Sosyal medya, gayri resmi haber kaynağı olarak bir takım sıkıntıları bünyesinde barındırıyor. Ancak aynı zamanda anlık haber akışını, hızlı iletişimi sağladığı için klasik mecralardaki manipülasyonlar sosyal medyanın bu gücü karşısında sönüp yok oluyor.
Geçen hafta sosyal medya sayesinde, Hürriyet gazetesinin internet sitesinde İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in Ankara’daki olaylı 29 Ekim gösterilerini havadan takip ettiğini gösteren fotoğrafın fotomontaj olduğu jet hızıyla anlaşıldı. Hürriyet fotoğrafın altına ‘kolaj’ yazmak zorunda kaldı. Daha vahim örnek ise Cumhuriyet kutlamalarında elinde bayrağıyla koşan bir çocuğu, bir polisin copla takip ettiği fotoğraf karesinin sosyal medyada “Polis, elinde bayrağıyla kutlamaya gelen ufacık çocuğu bile copla kovaladı” mesajıyla servis edilmesiydi. Oysa fotoğraf titiz bir işçilikle birkaç fotoğrafın montaj edilmesiyle elde edilmişti.
OYUN KISA SÜREDE BOZULDU
Bu vahim fotoğraf, tedavüle sosyal medyada sokuldu, hızla yayılması sağlandı. Gerçek olmayan bir şeyi insanlara servis etmekten maksat elbette kirli emellere ulaşmaktır. Fakat gelin görün ki aynı çabuklukla fotoğrafın fotomontaj olduğu bilgisi yine sosyal medyanın iletişim hızıyla yayıldı. Oyun büyük oranda bozulmuş oldu. Bundan birkaç ay önce, TRT’nin şehit cenazesinde kullandığı iddia edilen bir altyazı da sosyal medyada hızla yayılmış fakat görüntünün fotomontaj olduğu yine aynı hızla anlaşılmıştı.
Sosyal medyanın gücü, zihinlerde kirlilik yaratmak için pekala kullanılabilir. Yalan bir haber tedavüle sokulabilir; insanlara, kurumlara, hakaret edilebilir. Bağlamı, düzlemi olmayan ve herkesin kontrolsüzce üretim yapabildiği bir ortamda bunların olması doğal... Fakat aynı zamanda hakikatli, gerçek bilginin peşinde olan insanlar için bu türden yalan yanlış haber ve bilgilerin foyasını ortaya çıkarmak için de eşsiz bir mecra, sosyal medya.
Aslında hemen hemen tüm ‘teknolojik’ ürünler için söylenebilecek bir şey bu: Ürünün kendisi masum, onu faydalı bir şeye ya da bir canavara dönüştüren ise insanın bizzat kendisi.
ARAMIZA KARA KEDİ GİRDİ
6 Kasım’da sadece Türkiye için değil tüm dünya için büyük önemi olan bir dava başlıyor. Bildiğiniz gibi 30 Mayıs 2010’da Gazze’ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine, İsrail güçleri saldırmış ve dokuz vatandaşımızı şehit etmişti. Bu olay ve sonrasında gelişen olaylar tüm dünya dengelerini alt üst etti. Özellikle askeri alanda çok sıkı fıkı olan İsrail ve Türkiye arasına kara kedi girdi. İsrail’in yaptığı açıkça ‘korsanlık’tı ve normal şartlarda bu, açıktan Türkiye’ye savaş ilan etmekti. O gün neden savaşa girmediğimizi anlamak isteyenler, Mayıs 2010 tarihinden bu yana Türk silah sanayinin seyrini incelesin.
Türkiye İsrail’le savaşa girmedi ama tüm platformlarda hakkını aradı. Bugüne kadar tüm yaptıkları yanına kar kalan, hiçbir hukuksuzluğu için kendisine hesap sorulmayan, Birleşmiş Milletler kararına uymayan İsrail, 6 Kasım’da belki de ilk defa bu derece ciddi bir şekilde yargılanıyor.
YAPTIKLARI YANINA KAR KALMASIN
Sosyal medyanın karanlık ve aydınlık yüzünü test etmek için bulunmaz bir fırsat. Eminim ki bu tarihi davanın gidişatına müdahale etmek için irili ufaklı birçok karalama faaliyeti başlayacaktır. Filonun en büyük gemisi olan Mavi Marmara’nın organizatörü İHH’ya (İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı) çamur atılacaktır. Psikolojik savaş yürütülecek, haklı dava haksız gösterilmeye çalışılacaktır.
Diğer taraftan inanıyorum ki çok daha büyük bir kitle İsrail’in yargılanıyor olmasına destek verecektir. Sosyal medyanın gücünü dezenformasyon için kullananlara inat; sosyal medya, gerçeğin mümkün olduğunca geniş bir kitleye yayılmasını sağlayacaktır. Ve hatta kullanıcı sayısı milyara yaklaşmış bu sosyal ortamlarda, sadece Türkiye’deki değil tüm dünyadaki insanların bu meseleye bakışlarında bir hakikat penceresi aralanacaktır. 6 Kasım’da sosyal medya, İsrail’in yaptıklarının ve yapacaklarının yanına kar kalmadığını, kalmayacağını tüm dünyaya duyurmak için eşsiz bir fırsat olabilir.