20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Sosyal medyadaki davranışlar psikolojik

Uluslararası UXistanbul Konferansı’nda konuşanlar arasında Facebook Ürün Geliştirme Direktörü Jonah Jones da vardı. Jones, insanların sosyal medyada sergilediği davranışların psikolojik yönüne de değinerek yeni ürünleri Riff’i anlattı.

Büşra Uğraş28 Şubat 2016 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Sosyal medyadaki davranışlar psikolojik

Bu yıl ikincisi düzenlenen Uluslararası UXistanbul Konferansı’nda kullanıcı deneyimi tasarımı konusunda dünyanın önde gelen isimleri bir araya gelerek kullanıcı deneyimi alanındaki en son trendler, en başarılı ve en başarısız örnekler ile işin püf noktaları üzerine konuştular. Müşteri odaklı yaklaşımları kurum kültürlerinin bir parçası haline getiren ve Dijital dünyada müşterileri ile temasta olmak isteyen şirketleri bir araya getiren etkinlikteki konuşmacılar arasında Facebook Ürün Geliştirme Direktörü Jonah Jones da yer aldı. Daha önce Google’da Google Maps ürününü geliştiren Jones, edindiği deneyimleri konferans dinleyicileri ile paylaştı. Facebook’un uluslararası başarısının sırları hakkında küçük tüyolar veren Jonah, konuyu yalnızca teknolojik yönden ele almak yerine kitlelerin sosyal ağlarda sergiledikleri tutumları psikolojik değerlendirmelerden yola çıkarak anlattı. Facebook’un yeni ürünü Riff’in hikayesinden de bahseden Jones’un konuşmasını dinledikten sonra aklımıza takılan birkaç soruyu sormak için bir araya geldik ve keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Dünyayı bağlayıp başarıyı yakaladı

- Birçok sosyal ağ var hepsinin dönem dönem çok popüler oluyor ama bir süre sonra popülaritelerini kaybediyorlar. Facebook’sa bunu hiç yaşamadı. Bunu nasıl sağlıyorsunuz?

Bu milyon dolarlık bir soru! Herkes bunun cevabını bilmek istiyor değil mi? Evet popüler bunun en önemli nedeni gerçekten faydalı olması. Aynı zamanda çok fazla sayıda insanı birbirine bağlıyor. Bunun dışında Facebook binlerce fikre odaklı. Bir düşünceyi ortaya çıkarabilmek için belki de 999 tane fikir üretiliyor öncesinde. Tüm bunlar Facebook’un misyonundan kaynaklanıyor. ‘Conect to world’ (Dünyayı birbirine bağlamak) olduğu için bu kadar insana ulaşıyor.

- Her kesimden insan kullanıyor. Bir üniversite profesörünü ve lise öğrencisini aynı platformda buluşturmak için teknolojik gelişmelerden daha fazlasına ihtiyacınız vardır sanırız?

1.6 milyar kullanıcınız olunca zaten bir streotip üzerinden ilerlemeniz imkansız. O nedenle sizi takip eden insan çeşitliliği arttıkça sizin de ekibinizi genişletmeniz gerekiyor. Cinsiyet, din, etnik köken bunların hepsini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bunu yapabilmek için bütün bunların ötesine geçip şu soruyu sormak gerekiyor. ‘Buradaki en temel insan ihtiyacı nedir?’ Bu da birileriyle ilişki içerisinde olmaktır. Bu nedenle bu sorunun cevabını iki yönden düşünebilirsiniz. Birincisi dediğim gibi bu temel ihtiyaca cevap verebilmek ikincisi de daha spesifik olan bir şey; kendi ekibinizi çeşitlendirebilmek. Bizim araştırmacılarımız, mühendislerimiz, sosyologlarımız, tasarımcılarımız var... Ekip ne kadar çeşitliyse ürettiğiniz ürünler de o kadar  başarılı sonuçlar elde edebiliyor. Sadece California’lı beyaz bir adam bunları tasarlıyor olamaz. Bunun için ekibimizde farklı etnik kökenlerde, yaşlarda, cinsiyetlerde insanları ekibimize dahil ediyoruz.

- Riff neden Instagram videoları, Snapchat ya da Vine’dan farklı olacak?

Biz Riff’i bir ders edinme platformu olarak gördük. Oradan bir şeyler öğrenmeye çalışıyoruz. Neler Başarılı neler başarısız ve burada çıka sonuçları da Facebook’ta uygulamaya çalışıyoruz. Tabii ki benzerlikler ve farklılıklar ama neticede Riff bir öğrenme yeri

Marc Zuckerberg de etkinliğe katıldı

2015 yılında internetteki en yaygın kampanya hiç kuşkusuz ALS hastalığına dikkat çekmek üzerine başlatılan Ice Bucket Challenge hareketiydi. Facebook’un kurucusu Marc Zuckerberg de dünyanın dört bir köşesindeki milyonlarca insan gibi başından aşağıya buz dolu kovayı dökerek kampanyaya katıldı.

Buz kovasından program çıktı

İnsanların sosyal ağlarda paylaşım yaparken önlerine çıkan psikolojik engelleri irdeleyen Jonah Jones ve ekibi Facebook’ta neden yeteri kadar video paylaşılmadığı konusuna kafa yorarken geçen yıl Temmuz ayında ALS hastalığına dikkat çekmek için başlatılan Ice Bucket Challenge ile nasıl önlerinin aydınlandığını anlatıyor “Bahsettiğimiz psikolojik nedenlerden dolayı insanlar video paylaşmıyor, nasıl görüneceklerinden, çektikleri videonun yeterli kalitede olup olmadığından şüphe duyuyorlardı... Ama sonra Ice Bucket meydan okumaları başladı ve insanlar bir amaç için bir araya geldiklerinde çektikleri videoda ne kadar aptal göründüklerini, kaliteli olup olmadığını ya da toplumda kabul görüp görmeyeceklerini önemsemeden bu etkinliğe katılmaya başladı. İşte bu olay bize Riff’i oluşturmak için fikir verdi. İnsanları doğum günü, sevgililer günü, mezuniyet gibi bir amaç için bir araya getiren bir video paylaşım uygulaması”

Konferansta neler konuşuldu?

Jonah Jones yaptığı konuşmada Facebook’un hikayesini şöyle anlattı “Paylaşımları incelemeden önce 2004’e geri dönmek gerekir. O zamanlarda internette aradığınız bilgilere ulaşabiliyordunuz ama sevdiklerinizle yeteri kadar iletişim kuramıyordunuz. Böylece paylaşım ekibimiz arkadaşlarınıza, sevdiklerinize ulaşabileceğiniz araçlar geliştirdi. Çünkü paylaşım yaşanan deneyimi daha kıymetli kılıyor. Bunu şöyle düşünün; yolda yürürken muhteşem bir kuş gördüğünüz. Onu arkadaşınıza da göstermek istersiniz öyle değil mi? İşte Facebook da buna odaklanıyor. Yaşadığınız deneyimleri daha kuvvetli ve kıymetli hale getiriyor.”

Kalabalıktan çekiniyoruz

Jones paylaşım konusunun psikolojik yönüne vurgu yaparak konuyu üç ana başlıkta irdeliyor: “İnsanlar kullandıkları aplikasyonun hızlı olmasını ister. Burada daha önemli olansa kullanılabilirliğin psikolojik açısı. Bakıldığında bu konuda önümüze üç büyük engel çıkıyor. Bunlardan bir tanesi ‘Kitle’ problemi. Bir arkadaşınızla sohbet ettiğinizi düşünün. Büyük ihtimalle birçok şey paylaşırsınız. Sonra bu konuşmalar başka insanların dikkatini çekebilir ve onlar ‘Ne konuşuyor acaba bunlar?’ diye düşünebilir. Sonra bakarsınız iki-üç kişiyken ufak bir grup olmuşsunuz. Bu grup genişledikçe daha az paylaşma eğilimi gösterirsiniz. Facebook’taki arkadaş sayımız arttıkça bazı insanlar belli başlı şeyleri paylaşmaktan çekiniyor. Çünkü söyledikleri şeylerin ya da paylaştıklarının diğer kişilere çok bir şey ifade etmeyeceğini düşünüyorlar”

Kalitesinden endişe duyuyoruz

Jones’a göre bu konuda ikinci önemli problem  ‘Kalite’ endişesi. Jones “Evlilik, düğün, güzel bir tatil fotoğrafı 100 beğeni alırken paylaştığımız bir şarkı 10 beğeni aldı. Kalabalık bir grupla çektiğiniz selfie ise 45 beğeni alır diyelim.  Bu beğenileri bir grafik üzerinde düşünürsek, grafiğin ortalarında yer alırsınız. Facebook’taki arkadaş sayınız yükseldikçe ve insanların da burada günde yaklaşık 40 dakika geçirdiklerini göz önünde bulundurusak her şeyi görmeleri mümkün değil.  İnsanlarda bundan dolayı içeriklerini paylaşıp, paylaşmama konusunda tereddüte düşebiliyor. Beğenilmemesinden endişe duyarak paylaşmaktan çekiniyoruz”

Ortama ayak uyduruyoruz

Jones’a göre üçüncü problemse bağlam. Bu konuyu da “İnsanlar etraflarındaki belli başlı sosyal unsurlardan etkileniyor. Diyelim ki futboldan bahseden bir grup arkadaşınız var ve bu sizin de ilginizi çekiyor. O zaman onlara katılırsınız. Ama siyasetten konuşan bir grubun içerisindeyseniz ve bu sizin ilginizi çekmiyorsa bundan keyif almazsınız. İnsanlar sosyal medyada gördüklerini bağlam üzerinde değerlendiriyorlar. Örneğin Instagram’da günde bir fotoğraftan fazlasını paylaşmak çok cool sayılmıyor. İçindeki sosyal kuyruklar sizin davranışlarınızı etkiliyor” sözleriyle özetliyor.