Devlet ile PKK'nın müzakeresinin olmayacağını, olursa da sonuç vermeyeceğini savunan Güçlü, terör örgütü PKK'nın iktidar olmak, iktidarı paylaşmak, bir alanda kendi silahlı güçleriyle otorite olmak istediğini belirtti. Güçlü, hükümetin PKK ile Oslo'da yaptığı müzakere belgelerinin sızdırılmasının ise müzakereyi bozmak istemenin en önemli delilerinden biri olduğuna dikkat çekti.
Cihan Haber Ajansı muhabirine konuşan Güçlü, Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye getirilişinden sonra, devlet ve PKK arasında 'tavşan kaç tazı tut' tipi siyaset yapıldığını savundu. Fakat hiçbir zaman da tazının tavşanı yakalamaya niyeti olmadığı için tavşanın yakalanmadığını ifade eden Güçlü, "Devlet ve PKK arasındaki bu ilişki tarzı ve siyaset paradigması, iradi olmaktan öteye, oluşmuş ya da oluşturulmuş denklemlerin çözümünden çıkan doğal ve kaçınılmaz sonuçlar durumundadır. Devlet, Öcalan'ın Türkiye'ye getirmesinden sonra açık bir şekilde Öcalan'dan yararlanacağını ilân etti. Bunun gereklerini de yerine getirdi. Ama Öcalan'ı kullanmada da tam bir tazı-tavşan hikâyesi ortaya çıktı." dedi.
"PKK'nın hamilerinin devlet güçleri PKK'yı bir iç iktidar mücadelesinde, askeri vesayetin ve egemenliğin devam etmesinde bir enstrüman olarak kullanmaya göre dizayn ediyordu." diyen Güçlü, devlet güçlerinin PKK'nın silahlı güçlerini pazarlık kozu ve enstrümanı olarak kullanması için açıkça yol gösterdiğini ifade etti. Bu durumun uzun bir dönem AK Parti'nin ikinci dönem iktidarı dönemine kadar açıkça devam ettiğini anlatan Güçlü, "O tarihten sonra da belli bir dönem devam etti. Belli bir tarihten sonra, hükümetin kontrolü eline adlığı sanılan evreye gelindi. Öcalan, askerlerin kontrolünden çıkarılmaya, AK Parti Hükümetinin inisiyatifini rahatça kullanacağı şartlar yaratılmaya çalışıldı. Yaratılıp-yaratılmadığı tartışmalı da olsa, AK Parti Hükümetinin ve Başbakan'ın şiddetle PKK ile müzakere yapmayacağını açıkladığı dönemden kısa bir zaman sonra, Hükümetin PKK ile Oslo'da müzakere ettiği, dışarıya sızdırılan belgelerle ortaya çıktı. Belgelerin sızdırılması, müzakereyi bozmak istemenin en önemli delilerinden biriydi." diye konuştu.
"SİLAH OLMAYINCA PKK DİYE BİR ÖRGÜT KALMAZ"
"Oslo'daki müzakerelere Silvan'daki asker ölümlerinin son verdiği" görüşüne katılmadığını vurgulayan Güçlü, Oslo görüşmelerinin stratejik bir anlayışla başlamadığını, "taktik bir anlayış, karşılıklı aldatma, birbirini alt etme, açığa düşürme" üzerine yapıldığını kaydetti. Güçlü, şöyle devam etti: "Devlet, PKK'yı silahsızlandırmak istiyordu. Yani PKK'nın dağılmasını istiyordu. Çünkü PKK'nın varlık koşulu silahtır. PKK'nın elinden silah alındığı zaman PKK diye bir örgüt kalmaz. Üstelik de PKK bölge devletlerinin hesapları içinde hareket eden ve onların hesaplarına hizmet ediyorsa da, silah bırakması olanaksız. PKK, her ne kadar derin devletin güdümünde oluşan bir örgütte olsa da, köprülerin altından çok sular geçmiş durumda. PKK, Ortadoğu'ya açıldıktan sonra başka devletlerle sıkı ilişkiler içine girmiş, onların kafeslerinde beslenmeye başlanmıştı. Yani otonomlaşmış ve özerkleşmişti. Yapısal, yani silahsız olmayacağı gerçeği yanında aynı zamanda bölge devletlerine dayanarak, Kürdistan'ın bir alanında egemenlik ve hegemonya peşindeydi. Bu egemenlik alanını, silahlı güçleriyle kontrol etmeyi mutlak bir şekilde istiyordu."
"PKK İLE MÜZAKERE YAPILIYORSA BDP İLE DE YAPILIR"
Başbakanın müzakere konusundaki "Dağda PKK'lılarla kucaklaşan BDP ile oturmayacağını ve müzakere yapmayacağını söylemesine rağmen, PKK ile yani yanakları öpülenlerle müzakere yapabilirim" açıklamasının başlı başına bir çelişki olduğunu dile getiren Güçlü, eğer PKK ile müzakere yapılabiliniyorsa, BDP ile haydi-haydi müzakere yapılması gerektiğini vurguladı. Terör örgütünün sözde yöneticilerinin müzakereleri "zaman kaybı, bir gevşeme nedeni, hazırlıksızlık, hedeflerinden uzaklaşma" olarak değerlendirdiklerini hatırlatan Güçlü, Öcalan'ın müzakereyi istemesinin bile PKK'nın yönetimi tarafından kabul edilmeyeceğini gösterdiğini belirtti.
"DEVLETİN TALEPLERİYLE PKK'NIN TALEPLERİ ARASINDA UÇURUM VAR"
PKK'nın üzerinde İran ve Suriye'nin olduğu bir üst iradenin bulunduğuna dikkat çeken Güçlü, "PKK'nın Kandildeki yöneticilerin bile istese, İran ve Suriye onay vermeden müzakereye, devletle masaya oturmaları olanaklı değil. Suriye'deki iç savaşın varlığı, rejimin tehlikede olması, Türkiye'nin Suriye'deki rejimin yıkılmasında baş aktör konumunda olmasından dolayı, İran ve Suriye'nin PKK'ya savaş dışında bir seçenek sunamayacakları mutlak bir opsiyon. Öcalan'ın istediği müzakereye oturulsa bile, gönülsüz oturulacağı, fırsat ortaya çıktığı zaman da müzakereye son verme gerekçelerinin yaratılacağı ortada. Devletin talepleri ve istekleriyle, PKK'nın talep ve istekleri arasında hiçbir yakınlık yok, büyük bir uçurum ve nitelik farkı var. Müzakereler de, yakın taleplerin olması, onların uzlaştırılması, ortaklaştırılması söz konusu olabilir. Devlet ve PKK'nın müzakere gerçeğinde bu yok. Devlet, daha önceki satırlarda da belirttiğim gibi, PKK'yı silahsızlandırmak istiyor. PKK'yı tasfiye etmek istiyor. İktidara ortak yapmak istemiyor. PKK'nın egemenlik alanına izin vermiyor. PKK ise iktidar olmak, iktidarı paylaşmak, bir alanda kendi silahlı güçleriyle otorite olmak istiyor. Bütün bu vakıaları ve gelişmeleri sentezleştirdiğim zaman, devletle PKK arasında bir müzakerenin olmayacağını, olmasının olanak içinde olmadığını, olması halinde de sonuç alıcı olmayacağı sonucuna varıyorum." diye konuştu.