Eski Başbakanlardan Tansu Çiller, 28 Şubat'ın bir darbe olduğunu belirterek, 'Bu belki ezber bozan bir darbedir ama bir darbedir. Ezber bozan bir darbe çünkü öncelikli olarak, zihinlerde bir darbenin silahlı, tanklı yapılması, Meclis'in önüne gelmesi, Meclis'e kilit vurulması gibi bir şartlanmışlık var' dedi.
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu tutanaklarına göre, Çiller, 28 Şubat'ın nasıl bir darbe olduğunu şöyle açıkladı:
'28 Şubat bir darbedir. Bu belki ezber bozan bir darbedir ama bir darbedir. Ezber bozan bir darbe çünkü öncelikli olarak, zihinlerde bir darbenin silahlı, tanklı yapılması, Meclis'in önüne gelmesi, Meclis'e kilit vurulması gibi bir şartlanmışlık var. Siyasi tarihimizin bize bıraktığı bir şartlanma bu. 28 Şubat böyle değil, 28 Şubat tankla tüfekle yapılmadı, Meclisin önüne gelmedi tanklar. Eğer gelseydi, hiç kuşkum yok ki siyasetçi onu durdurmak için üstüne çıkardı, o tankların üstüne çıkılırdı ama öyle olmadı. Bunun tam tersi... Evet, Sincan'da tanklar yürüdü ama gittiği yer bir tatbikat alanıydı, en azından öyle söylendi ve öyle de oldu, Meclis'e gelmedi. Ama onun yerine, görülüyor ki Meclis'in içine bir boğa salındı ve muleta da Doğru Yol Partisi'nin üstüne atıldı ve o darbelerle o parti parçalanarak o koalisyonun ve o Hükümetin düşürülmesi meselesi icra edildi ve bir süreç halinde de devam etti.'
-'Gül'ün Cumhurbaşkanı olmasına kadar devam eden süreç'
28 Şubat'ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Çankaya'ya çıktığı zamana dek devam ettiğine dikkati çeken Çiller, şöyle devam etti:
'Belki de AK Parti'nin 2002 seçimlerini kazanmasından sonra dahi devam eden ve illa bir gün ve tarih belirlenecekse eğer, belki Sayın Cumhurbaşkanı'nın, Abdullah Gül'ün yukarı çıktığı veya tarih belirlemek de mümkün değil; yani böyle gölgeler halinde yok olan, gölgeler halinde başlayan ama çok somut bir darbe.'
-'Otellerin küçük odalarında kurulan birtakım ikna odaları'-
Çiller, Refahyol Hükümeti'nin neden DYP üzerinden çökertilmek istendiği konusunda '28 Şubat bir süreç ve bu süreçte Doğru Yol Partisi'nin parçalanması üzerinden hükümetin düşürülmesi meselesi amaç edilmiş. Biz bunu yaşadık, yaşarken de gördük ve bu, partimizin birtakım milletvekillerinin ikna odalarında, arka sokaklardaki otellerin küçük odalarında kurulan birtakım 'ikna odaları' diyelim...Bunun içinde şantaj, bunun içinde menfaat, ikbal vaadi; bunun içinde korku...Unutmayın, tarihimizde, yakın tarihimizde şuurlara ve vicdanlara saplanmış bir eski fotoğraf hançer gibi durur; eski Başbakanın ipe yürürken o son hazin bakışı. Bunun altında o korkuyu yaratmak çok daha kolay oluyor. O korku refleksi içerisinde darbe üstüne darbe yiyen ve Genel Başkanı bir anda bütün bunlarla karşı karşıya iken arkadan da milletvekillerinin kopuşuyla bir yerde hançerlenen bir ortamda bu süreç devam etmiştir. Şimdi, niye muleta Doğru Yol Partisi'nin üzerine atıldı? Niye Doğru Yol Partisi hedef seçildi? Niye Refah Partisi değil de Doğru Yol Partisi hedef seçildi? Bu, aslında 28 Şubat'tan da önce başlayan bir olay' ifadelerini kullandı.
-'Kartel medyası'-
'Kartel medyası' tabirinin ilk olarak kendisi tarafından kullanıldığını belirten Çiller, o dönem başında bulunduğu DYP'nin 'hedef seçilmesinde' özelleştirmelerin tümünü almak isteyen 'kartel medyasının rolünün büyük olduğunu' anlattı. Çiller, şöyle devam etti:
'Kartel medya, özellikle özelleştirme sürecinde, özelleştirme sürecinin öne çıktığı dönemlerde işaret edilmesi gereken bir sakıncayı da beraberinde getirdi. O zamana kadar iş adamı olmayan medya sahipleri yavaş yavaş iş dünyasının önderleri halinde ortaya çıktılar ve bu yapılırken de Özal'ın açtığı çığırda Doğru Yol Partisi'nin bütün programlarında özelleştirme öne çıkıyordu. Dolayısıyla bu özelleştirmeyle birlikte iştahlar açıldı. Medya patronları gelip bu özelleştirmeden pay almak istediler. Mesela çimento sanayi...Bir tane çimento sanayisini alıyor; giriyor, özelleştirmede kazanıyor bir medya patronu. Bir daha istiyor, ikincisini de kazanıyor ama tümünü istiyor. Tekel olur, tekel olur. Mümkün mü bir iktisat profesörünün bunu görmemesi? Durduruyorsunuz. Durduğunuz an ne oluyor? Bir büyük kavga, bir büyük; varan 1, varan 2, varan 3 falan böyle bir sürü şeyler ve bunun yansıması.'
-'Anayol baskı altında kuruldu'-
Refahyol Hükümeti'nden önce ANAP ile DYP'den oluşan Anayol koalisyonunun baskı altında kurulduğunu belirten Çiller, 'Doğrusu, benim de tercihim Refah Partisi'yle bir koalisyon kurmak değil. Bunun için Başbakanlığı, Meclis Başkanlığı'nı da vererek Anayol kuruldu, bir azınlık hükûmetiydi ve Anayasa Mahkemesi'nin bir kararıyla, güven oylaması konusunda geçersiz kılan kararıyla göçtü çöktü. Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi ondan sonra bir işbirliği içerisinde Refahyol'u kurdular' ifadelerine yer verdi.
1997 başında DTP'nin kurulduğuna dikkati çeken Çiller, 'Arkadaşlar yer yer 'derleme toplama partisi' vesaire de demişlerdir buna. Bu, Doğru Yol Partisi'nden koparılacak milletvekillerinin oraya transferi için, adeta görüntü buydu, kurulmuş bir parti haline geldi' dedi.
-Paşaları emekli etme planı-
Sürecin aktörü durumundaki 'paşaları emekli etme' fikrine dönemin Başbakanı merhum Necmettin Erbakan'ın bir gerginlik istemediği için ve dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'in de zaten onaylamayacağını düşündüğünden soğuk baktığını kaydeden Çiller, şöyle devam etti:
'Nitekim, daha sonra yine gazetelere de yansıdığı biçimiyle anlaşılıyor ki Münif İslamoğlu, bir biçimde, bizim bu hazırlığımızın duyumlarını Güven Erkaya'ya götürmüş ve Güven Erkaya'nın da merhum Erbakan'a 'Sizin ortağınız bu tarz şeyler içerisinde. Bu nasıl sonuca varır?' şeklinde bir suali de olmuş.'
-BÇG belgeleri-
Çiller, Batı Çalışma Grubu'na (BÇG) ait belgelerinin dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener tarafından kendisine bizzat getirildiğini anımsatarak, şunları kaydetti:
'Camilere kadar yaygın biçimde ve örgütlü biçimde bilgi alıp bunu merkeze bildirmelerini isteyen bir belge. Sarmusak tarafından ortaya çıkarılmış. Merhum Erbakan bunu Sayın Cumhurbaşkanı'na iletiyor, Sayın Cumhurbaşkanı da bunu Türk Silahlı Kuvvetleri'nin askeri kanadına yönlendiriyor. Güven Erkaya özellikle Deniz Kuvvetleri'nin başında. Dolayısıyla bu, bu konudaki infialini çok net biçimde ortaya koymaya başladı. Doğru Yol Partisi yine hedef alındı, başta Sayın Akşener olmak üzere ama asıl hedef yine Genel Başkandı, yani Doğru Yol Partisinin Genel Başkanı Çiller'di. Çünkü onu oraya getiren, netice itibarıyla o talimatı veren, bütün bunların hepsinin bu şekilde olduğu da belliydi.
Burada yine bir emeklilik meselesini gündeme getirdik bir kez daha. Yine baş başa bir konuşmaydı. Merhum Erbakan, tekrar ediyorum, gerginlik istemiyordu ülkede. Askerle bir barışma, bir bütünleşme, devletle millet arasındaki bu kopukluğun aşılmasını istiyordu ve izlediğimiz yol da o doğrultuda oldu.'
Refahyol Hükümeti'nin ikinci döneminde Başbakan'ın kendisi olacağı için 'laiklik' gerekçesiyle yükseltilen gerilimin düşmesi gerektiğini ifade eden Çiller, dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'in hükümet kurma görevini 'çoğunluk yerine, azınlık durumundaki Mesut Yılmaz'a verdiğini' ve bu arada 'ikna odaları kurularak, istifalarla DYP'nin parçalandığını' anlattı.
-'Hüsamettin Özkan bana Başbakanlık teklif etti'
Çiller, 2002 yılının Ağustos ayında, Ecevit Hükümeti'nin zor günler geçirdiğini ve DSP'nin parçalanmaya başladığını anımsatarak, bu sırada dönemin Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ın kendisine Başbakanlık teklif ettiğini dile getirdi. Çiller, '2002 seçimlerine gidilmeden, Hüsamettin Özkan bir gün demokrasi evine gelerek, bana bizzat Başbakanlık teklif etti. Tabii, bunları söylemek şimdi kolay geliyor ama o dönemde bütün bunları, partinizin de esasen çok sarsılmış olduğu bir dönemde söylemek ve reddetmek kolay işler olmuyor. Ama netice itibarıyla biz Meclis'i seçimlere götürdük. 2002 seçimleri yapıldı' dedi.
-'Darbenin bedelini millet öder'-
Her darbenin bedelini milletin ödediğini ifade eden Çiller, 28 Şubat'ın mali faturasının da çok büyük olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
'Resmî rakamları söylüyorum, 251 milyar TL'yle, bu o günün rakamlarıyla milli gelirin 1,5 katına yakın kriz faturası. Biz o zaman onu 65 milyar dolar olarak düşünüyorduk. Bu bütün bir GAP'ın yatırım değerinin, bütün o Konya Ovası projelerinin, Doğu Anadolu projelerinin hepsinin birkaç misliydi. İki milyon işsiz yaratıldı. Bu, asıl bedeli kimin ödediğini gösteriyor. Asıl bedeli hep millet ödüyor.'
Sürecin, Doğru Yol Partisi'nin parçalanması üzerinden kurulmuş bir kurgu olduğunu belirten Çiller, şöyle devam etti:
'Eğer siz azınlığı çoğunluk yapıyorsanız bu bir başka iradeye teslim etmektir Meclisi. Tekrar ediyorum: Mesele kişisel bir mesele değildir, ben bunların hepsini aştım. Mesele bir sistem meselesidir ve bedeli de görülüyor ki hep millet ödüyor. Ve bütün bunun için de tek sorumlu olarak Türk Silahlı Kuvvetleri'ni görmeyi de doğru bulmuyorum. Sorumlu arayacaksak eğer hepimizin ilk önce kendine bakıp özeleştiri yapması lazım. Ben, bütün bunlar olurken ve bütün bunları görürken, doğrusu, zaman zaman şaşırmama rağmen savcılıkta, hiç kimseden şikayetçi olmadığımı söyledim. Çünkü ülkemizin birlik ve beraberliğe çok büyük bir ihtiyaç duyduğu bir dönemde olduğumuzu düşünüyorum, çok parçalanmış durumdayız. Bu parçalanmada yeni nifaklar, yeni hesaplaşmalar yerine, sanki daha hoşgörülü bir ortamda kucaklaşarak birbirimizi anlamaya çalışsak ve asgari müştereklerde buluşsak, demokrasinin evrensel değerlerinde buluşsak, herkes yaptığı yanlışı daha rahat kabullense, 'bu yanlıştır, bu bir darbedir' dese ve buradan bir yeni ruh çıkarabilsek. Bununla yeni anayasanın ruhu olabilse.'
-'Faili meçhuller benimle mi başladı?'-
Çiller, BDP'li Sırrı Süreyya Önder'in soruları üzerine, şunları söyledi:
'Başbağlar... 33 kişi öldü o gün yani ben güvenoyu alırken. Sivas katliamı... Ondan önce, burada önümde var; Savaş Buldan da burada yazıyor benden önce olan birisi olarak. Ama JİTEM'in kurucuları, Adnan Ersözler, bilmem General Bahtiyar Aydınlar, bunların birçoğunu ben yani bir bölümünü bilip bir bölümünü ismen yeni duyduğum isimler bunlar. Bunlar başlamış, 1992'de tepeye vurmuş faili meçhul, tepeye vurmuş. 93;ün ikinci yarısında ben geliyorum, orada da var; doğru. Ama 94'te düzeliyor, 95'te aşağı iniyor; ben oradayım Başbakan olarak. 96'da İçişleri ve Savunma Bakanlığı bizde, 97'de keza en dibe kadar gidiyor. Yani sanki faili meçhuller benle başladı ve ben çekildim bitti. Sanki Susurluk ben çekildim birdenbire halloldu. Ne oldu Sayın Önder, bunlar benle mi başladı? Ben bunları bilmem dahi. Tansu Çiller bunların içinde bir biçimde diye. Bundan büyük bir haksızlık olamaz.
Ben Başbakan olduğum zaman bölgelere girilemiyordu. Evlatlarımız orada yıllarca doğru dürüst okullara gidememişler, partiler kapalıydı.'
-'Zana ve arkadaşlarının götürülmesi beni çok üzdü'-
Çiller, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Sayın Zana ve diğer arkadaşlarımızın yaka paça alınarak götürülmesi beni de çok üzdü ama dokunulmazlıklarının kaldırılmasını isteyendim, doğru. Çünkü gelen istihbarat öyle değildi yani siyaset için değildi onlar. 'Şu, şu, şu, şu, şu nedenleri var' diye önümüze geliyordu devamlı. PKK'nın uzantısı olarak gözüküyordu çok net biçimde. Ve meseleyi adalete bırakmaktan başka bir çare yoktu. Siyasetçinin çözeceği bir olay değildi. Artık o meselenin adalette çözülmesi lazımdı ama onların yaka paça götürüldüğü gün ne kadar rahatsız olduğumu ve ne kadar kızdığımı anlatamam. Üslup son derece önemli, son derece önemli ama yapılacak şey adalete teslim etmekti, yaptığımız doğruydu.
Netice itibarıyla söylemek istediğim şey: Benim çetelerle bağdaştırılmam kadar büyük haksızlık olamaz. Şimdi, bir de listeleri sordunuz değil mi? Bu kadar duygulanmamın sebebi… İnsan öldürmek, evlat öldürmek; anasınız. Çok acı. Listeler… Şimdi, listelere ilişkin… Evet, böyle bir liste geldi benim önüme. Tahmin ediyorum ki İçişleri Bakanlığı'ndan geldi. Millî Güvenlik Kurulu'nda da bu tarz birtakım iş adamlarının finansman için tehdit edildiği, bakın, tehdit edildiği ve zorla para toplandığı ifade edildi. Bu çerçevede, o gün önüme gelen bir listeydi, hatta o anda önüme gelen bir listeydi.
Benim verdiğim mesaj şu idi: 'Kimse buna boyun eğmesin, biz bunları koruruz. Kim bunu yapıyorsa bunları da önleriz.' Vermek istediğim mesaj buydu. Yani iş adamlarına 'Sizi öldürürüz' değil canım. Yani akıl tutulması lazım, bir başbakan çıkacak ilk önce öldüreceği insanların listesini yapacak, ondan sonra o listeyi ilan edecek, sonra onları tek tek avlayacak; el insaf, el insaf. Benim orada verdiğim mesaj: 'Bu iş adamları tehdit ediliyorsa korkmasınlar, bunu yapanlar korksun. Bunu kim yapıyorsa tehdit ederek, bunu kim yapıyorsa onlar korksun.' Verdiğim mesaj buydu. Yani akılla, mantıkla… Bir insanın aklına hakaret bu. Çıkacaksınız, elinizde liste, bunu ilan edeceksiniz, sonra tek tek avlayacaksınız. Sayın Önder…'
-MOSSAD ile görüşme-
Başbakanlığı döneminde İsrail'e gittiği ve Mehmet Ağar ile kendisinin burada MOSSAD'la özel bir görüşme yaptığına ilişkin iddialar hatırlatıldığında Çiller, şunları kaydetti:
'Ben bir görüşmeyi yaptım İsrail'de. Yaptığım görüşme özellikle PKK konusunda istihbarat alışverişine ilişkindi ve bu istihbaratın çok gizli kalması gereği vardı, talep onlardan gelmiş bir talepti. Dolayısıyla, o gün PKK'nın çok ciddi istihbaratının İsrail'in elinde bulunduğu, nokta istihbaratının olduğu...
Vallaha, Rabin de vardı orada yanlış hatırlamıyorsam, başkaları da vardı. Belki, bilemiyorum, yani şu anda tam olarak zaten bizim taleplerimiz ve onların gerisini ben dinlemedim yani benim meselem de değildi. Bir Başbakan olarak benim sadece söylediğim şey, bunun bizim için bu ilişkilerde önemli bir merhale olacağı ve bu istihbaratın iki istihbarat arasında ve yayılmadan... Onlar bunun tamamen gizli kalması üzerine çok ısrarcıydılar ama o gün yaptığım konuşmaların içeriğinde bütün benim söylediğim ve benim onunla kısıtlı kaldığım olay PKK'ya ilişkin nokta istihbarattı.' -'Koç vasıtasıyla TSK kanalıyla uyarılmadım'-
Koç vasıtasıyla Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) kanalıyla uyarılmadığını belirten Çiller, bütün sektörlerin, kendisinden nakit teşvikler istediğini bildirdi. Çiller, eski Cumhurbaşkanlarından Turgut Özal'ın yaptığı tarzda bir özelleştirmeden yana olduğunu belirterek, o dönemde PTT'nin özelleştirilmesini istediğini ancak koalisyon ortağı SHP'nin konuyu Anayasa Mahkemesi'ne götürmesiyle bunu yapamadıklarını bildirdi. Çiller, 'SHP'nin içindeki birtakım milletvekilleri bunu Anavatan Partisi'yle birlikte Anayasa Mahkemesi'ne götürmeseydi, belki Türkiye bütün borçlarını silecekti, enflasyon bir anda düşecekti ve Türkiye apayrı bir döneme girecekti. Türkiye'nin yüzyıl içinde gelip de kaçırdığı en önemli fırsatlardan biridir. Sonra son derece ucuza sattık. Türkiye'nin ne iç borcunun ne dış borcunun kovuğuna gitmedi' diye konuştu.
Çiller, faizlerin yüksek olmasını isteyen genel bir finans kesimi olduğunu ifade ederek, 'Çünkü o yüksek faizlerle bütün paralarını devlet tahvillerine yatırıyorlardı ve oradan çok ciddi rantlar aktarılıyordu' dedi.
-'('Refah Partisiyle koalisyon yapmam) derken samimiydim'-
Tansu Çiller, 'Yönetici olduğunuz o döneme ilişkin öz eleştirili bir soru sorulduğunda, 'keşke' diyebileceğiniz cevaplarınız var mıdır?' sorusuna, 'Var, birçok var' yanıtını verdi.
Çiller, 'Çok idealistim. Yani bir siyasetçinin biraz daha pragmatist olması lazım. 'Refah Partisiyle koalisyon yapmam' derken gerçekten samimiydim. Yani o, kanlı, bilmem neyli ihtilaller, canım böyle şey mi olur? Yani DNA'larım reddetti. Kanlı gelecek, bütün laik cumhuriyet gidecek. Nedir bu? Sonra, bunun aslında devletle milletin bütünleşmesi gereğinin bir şartı olduğunu idrak ettim, başta edemedim bunu' dedi.
28 Şubat darbesinin maliyetinin 251 milyar TL olduğunu kaydeden Çiller, darbenin maliyetini milletin ödediğini söyledi. Çiller, 2001 krizine giden sürecin tohumlarının 28 Şubat'ta ekildiğini kaydetti.
-'Belli kesimlere aktarıldı'-
Çiller, 'Kime gitti bu para?' sorusuna, 'Her bir bankanın ne kadar maliyet geçirdiğini yani buharlaşan, yok olan ve belli kesimlere aktarılan rantlar olarak çıktı ortaya' karşılığını verdi.
Başbakan olduğu zaman, JİTEM;i Cumhurbaşkanı'na, Genelkurmay Başkanlığı'na, Orgeneral Teoman Koman;a sorduğunu belirten Çiller, 'Cumhurbaşkanı, 'yok böyle bir şeyler' dedi. Çok evvelden kurulduğu ifade ediliyor. Ne zaman kuruldu, kim kurdu, ne yaptı; halen biliyor muyuz? Soracağım yerlere de sorduk bunları ama hala da çözemedik' dedi.
Çiller, örtülü ödenek ile ilgili sorulara, 'Her başbakan nasıl kullandıysa örtülü ödeneği ben de öyle kullandım; milletim, ülkem için kullandım. Ve anladığım kadarıyla en az kullananlardan biri de benim. Gayrimenkuller konusunda hesabımı defalarca ama defalarca... Beni IRS'e şikayet ettiler. IRS dünyanın en katı kurumlarından biridir, bulmaması mümkün değil. Hiç kimse, benim çocuklarımın şu işi kurduğunu, bu işi kurduğunu söyleyememiştir; yapmadım çünkü' cevabını verdi.
Tansu Çiller, 'beşli çete' diye bilinen STK'ların 28 Şubat kararlarından sonra 'Bunu onaylıyoruz' dediklerini anlattı.
-'İrticayı iç tehdit olarak görmedim'-
DYP'nin muhafazakar tabandan geldiğini ifade eden Çiller, Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanıyken, başörtüsü yasaklarına çok şiddetle karşı çıktığını vurguladı. 'Benim girecek talebemin başının örtülü olması değil, başının içinde ne olduğu önemlidir' dediğini dile getiren Çiller, irticayı hiçbir zaman iç tehdit olarak gerçek anlamda görmediğini bildirdi.
Çiller, eşi Özer Çiller ile ilgili iddialarda da bulunulduğunu belirterek, 'Eşimle ilgili yaratılan şey; mafya, çete, bilmem şu ilişkiler, bu ilişkiler. Yani hayretler içinde kalıyoruz' ifadesini kullandı.