MECLİS Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun 28 Şubat ve 27 Nisan e-bildirilerine yönelik hazırladığı 645 sayfalık raporunda ilginç tespitlerde bulundu:
MİLLİ GÜVENLİK KURULU Dayandığı hukuki mevzuatı açısından MGK, hükümete danışmanlık hizmeti vermek üzere kurulmuş gözükmesine rağmen, ülkenin kaderini etkileyecek konularda ‘yüksek siyasete’ yön verme aracı olarak kullanıldı. Hükümetler bu duruma uzun yıllar ses çıkaramadı. MGK, ‘milli güvenlik’ olarak takdim edilen ‘sihirli kavramın’ arkasına sığınarak, gizlilik şemsiyesi altında, TBMM iradesi ve kamuoyunun bypas edildiği bir yapı haline geldi.
KOMUTANA İTAAT KÜLTÜRÜ AŞIRI
Komisyonun görüşlerine başvurduğu bilim adamı ve gazetecilerin birçoğu, askerin katı bir disiplin anlayışıyla yetiştirildiğini,‘komutana itaat’ kültürünün çoğu zaman aşırı bir noktaya ulaştığını ifade etti.
ASKERİ OKUL DERS KİTAPLARI
Komisyonumuza intikal eden bilgiler, askeri okullarda belli bir ideolojik bakış açısının hala mevcut olduğu, ders kitaplarının Genelkurmay tarafından onaylandıktan sonra müfredata girebildiği, çoğu kitabın Genelkurmay bünyesinde hazırlandığı, bu gibi uygulamaların darbeleri meşru gören bir zihniyetin oluşmasına yol açtığı yönündedir.
MEDYA İRTİCA HAVASI OLUŞTURDU
Necmettin Erbakan’ın istifasıyla sonuçlanan sürece kadar haberlerle adeta toplumun belirli fikir ve kanaatlere doğru götürülmek istenildiği açıkça görülmüştür. Bu dönemde meydana gelen resepsiyon haberlerinde ikram listesinde alkol’ün olup-olmaması, laiklik hassasiyetinin asker merkezli açıklamalarla öne alınması, sakallı milletvekillerinin öne çıkartılması, kuran kursu ve imam-hatiplerle ilgili haber ve görüntülerin öne çekilmesi, Sincan’da gerçekleştirilen Kudüs günü etkinliğinin haber ve görüntülü TV’lere yansıtılma biçimi, Başbakan’ın sakallı korumalarıyla ilgili ‘silahlı yapılanmaya gidiliyor’ havasında verilen haberler, Kayseri’de Erbakan’ın programında Refah Partisi il teşkilatınca görevlilere giydirilen elbiselerin bir sivil askeri koruma oluşturuluyor havasının verilmesi sağlanmıştır.
HABERCİLİK İLKELERİ DEĞİŞTİRİLDİ
Medyanın, askeri yetkililerin mevcut siyasi hükümete karşı olduğundan hareketle “askerin hassasiyetlerine” destek veren bir duruş sergiledi. Habercilik ilkeleri, haber kaynağına yakın durma, haber oluşturma gibi ilkeler “askeri kaynaklarla iyi ilişkiler geliştirmeye, askeri makamlarla sıcak diyaloglar kurmaya ve askeri referanslarla medya içinde yeni konum elde etmeye” dönüşmüştür. Medya sahiplerinin oluşturulan bu yeni atmosferi ticari ilişkilerini güçlendirmeye çalışmak için değerlendirmek istediği de gözlenmiştir.
YALAN HABERLER YAZDIRILDI
Medya etiğine tümüyle aykırı olan “yalan haberler” diye nitelendirilen haber ve olaylar belgeleri ve sonuçlarıyla işlenmiştir. Askeri yetkililer uzun bir zamandan sonra ilk kez isimlerini, görevlerini gizlemeden basın temsilcilerine siyasi içerikli açıklamalar yapıyor, zaman zaman anayasaca suç teşkil edecek başlık ve konuları ise “adının verilmesini istemeyen bir askeri yetkili” üst başlığıyla kamuoyuyla paylaştığı, kamuoyundan gelen tepkilere göre de haberi veya yazıyı tekzip etmeye yöneldiği görülmüştür. Bu dönemde medya ve asker olağan dönemlerde pek rastlanılmayan birebir ilişkilere girdi.
GEREKİRSE SİLAH KULLANIRIZ
Asker 28 Şubat’ta hiç olmadığı kadar medya mensuplarıyla iletişime geçmiş, gazeteciler karargahlara çağrılmış, haber ve yazılara ilişkin talimatlar verilmiş ve “gerekirse silah kullanırız” tehdidi yapılmıştır.
MEDYAYA BATIRIRIZ TEHDİDİ
Dönemin Sabah Gazetesi Genel Yayın Müdür Zafer Mutlu, Cengiz Çandar’a sözkonusu haberleri (andıç), Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir’in talimatıyla yayımladıklarını, Bir’in kendilerini “sizi batırırım” şeklinde tehdit ettiğini, onların da “ne yapalım bankamız var” diyerek bu baskıya boyun eğdiklerini öne sürmüştür.
SİVAS OLAYLARI
Hadiselerin bu boyuta ulaşmasında, idarenin yönetim zafiyeti ve devletin Ankara’ya bu kadar yakın mesafedeki bir ilde takviye kuvvet noktasında yetersiz kalması sonucunda devletin vahim bir hatası olduğu sonucuna varılmıştır. Türkiye’de Sünni-Alevi ayrışmasını körükleyen Madımak olayı, kimilerine göre 28 Şubat sürecine gidişin bir kilometre taşı olarak görülmüştür.
27 NİSAN E BİLDİRİSİ
Demokrasiye müdahale etmeye yönelik girişim, sivil iktidarın bu müdahale karşısındaki yerinde tutumu ve tutumunu sürdüreceği yönündeki iradesi karşısında başarısız olmuştur. Bu müdahale girişimi, cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde Hükümetin en zayıf olduğu ana getirilmek istenmiştir.
DEMİREL’İN ‘ÖZEL ARŞİVİ’NDEN ÇIKAN FİŞLEMELER’
KÖŞK’TE GİZLİ ÇALIŞMA GRUBU KURDU
YAPILAN incelemede, 28 Şubat döneminde Genelkurmay Başkanlığı ve MİT Müsteşarlığı tarafından Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e verilen özel brifingler ile bu brifingler çerçevesinde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği bünyesinde Genel Sekreter Necdet Seçkinöz başkanlığında oluşturulan Çalışma Grubu bünyesinde yürütülen çalışmalar ve Demirel’e sunulan raporlar iredelendi. Yapılan incelemede, sözkonusu çalışmaların, o dönemde her ay yapılmakta olan MGK toplantıları dışında, adıgeçen kurumlar tarafından “Özel” olarak hazırlandığı görülmektedir. (...) Hazırlanan Not’tan, 17 Ocak 1997 tarihinde Genelkurmay tarafından Demirel’e verilen sözkonusu brifingin, 28 Şubat tarihli MGK toplantısı öncesinde adeta işaret fişeğini teşkil ettiği; Genelkurmay Brifinginde yer alan toplam 54 iddia hakkında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği bünyesinde az sayıdaki yetkilinin katılımıyla, Cumhurbaşkanı riyasetinde, gizli bir çalışma gurubu teşkil edildiği, bu süreçte Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korg. Çetin Saner ve MİT Müsteşarı Sönmez Köksal ile çeşitli görüşmeler yapıldığı, MİT Müsteşarlığından alınan bilgilerle birleştirilerek hazırlanan nihai “İrticai Faaliyetler Raporu”nun da, 28 Şubat MGK toplantısında MİT Müsteşarı tarafından takdim edildiği, raporun ÖNLEMLER bölümünde hükümetten irticai faaliyetlere karşı alınması istenen tedbirlerin yer aldığı anlaşılmaktadır.