anlatıda. Hüzünlü kadınların hikâyelerini sıralıyor birbiri ardına. 

Esas kahramanımız Suna, Tanpınar araştırmacısı, onun ablası eczacı Sevim, mücahid iken müteahhid olan Serdar’ın ihanet ettiği 28 Şubat’ın mücadeleci kızlarından Elif ve onlarla aynı kaderi paylaşan Nilgün. Aldatılan, yarı yolda bırakılan, sevinci elinden alınan, tek başına hayatın yükünü taşıyan kadınları anlatıyor Kutlu. Zülfi yâre dokunuyor. Bizim mahallenin erkekleri pek girmezler bu konulara, hatta hiç. Kadınlar üzerinden eleştiri üretme ve değer kaybını konuşma kolaycılığından vazgeçmezler. 

Kutlu, yargılamadan, hesaba çekmeden vakıayı anlatıyor. Ne oldu da bir zamanların mücahidleri, yuvasını yıkacak kadar kendini kaybetti sorusunun cevabını ise okura bırakıyor. 

Pek çok hikâyesinde olduğu gibi toplumsal değişim ve dönüşümü de kuşaklar öncesinin yaşantısından başlayarak anlatıyor. İyiler ve kötüler gibi iyilik ve kötülük de var. Ama teselliyi eksik etmiyor yazar; “Canınızı sıkmayın, iyiler oldukça kıyamet kopmaz. Helal paranın bereketi çok olur, aza kanaat edeni Cenab-ı Hak dara düşürmez.” Kahramanımızın işi Tanpınar uzmanlığı. Bu vesileyle edebiyat dünyası, akademik camiaya dair manzaranın da fotoğrafını çekiyor Kutlu. 

SON BAHÇELİ EVDEN APARTMANA...

Fıstıkağacı’ndaki ahşap bir evin etrafında şehrin, insanların değişimi, betona nasıl mecbur ve mahkum edildiğimizi, mahalleyi yitirişimizi okurken İstanbul’un yıllar içinde nasıl yaşanmaz hale geldiğini de hatırlıyoruz. Mahallenin hayatımızda ne çok anlam ifade ettiğini de hatırlatıyor Kutlu. “Mahalle medeniyet ile kültürün, milletin asırlar içinde süzüp aldığı ilkelere, tecrübeye, acı ve sevince, ahlaka, mimari ve estetiğe, adalet ve merhamete, hizmet ve hürmete, devlet ile münasebete dayanan bağımsız bir birim idi. Hakim sermaye ve hakim kültürün emperyalizmin alafranga dayatmasına ve baskısına dayanamadı, küçümsendi ve yıkıldı. Yerine ne konuldu? Kimliksiz, kişiliksiz, birlikten, dayanışmadan bihaber, yerli ve milli olana düşman, bireye ve onun nefsani arzularına dayanan apartmanlar, AVM’ler, siteler /.../ Birlikte yaşamayı reddedip ferdi hayatı seçenler özgür olduklarını sanıyorlardı. Böylece zokayı yuttular; sermayenin tüketim ekonomisine esir düştüler. “ şeklinde bir durum tespitinde bulunuyor. Sevincini Bulmak için yola düşen Suna’nın geldiği nokta ise tıpkı diğer Kutlu kahramanları gibi “Benim sâdık yârim kara topraktır” oluyor... 

Mustafa Kutlu’nun nihai olarak söylediği ise galiba Sevincini Bulmak için en kısa yol; “Bu dünyada ne tesadüf ne tevafuk vardır. Olacak olur, adına kader denir. Şu hikâyeyi yazan adamın yazması, kitap diye basılması, birinin onu alıp okuması, yahu neler oluyor şu dünyada diye olup bitenlere boş yere akıl erdirmeye çalışması, sonra o kitabı bir başkasına vermesi, kitabın elden ele dolaşması, neticede o da yani kitap da bizim bir kardeşimizdir ve elbette ki fanidir, yok olup gitmesi nedir? Fazla üzerine gitmeyin, zira bu terazi bu sıkleti çekmez. Kılın beşi kurtarın başı.”