25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Başkan Erdoğan: MHP 'yerel seçimlerde biz kendi yolumuza' diyorsa biz de 'Herkes kendi yoluna' deriz

Başkan Erdoğan, AK Parti Grup Toplantısı'nda konuştu. Başkan Erdoğan, Bahçeli'nin 'Yerelde ittifak yok' açıklamalarıyla ilgili 'Görüş farklılıklarımızın Cumhur İttifakı'na gölge düşürmesine fırsat vermemeliyiz. MHP 'yerel seçimlerde biz kendi yolumuza' diyorsa biz de 'Herkes kendi yoluna' deriz' dedi.

AA23 Ekim 2018 Salı 07:00 - Güncelleme:
Başkan Erdoğan: MHP 'yerel seçimlerde biz kendi yolumuza' diyorsa biz de 'Herkes kendi yoluna' deriz

Erdoğan, partisinin TBMM Grubunda Washington Post yazarı Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili açıklamalarda bulundu.

Erdoğan, Kaşıkçı'ya Allah'tan rahmet, ailesine, nişanlısına, dostlarına, vatandaşı olduğu Suudi Arabistan halkına ve medya dünyasına başsağlığı diledi.

Kaşıkçı'nın ilk olarak 28 Eylül Cuma günü saat 11.50'de evlilik işlemleri için Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğuna gittiğini anımsatan Erdoğan, Kaşıkçı'nın bu ziyaretinin cinayeti planlayıp, icra eden ekibe haber verildiğinin anlaşıldığını söyledi. Erdoğan, bir planlama, yol haritasının burada çalışmaya başladığını ifade etti.

Erdoğan, konsolosluk görevlilerinden bazılarının aceleyle ülkelerine gitmelerinin, hazırlık çalışmalarının orada yapıldığına işaret ettiğini kaydetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Ekim saat 16.30'da, operasyondan bir gün önce 3 kişilik bir ekibin tarifeli seferle İstanbul'a inip, önce otele yerleştiğini, sonra başkonsolosluğa gittiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu arada başkonsolosluktan bir başka ekip de Belgrad Ormanı ve Yalova'da keşif çalışmaları yapıyor. 2 Ekim saat 01.45'te 3 kişilik ikinci ekip yine tarifeli seferle İstanbul'a gelip, otele yerleşiyor. Aralarında generallerin de bulunduğu 9 kişilik üçüncü ekip ise özel bir uçakla havalimanına inip bir başka otele hareket ediyor. Toplam 15 kişiden oluşan bu ekip, sabah 09.50 ile 11.00 saatleri arasında ayrı ayrı gelip başkonsoloslukta buluşuyor. Önce başkonsolosluğun kamera sistemindeki hard disk sökülüyor. Bu arada Cemal Kaşıkçı, 11.50'de telefon ile aranıp o günkü randevusu teyit ediliyor. Aynı gün erken saatlerde Londra'dan İstanbul'a dönen Kaşıkçı, saat 13.08'de konsolosluk binasına yaya olarak giriyor. Tabii nişanlısı kendisiyle beraber. Bu saatten sonra bir daha kendisinden haber alınamıyor.

Akşam saat 17.50'de ülkemiz resmi makamlarına nişanlısı tarafından Kaşıkçı'nın başkonsolosluk binasında zorla alıkonulduğu veya başına kötü bir şey geldiği şeklinde bir başvuru yapılıyor. Bunun üzerine İstanbul Emniyet Müdürlüğümüzün ilgili birimleri hemen tahkikat başlatıyor. Bölgeyi gören güvenlik kameralarının incelenmesi sonucunda Kaşıkçı'nın başkonsolosluk binasından çıkmadığı kesinlik kazanıyor. Viyana Sözleşmesi gereği diplomatik dokunulmazlığa sahip olduğu için-ki şu anda bu tartışma konusu oldu artık. Bununla ilgili geçenlerde Mogheri'nin de yaptığı açıklamalar var. Artık bu Viyana Sözleşmesi de büyük ihtimalle masaya yatırılacak- başkonsolosluk binası ve görevlileri hakkında ilk etapta fiili bir işlem yapılamıyor. "

-"Araştırma derinleştikçe..."

Erdoğan, emniyet ve istihbarat birimlerinin olayı derinlemesine araştırmaya başlarken, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının da görevlendirdiği başsavcı vekili ve savcılar eliyle soruşturma açtığını anımsattı.

Araştırma ve soruşturma derinleştikçe çok ilginç bilgilere ulaşıldığına işaret eden Erdoğan, öncelikle cinayetin olduğu günün arefesinden başlayarak, çeşitli uçaklarla 15 Suudi güvenlikçi, istihbaratçı ve adli tıpçının Türkiye'ye geldiğinin görüldüğünü bildirdi. Erdoğan, bu kişilerden 6'sının 2 Ekim saat 18.20'de, 7'sinin ise saat 22.50'de özel uçaklarla Türkiye'den ayrıldıklarının tespit edildiğini kaydetti.

Erdoğan, "Kıyafeti, gözlüğü ve sakalıyla Kaşıkçı'ya benzetilmeye çalışılan bir diğer kişiyle, yanındaki şahsın da gece yarısından sonra tarifeli uçakla Riyad'a hareket ettikleri belirleniyor. Olay günü konsoloslukta çalışan personel, denetleme olduğu bahanesiyle bir odada toplanıyor, ikamette görevli personele de aynı sebeple izin veriliyor. " diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan yönetiminin 4 Ekim'de yaptığı bir açıklamayla, Kaşıkçı'nın öldürüldüğüyle ilgili iddiaları önce tümüyle reddettiğini, hatta başkonsolosun 6 Ekim'de Reuters muhabirini içeriye davet ederek, dolapları, kapıları, elektrik panolarını kapaklarını açıp kapatmak suretiyle lakayıt bir havada kendini savunmaya çalıştığına dikkati çekti.

Erdoğan, bu arada gerek emniyet ve istihbarat birimleri gerek savcılığın araştırmalarını ve soruşturmalarını derinleştirerek sürekli yeni bilgiler, belgeler ortaya çıkarmaya gayret ettiğini dile getirerek şöyle devam etti:

"Dışişleri Bakanlığımız da kendi muhataplarıyla meseleyi sürekli görüştü, bilgi paylaşımında bulundu. Suudi Arabistan'dan ülkemize, 11 Ekim'de gelen özel temsilcilerden oluşan bir heyet, çeşitli temaslar gerçekleştirildi. Konunun dünya ve ülkemiz medyası tarafından sürekli gündemde tutulması karşısında Suudi yetkililer, konsolosluk binasının aranmasına izin vereceklerini açıkladılar."

"Önce bazı şeyleri sormak ve bunun da cevabını aramak durumundayız." diyen Erdoğan, zira bu olayın İstanbul'da cereyan ettiğini ve kendilerinin sorumluluk makamında olduklarını, sorumluluk makamında olanlar olarak bunu sorgulamanın hakları olduğunu belirtti.

Meselenin üzerindeki sis bulutunun yavaş yavaş ortadan kalkmasıyla diğer ülkelerin de harekete geçtiğini anımsatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Biz de her fırsatta bu cinayet karşısında sessiz kalmayacağımızı, vicdanın ve hukukun gerektirdiği her türlü adımı atacağımızı ifade ettik. Bununla birlikte hiç kimseyi haksız yere zan altında bırakmamak için araştırma ve soruşturmaların sonucunu bekledik. Suudi Arabistan Kralı Hadimul Haremeyn Şerifeyn Selman bin Abdülaziz ile 14 Ekim' de yaptığımız ilk telefon görüşmesinde, kendisine meseleyi elimizdeki bulgular ışığında anlattım. Bu görüşmede olayı araştırmak üzere kendisinin, daha önce göndermiş olduğu bir heyetle yaptığım görüşmeyi ve bu görüşmede bir ortak çalışma grubu oluşturma noktasındaki kararımızı da ifade ederek, bu ortak çalışma grubumuz da çalışmaya başladı dedik ve bu konuda mutabık kaldık."

Kral Selman bin Abdülaziz'in talimatı üzerine başkonsolosluk binasına giren savcılık makamı ve emniyet müdürlüğüne bağlı ekiplerin burada çeşitli incelemeler yaptığını ifade eden Erdoğan, "Daha önce başkonsolos, böyle bir şeye müsaade etmediği gibi, gelen ilk heyete ben, bu başkonsolosun yetersizliğiyle alakalı, kifayetsizliğiyle alakalı bazı şeyler söyledim. Aynı şeyi Sayın Kral Hazretlerine de söyledim. Bunun neticesinde konuşmamızdan bir gün sonra başkonsolos görevinden alındı. Bu arada İstanbul'daki başkonsolos ülkesine döndü." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 18 Ekim'de bir kez daha başkonsolosluk binasında inceleme yapıldığını, 19 Ekim'de yani cinayetten 17 gün sonra Suudi Arabistan yönetiminin Cemal Kaşıkçı'nın başkonsolosluk binasında öldürüldüğünü resmen kabul ettiğini kaydetti.

Yönetim adına yapılan açıklamada, Kaşıkçı'nın, "başkonsoloslukta çıkan bir arbede sırasında öldüğünün" söylendiğini aktaran Erdoğan, şunları ifade etti:

"Aynı gün geç saatte Kral Selman bin Abdülaziz ile bir telefon görüşmesi daha gerçekleştirdik. Cinayetin kabülünün ardından olaya karıştığı belirtilen 18 kişinin şu anda tutuklandığını bana ifade etti. Ülkemize de verilen listedeki kişilerin, emniyet ve istihbarat birimlerimizce olaya karıştıkları tespit edilen isimlerle aynı oldukları görüldü. Yani bu gelen 15 kişi artı 3 kişi. Bu artı 3 zaten konsoloslukta görevli olan kişiler. Bu gelişmeler, cinayetin resmen kabul edilmesi bakımından elbette önemlidir."

Erdoğan, 21 Ekim'de de ABD Başkanı Donald Trump ile kapsamlı bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiklerini anımsatarak, görüşmede, olayın tüm yönleriyle aydınlatılması hususunda mutabık kaldıklarını belirtti.

Moldova'da 15 bin kişinin katıldığı meydan mitinginin yanı sıra birçok eserin açılışını yaptıklarını ifade eden Erdoğan "Bu eserler Türk milleti adına oradaki soydaşlarına birer hediyedir." dedi.

Kısa süre önce gittiği Macaristan'dan da güzel anılarla döndüğünü belirten Erdoğan, oradaki Gülbaba Türbesi'nin restorasyon çalışmasıyla ihya edildiğini ve bu eserin farklı bir konuma taşınmış olduğunu söyledi.

Türkiye olarak Balkan ve Doğu Avrupa coğrafyasında nereye ayak basılırsa basılsın, aynı hüsnü kabulle, aynı muhabbetle karşılaştıklarının altını çizen Erdoğan, "Bizim fiziki sınırlarımız başkadır, gönül sınırlarımız bambaşkadır. Gönül sınırlarımız içerisindeki dostlarımızla, kardeşlerimizle, soydaşlarımızla ilişkilerimizi asırlar sonrası tekrar olması gereken düzeye çıkartıyoruz. Biz bir adım attığımızda muhataplarımızın buna 3-5 adımla karşılık vermesi, oralarda aynı özlemin, aynı sevginin yaşadığının işaretidir. İnşallah bu irtibatı daha da sıklaştırarak, dostlarımızla birlikte güvenli ve müreffeh bir ortak gelecek inşasını kesintisiz sürdüreceğiz." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yine geçtiğimiz cuma günü İzmir'de, cumartesi günü Diyarbakır'da, pazar günü ise İstanbul'da vatandaşlarla bir araya geldiklerini hatırlattı.

İzmir'de açılışı yapılan Star Rafineri'sinin ülkeye hayırlı olmasını dileyen Erdoğan, şöyle konuştu:

"Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi SOKAR, Star Rafinerisi'ni toplam 6.3 milyar dolar yatırımla ülkemize kazandırmıştır. Bu Azerbaycan'ın aslında bütünüyle ele aldığımızda Türkiye'de 10 milyar dolarlık yatırımıdır. İlham kardeşimizle birlikte bu açılışı gerçekleştirdik ve ülkemize ve Azerbaycan'a hayırlı olmasını diliyorum. Avrupa, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki en büyük tesislerinden biri olarak faaliyet gösterecek bu tesisle cari açığımızı da 1.5 milyar dolar azaltıyoruz. Böyle de bir faydası var. Günde 214 bin varil, yılda 10 milyon ton ham petrol işleme kapasitesini ve 1.6 metreküp depolama kapasitesine sahip rafineride dizel, nafta, jet yakıtı ve LPG gibi petrol ürünlerinin üretimi gerçekleştirilecek. Bu yatırımın hayata geçirilmesi konusundaki dirayeti ve desteği sebebi ile dostum Azerbaycan Cumhurbaşkanı sayın Aliyev'e bir kez daha şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum."

Erdoğan, cumartesi günü Diyarbakır'da 33 bin kişilik stadyumdaki Gençlik Festivali'nde gençler ve sporcularla buluştuklarını, siyasetçiler ve sporcular arasındaki müsabakanın başlama vuruşunu yaptıklarını, akşam ise sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle hasbihal ettiklerini hatırlattı.

Pazar günü ise İstanbul'da Türkiye Gençlik Vakfının yeni genel merkez binasının açılışı sebebiyle gençlerle bir araya geldiğini anımsatan Erdoğan, ardından Kamboçya'dan Türkiye'ye gelen Başbakan Hun Sen'i misafir ettiklerini söyledi.

Daha sonra da Üsküdar-Çekmeköy Metro Hattı'nın ikinci kısmının hizmete açıldığını hatırlatan Erdoğan, "İstanbul'un ulaşım sorununa yönelik bu yatırımlarımızı kesintisiz devam ettirme kararlılığındayız. 20 bin insanın katıldığı muhteşem açılış törenini orada icra ettik. Bundan sonra zaten durmak yok, açılışlarımızı Mart 2019 sonuna kadar devam ettireceğiz. Her biri ülkemiz için sembolik öneme sahip bu şehirlerde gördüğümüz manzaralar bize, birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize sahip çıkma kararlılığımızı bir kez daha gösterdi. Bizleri canı gönülden bağırlarına bastıkları için her üç şehirdeki vatandaşlarıma da şükranlarımı sunuyorum." diye konuştu.

Suudi gazeteci Kaşıkçı'nın öldürülmesiyle ilgili Türkiye'yi karalamak, töhmet altında bırakmak ve hedef saptırmak için çeşitli medya mecralarında yoğun bir kampanya yürütüldüğüne işaret etti.

Bu kampanyaların kimler tarafından ve ne amaçla yapıldığını gayet iyi bildiklerini söyleyen Erdoğan, "Ülkemizin itibarına yönelik bu suikast girişimleri, bizi gerçekleri arama çabamızdan kesinlikle alıkoyamadı, alıkoyamaz." diye konuştu.

"Her şeyden önce bu cinayet Suudi Arabistan toprağı sayılan konsolosluk binasında işlenmiş olabilir fakat unutulmamalıdır ki burası Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları içindedir." diyen Erdoğan, Viyana Sözleşmesi ve diğer uluslararası hukuk kurallarının böyle vahşi bir cinayetin soruşturulmasının "diplomatik dokunulmazlık zırhı"nın altına gizlenmesine izin vermeyeceğini dile getirdi.

Türkiye sınırları içinde işlenen bu cinayeti elbette tüm boyutlarıyla araştıracak, soruşturacak ve gereğini yerine getireceklerini vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Diğer taraftan Cemal Kaşıkçı'nın Suudi Arabistan vatandaşı sıfatı yanında dünya çapında tanınan bir gazeteci olması bu konuda bize uluslararası bir sorumluluk da yüklüyor. Türkiye kendi egemenlik hakları yanında uluslararası toplum adına insanlığın ortak vicdanının temsilcisi olarak da bu meselenin takipçisidir. Şu ana kadar ortaya çıkan bilgiler ve delliler, Cemal Kaşıkçı'nın vahşi bir cinayete kurban gittiğini gösteriyor. Böyle bir vahşetin örtbas edilmesi tüm insanlığın vicdanını yaralayacaktır. Aynı hassasiyeti Suudi Arabistan yönetimi başta olmak üzere konunun tüm taraflarından da bekliyoruz."

- "Suudi Arabistan, cinayeti kabul ederek önemli bir adım attı"

Suudi Arabistan yönetiminin, cinayeti kabul ederek aslında önemli bir adım attığına dikkati çeken Erdoğan, "Bundan sonra kendilerinden meselenin en altından en üstüne kadar tüm sorumlularını açık yüreklilikle ortaya çıkarmalarını ve hukuk önünde gereken cezaya çarptırmalarını bekliyoruz." dedi.

"Cinayetin anlık bir hadiseden kaynaklanmadığı, planlı bir operasyonun ürünü olduğu" yönünde ellerinde güçlü emareler bulunduğunu bildiren Erdoğan, şöyle konuştu:

"Mevcut bilgiler ışığında şu sorular herkesin kafasını kurcalamaya devam ediyor; tamamı da olayla ilişkili vasıflara sahip bu 15 kişi cinayet günü niçin İstanbul'da toplanmıştır? Biz bu soruya cevap arıyoruz. Bu kişiler kimden emir alarak oraya gelmişlerdir? Başkonsolosluk binası niçin hemen değil de günler sonra incelemeye açılmıştır? Cevap arıyoruz. Cinayet açıkça ortadayken onca tutarsız açıklama niçin yapılmıştır? Öldürüldüğü resmen kabul edilen bir kişinin cesedi niçin halen ortada yok?

'Cesedin yerli işbirlikçiye verildiği' ifadesi şayet doğruysa çünkü bu açıklamayı yetkili bir ağız yapıyor. Şimdi soruyorum, bu yerli işbirlikçi kimdir? Çünkü sıradan birisi bu yerli işbirlikçiden bahsetmiyor, Suudi Arabistan'ın yetkili bir ağzı bunu söylüyor. Öyleyse bu yerli işbirlikçiyi açıklamaya mecbursun, bunu açıklayacaksın. Hiç kimse tüm bu sorular cevaplanmadan meselenin üzerinin kapatılacağını aklından dahi geçirmesin."

Güvenlik ve istihbarat birimlerinin elinde henüz değerlendirme safhasında olan kimi bilgilerin, hadisenin kesinlikle planlı olduğuna zaten işaret ettiğini söyleyen Erdoğan, bu bilgilerin değerlendirmesi tamamlandıkça savcılıktaki soruşturma dosyasında yerlerini alacağını kaydetti.

- "Varsa diğer ülkelerdeki suç ortaklarının da soruşturmaya dahil edilmesi gerekiyor"

Böyle bir meseleyi birkaç güvenlik ve istihbarat mensubunun üzerine yıkmanın ne Türkiye'yi ne de uluslararası toplumu tatmin edeceğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"İnsanlığın vicdanı ancak emri verenden uygulayana kadar herkesten hesap sorulması halinde mutmain olacaktır. Şahsen Hadimul Haremeyn Şerifeyn Kral Selman bin Abdulaziz'in samimiyetinden şüphe duymuyorum. Böylesine kritik bir soruşturmanın, cinayet olayıyla en küçük bir irtibat şüphesi olmayan, gerçek manada tarafsız ve adil bir heyet tarafından yapılması çok önemlidir. Bu, bir siyasi cinayet olduğuna göre şayet varsa, diğer ülkelerdeki suç ortaklarının da soruşturmaya dahil edilmesi gerekiyor.

Bunun, uluslararası hukuk, İslam hukuku ve Suudi Arabistan devletinin hukukunun da gereği olduğuna inandığını belirten Erdoğan, Türkiye'nin, bu meselenin sonuna kadar takipçisi olacağını, Türk hukuku ve uluslarası hukukun gereğinin yerine getirilmesini sağlayacağını kaydetti.

- "Yargılamanın İstanbul'da yapılmasını teklif ediyorum"

Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz başta olmak üzere üst yönetime çağrıda bulunan Erdoğan, "Olayın cereyan ettiği yer İstanbul'dur. Dolayısıyla bu 15 3 kişi, 18 tutuklunun yargılanmasının İstanbul'da yapılması teklifimdir. Takdir kendilerinindir ama bu benim teklifimdir, talebimdir. Çünkü olayın cereyan ettiği yer burası o bakımdan önemli. " diye konuştu.

Türkiye'nin 15 Temmuz'la birlikte pek çok konuda olduğu gibi, siyasi iş birlikleri hususunda da yeni bir döneme girdiğini belirten Erdoğan, Türkiye'nin terör örgütleriyle yürüttüğü mücadelesinin başarısında bu iş birliği zemininin çok önemli katkısı olduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP ile yeni yönetim sisteminin hayata geçirilmesi sürecinde önce Mecliste, ardından 16 Nisan halk oylamasında ve son olarak da 24 Haziran seçimlerinde çok verimli ittifak örneği sergilediklerini dile getirdi.

"Cumhur İttifakı" zeminini bizatihi milletin hazırladığını vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Parti yönetimleri olarak milletimizin sesine kulak verdik ve ülkemizin geleceği için samimi bir dayanışma sergilemenin gayreti içinde olduk. Yeni yönetim sisteminin inşası gibi temel konularda ittifak içinde olmak, iki ayrı siyasi partinin her konuda aynı çizgiyi takip etmesini gerektirmiyor. AK Parti ve MHP, her biri kendi politikaları olan iki ayrı partidir. Anlaştığımız hususlarda birlikte hareket ederken farklı düşündüğümüz konularda da her birimiz kendi yolumuzu takip ederiz.

MHP ile son dönemde af, erken emeklilik, Danıştayın kararı gibi kimi hususlarda farklı düşündüğümüz görülüyor. Biz Cumhur İttifakı'na verdiğimiz önem sebebiyle, bu farklılıklarla ilgili değerlendirmelerimizi mümkün olduğu kadar yapıcı bir dille ifade etmeye çalıştık. Politikalarımızı sonuna kadar savunuruz ama kimseye kişisel olarak saygısızlık etmeyi aklımızın köşesinden dahi geçirmeyiz. Esasen bizim siyaset tarzımızda da böyle bir üslubun yeri yoktur. Mesela, af meselesi ilk gündeme geldiğinde hemen arkadaşlarıma talimatı verdim, bu işi tüm boyutlarıyla masaya yatırdık. Karşımıza çıkan manzara bize, teklif edilen tarzda bir düzenlemenin, milletimizin vicdanını rahatsız edecek neticelere yol açacağını gösterdi. Bunun için de teklife sıcak bakmadığımızı çeşitli örneklerle anlatmaya çalıştık."

- "Cezaevlerinde 50 binin üzerinde uyuşturucu mahkumu var"

Erdoğan, devletin kendisine karşı işlenen suçları af yetkisine sahip olabileceğini, ancak halkına, milletine, kişilere karşı işlenen suçları af yetkisine sahip olmadığını temel ilke olarak ortaya koyduklarını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bir defa şunu çok iyi anlamamız gerekiyor. Eğer adalet mülkün esasıysa, o zaman biz bu mülkü ayakta tutmak için adil davranmaya mecburuz. Kalkıp da uyuşturucu baronları ile uyuşturucu baronlarına torbacılık yapanları bir araya getirmek veya ayrı ayrı değerlendirmek... Bunu anlamak da mümkün değil. Biz devlet olarak uyuşturucu baronları ile de mücadele ettik, torbacılarla da mücadele ettik, onu içenlerle de mücadele ettik ve etmeye devam ediyoruz. Hiçbir dönemde uyuşturucularla veya uyuşturucu müptelalarıyla mücadelede, bizim iktidarımız döneminde olduğu kadar yoğun mücadele verilmemiştir. En doğusundan güneydoğusuna kadar bütün bu bölgelerde, nerede ne gibi çalışma yapıldıysa hepsini topladık ve gereğini de yaptık. Şu anda 50 binin üzerinde cezaevlerinde sadece uyuşturucu mahkumu var.

Şimdi soruyorum; ekranları başında bizi izleyen milletime sesleniyorum; Allah aşkına bunlara kader mahkumu diyebilir miyiz? Efendim işte 'aldatılmış'. Ne demek aldatılmış? Bu; 6 yaşında, 7 yaşında, 8 yaşında, 10 yaşında çocuk mu? Hepsi de bu işi gayet iyi bilen, hem içen hem satan hem de bu arada bu işin aracılığını yapan tipler. Bunlara mı kader mahkumu diyeceğiz? Öbür tarafta can alan katillere mi kader mahkumu diyeceğiz? Öbür tarafta hırsızlık yapanlara mı kader mahkumu diyeceğiz? Cezaevinden çıkarıyorsunuz, bu defa daha fazla bir şekilde hırsızlık işlemini yapmaya devam ediyor. Bunlara mı kader mahkumu diyeceğiz? Zanilere mi kader mahkumu diyeceğiz? Say sayabildiğin kadar. Liste önünüze geldiği zaman zaten durumu görüyorsunuz. Biz devlete karşı işlenen suçlarda, devlet olarak burada yapılabilecek ne varsa bunu yapmaya gayret ederiz. Arkadaşlarımız bu çalışmalarını da yaptılar ve yapıyorlar. Biz devlet olarak bir katili affettiğimiz zaman, maktulun ailesine acaba bunu nasıl anlatacağız?"

- Emeklilikte yaşa takılanlar

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "emeklilikte yaşa takılanlar" meselesinde de karşılarına ülkenin kaldıramayacağı benzer bir yükün fotoğrafının çıktığını söyledi.

"Hiç şüphesiz bu konulardaki kararı, Meclisimiz ve milletvekillerimiz verecektir." diyen Erdoğan, böylesine önemli konulardaki hissiyatlarını milletle paylaşmaktan daha tabii bir şey olamayacağını vurguladı.

Recep Tayyip Erdoğan, "Bunun ötesinde bizim kimseyi, ne kurum ne isim olarak hedef almamız söz konusu değildir. Sosyal medyadaki kimi açıklamaların yanlış anlaşılmalardan kaynaklandığını düşünüyor ve üzüntü ile karşılıyorum." dedi.