NATO 2030 ajandasındaki eksik halka

Prof. Dr. Fırat Purtaş / Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi
24.06.2022

İletişim teknolojileri alanındaki kontrol edilemeyen gelişmelerin insanlığın ortak kültürel miraslarına yönelik ortaya çıkardığı yıkıcı tehditler NATO 2030 Ajandası'nda hiç yer almamaktadır. Halbuki 2021 yılında ilan edilen Rusya'nın ulusal güvenlik stratejisinde en fazla bu hususa vurgu yapılmaktadır. NATO'nun “kültürel ve moral değerler”i görmezden gelerek ultra liberal bir yaklaşım benimsemesi küresel çapta güçlü bir siyasi örgüt olmasının önündeki en ciddi handikap olarak belirmektedir.


NATO 2030 ajandasındaki eksik halka

NATO, Haziran sonunda Madrid'de tarihi bir zirveye hazırlanıyor. Bu zirve Rusya'nın Ukrayna'da yürüttüğü savaş ortamında gerçekleşiyor. Zirvenin gündeminde İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya tam üyeliği bulunmakta. Bir başka önemli başlık ise NATO'nun yol haritasını belirleyecek olan yeni bir Stratejik Konsept. Kasım 2020'de ilan edilen NATO-2030 Raporu yeni NATO Stratejik Konseptinin felsefesine dair ipucu vermektedir. Yeni Stratejik Konsept ile NATO, tüm insanlığın ortak sorunu olan terörizm, siber saldırılar, yıkıcı teknolojiler ve iklim değişikliği gibi tehditlere karşı küresel sorumluluk üstlenerek, yürüteceği etkin ortaklık diplomasisiyle "müdahale etme yerine önlemeyi yeğleyerek" 21. Yüzyılda daha güçlü bir küresel güvenlik ve siyasi işbirliği örgütü olma hedefini ilan edecektir.

NATO'nun öncelikleri

En son NATO Stratejik Konsepti, 2010 yılında kabul edilmişti. Bu belgenin ne kadar dar görüşlü bir bakış açısıyla hazırlanmış olduğu çok geçmeden ortaya çıktı. Zira 2014'de Rusya'nın Kırım'ı ilhakı ve Ukrayna'nın doğusunda meydana gelen gelişmeler Avrupa güvenlik mimarisinde ciddi sarsıntıya yol açtı. 2010'da ilan edilen Stratejik Konsept'te NATO-Rusya ortaklığının stratejik önemi vurgulanırken, Rusya ile "stratejik ortaklık" hedeflendiği ifade edilirken Rusya, birkaç yıl içerisinde bir numaralı düşmana dönüşmüştü. Öte yandan 2010 tarihli Stratejik Konsept'te 1990'lardan itibaren devam eden Çin'in ekonomik yükselişinin uluslararası sistemde meydana getirebileceği türbülans da görmezden gelinmişti. Zira 35 sayfalık belgede tek bir yerde bile Çin'den bahsedilmiyordu. Nato 2030: Yeni Bir Çağ İçin Birliktelik başlıklı belgeden anlaşıldığına göre Yeni Stratejik Konsept'in odağında Rusya ve Çin'in kurallara dayalı uluslararası düzene yönelik meydan okumaları ve bunlara karşı alınması gereken tedbirler oluşturacaktır. NATO'nun kurucu değerlerinin korunması, Rusya ve Çin gibi otoriter ülkelerin demokrasiye, hak ve özgürlüklere yönelik tehditlerinin bertaraf edilmesi NATO'nun öncelikleri arasında ilk sıralarda yer alacaktır.Teknolojik gelişmelerle gündeme gelen siber, hibrit ve asimetrik güvenlik tehditleri ve bunlara karşı alınması gerekli tedbirler 2030 Raporu'nda detaylı bir şekilde yer almaktadır.

Belgede NATO üyesi ülkelerin çığır açan teknolojilerde üstünlüğü elde tutmaları konusunda kendi aralarındaki dayanışma ve işbirliğini arttırması gerektiği vurgulanmaktadır. Öte yandan iletişim teknolojileri alanındaki kontrol edilemeyen gelişmelerin insanlığın ortak kültürel miraslarına yönelik ortaya çıkardığı yıkıcı tehditler NATO 2030 Ajandası'nda hiç yer almamaktadır. Halbuki 2021 yılında ilan edilen Rusya'nın ulusal güvenlik stratejisinde en fazla bu hususa vurgu yapılmaktadır. NATO'nun "kültürel ve moral değerler"i görmezden gelerek ultra liberal bir yaklaşım benimsemesi küresel çapta güçlü bir siyasi örgüt olmasının önündeki en ciddi handikap olarak belirmektedir.

Rusya'nın stratejik öncelikleri

2 Temmuz 2021 tarihinde yürürlüğe giren "Rusya Federasyonu Ulusal Güvenlik Strateji"sinde stratejik öncelikler başlığı altında sekiz madde sıralanmıştır. 1. Rusya Halkının Korunması ve Yaşam Kalitesinin Artırılması; 2. Anayasal Düzenin, Egemenliğin, Bağımsızlığın, Toprak Bütünlüğünün Korunması ve Ülke Savunmasının Tahkimi; 3. Ülke Huzurunun, Kanunların, Özel Mülkiyetin Korunması, Yolsuzluğun Engellenmesi; 4. Enformasyon Sahasının Güvenliğinin Sağlanması ve Toplumun Yıkıcı Akımlardan Korunması; 5. Yeni Teknolojik Temelde Rusya Ekonomisinin Gelişimi; 6. Çevrenin Korunması; 7. Rusya'nın Geleneksel Manevi-Ahlaki Değerlerinin, Kültür ve Tarihi Hafızanın Korunması; 8. Stratejik İstikrarın, Barış ve Güvenliğin, Kurala Dayalı Uluslararası İlişkilerin Desteklenmesi.

Kültür ve tarih vurgusu

Önceki ulusal güvenlik doktrinleriyle kıyaslandığında "Rusya'nın Geleneksel Manevi-Ahlaki Değerlerinin, Kültür ve Tarihi Hafızanın Korunması" ilk kez ayrı bir başlık altında düzenlenmektedir. Belgede, ABD ve müttefikleri ile çokuluslu şirketlerin, yabancı STK'ların, dini, aşırılık yanlısı grupların ve terörist örgütlerin Rusya'nın geleneksel manevi-ahlaki ve kültürel tarihi değerlerine yönelik aktif bir şekilde saldırdığına dikkat çekilmektedir. Yürütülen psikolojik harp ile kültürün batılılaştığına ve Rusya'nın kültürel egemenliğinin zarar gördüğüne dikkat çekilmektedir. Rus tarihinin ve dünya tarihinin çarpıtılması üzerinden tarihi gerçekler, tarihi hafıza ortadan kaldırıldığı, milletler arası ve dinler arası çatışmaların fitilinin ateşlendiği, devlet kurucu halkın zayıflatıldığı belirtilmektedir.

Rusya'nın manevi-ahlaki değerleri arasında; yurtseverlik, vatana hizmet, yüksel ahlaki idealler, güçlü aile bağları, emek, manevi olanın maddi olana üstünlüğü, hümanizm, merhametlilik, adalet, kolektivizm, karşılıklı yardımlaşma ve saygı, tarihi hafıza, nesillerin mirasını devam ettirme, Rusya halklarının birliği sıralanmaktadır. Bu değerlerin çok milletli ve çok dinli ülkeyi birleştirdiği ifade edilmektedir.

Rusya'nın Batı tarzı liberalizme karşı manifestosu niteliğindeki bu hususlar Türkiye ve Macaristan gibi NATO üyesi ülkelerin de hassasiyet gösterdiği ilkelerdir. Aile değerlerine sahip çıkmanın bile otoriterlik olarak görüldüğü Avro-Atlantik ittifakının dayatmacı liberalizminin blok içerisinde çatlağa neden olmasının ötesinde NATO'nun küresel bir güvenlik örgütü olarak Hint-Pasifik, Afrika, Güney Amerika gibi bölgelerde ortaklıklar yürütmesini sınırlandıracaktır. NATO değerleri olarak ifade edilen kavramın kapsayıcılığı oranında örgütün küresel gücü de artacaktır. NATO'nun ortaklık diplomasisinin başarısı büyük ölçüde kültürel çeşitliliğe ve çok kültürlülüğe dayalı ortaklık anlayışı benimsemesine bağlıdır.

NATO 2030 ajandası

NATO 2030 Ajandası'nın NATO Genel Sekreteri'nin başkanlığında çalışan uzmanlar heyeti ile birlikte üye ülkelerin parlamenterleri, STKları, kamu ve özel sektör uzmanları ve daha taze fikirler için gençlerin katılımıyla hazırlandığı ifade edilmektedir. Öte yandan belgeye hakim olan dile ve görüşe baktığımızda, Biden yönetiminin 2021'de yürürlüğe koyduğu Geçici Ulus al Güvenlik Statejisi ve Birleşik Krallık Hükümetinin Mart 2021'de yürürlüğe koyduğu "Rekabetçi bir Çağda Küresel Britanya" stratejisinin karışımı olduğu dikkati çekmektedir. Anglo-Sakson dünyanın önceliklerinin örgütün kuruluşundan itibaren gelişiminde belirleyici rol oynadığı bir olgudur. Öte yandan Soğuk Savaş mantığı ile Çin ve Rusya'nın adını zikrederek otoriter rejimler nitelendirmesiyle yeni bir düşman bloğu yaratmanın ittifakın diğer üyeleri açısından ne ölçüde makul görüleceği belirsizdir.

Resmi belgelerde NATO'nun Avrupa ve Atlantik'i aynı çatı altında buluşturan tek örgüt olduğu vurgulanmaktadır. Ancak NATO'nun günümüzdeki algısı çok farklıdır. Özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı, NATO'nun ABD'nin Avrupa üzerindeki siyasi ve askeri hegemonyasının aracı olduğu algısını daha da güçlendirmiştir. Finlandiya ve İsveç'in yüz yılı aşkın süredir devam ettirdiği bağlantısızlık temelindeki geleneksel dış politika çizgisinden çıkarak NATO'ya tam üyelik başvuruları da bu algıyı destekleyen bir başka gelişme olmuştur.

NATO 2030 Ajandası'nda "açık kapı" ilkesinden taviz verilmeyeceği ifade edildiği gibi kapasite geliştirme, savunma reformu, terörle mücadele gibi alanlarda NATO üyesi olmayan ülkelerle "ortaklıklar" kurulacağı belirtilmektedir. Bu noktada NATO'nun Rusya ile 20 yıl boyunca yürüttüğü aktif ortaklık mekanizmasının muhasebesinin yapılması yeni ortaklıkların başarısı açısından önem kazanmaktadır. NATO 1994'de başlattığı Barış İçin Ortaklık girişiminin ilk üyelerinden biri Rusya olmuştur. Bu tecrübe 1997 yılında NATO-Rusya Kurucu Anlaşmasının imzalanmasına, 2002 yılında ise NATO-Rusya Ortaklık Konseyi'nin kurulmasına imkan sağlamıştır. Bu ortaklık mekanizmasının Rusya'nın Kırım'ı ilhakına engel olamaması ve aktif ortaklığın 2014 sonrasında askıya alınması NATO'nun yeni hedefleri açısından pek çok dersleri içermektedir. NATO-Rusya ortaklığının başarısız olmasında Rusya'nın olduğu kadar NATO'nun sorumluğunu da göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Hint-Pasifik'te, Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesi'nde ya da Latin Amerika'da ortaklıklar kurmak suretiyle NATO'nun güçlendirilmesi hedefinin sonuç verebilmesi için bu bölgelerindeki ortaklarının beklentilerinin de dikkate alınması önem kazanmaktadır.

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg'in ifade ettiği gibi "dünya değiştikçe NATO'nun değişimi de devam edecektir." Özellikle 2014'den itibaren dünyanın güvenlik çevresi kökü bir şekilde değişmiş, güvenlik ortamı her zamankinden daha karmaşık ve öngörülemez hale gelmiştir. Rusya'nın saldırganlığı, daha acımasız terör biçimi, bölgesel krizler, artan siber ve hibrid tehditler, yıkıcı teknolojiler, salgın hastalıklar ve iklim değişikliği gibi riskler artık daha somutluk kazanmıştır. Çin'in yükselişi ise güç dengesinde köklü değişime yol açmıştır.

Yeniden yapılanma

Bu şartlarda NATO da 2014'den itibaren hızlı bir yeniden yapılanma süreci içerisindedir. 70 yılı aşan NATO tarihinde 2014'den günümüze kolektif savunmanın güçlendirilmesi için en büyük hamleler gerçekleştirilmiştir. Ancak 2010 yılında kabul edilen Stratejik Konsept, değişimin oldukça gerisinde kalmıştır. NATO'nun Yeni Stratejik Konsepti, İttifakın büyüyen küresel rekabet ve güvenlik tehditlerine karşı hazırlıklı olmasına yardımcı olacaktır.

SONUÇ

Türkiye'de uluslar arası ilişkiler çalışan akademisyenlerin NATO'ya bakış açısı genel anlamda olumludur. Türk aydınlar NATO'yu bir güvenlik örgütü olmanın ötesinde Türkiye'nin Batılı kimliğinin sembolü olarak değerlendirirler. Kuruluşundan itibaren Avrupa'daki güç dengesinin önemli bir unsuru olan Osmanlı Devleti ve onun halefi Türkiye'nin Batı'daki teknolojik ve siyasi gelişmelerden uzak kalmamak konusunda sürekli bir iradesi söz konusudur. Bu irade günümüzde de güçlü bir şekilde devam etmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Birliği'nin Türkiye'nin stratejik önceliği olmayı sürdürdüğünü ifade etmiştir. NATO'yu da aynı kapsamda değerlendirmek mümkündür.

Öte yandan müttefiklerinin Türkiye'nin bütünlüğünü tehdit eden etnik nitelikli terör ve anayasal düzenini hedef alan dini nitelikli teröre yönelik pasif tutumları Türkiye'nin her iki örgüte yönelik güvenini zedelemektedirler. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg'in de ifade ettiği gibi Türkiye'nin müttefiklerinden haklı beklentileri söz konusudur. Tüm müttefik ülkeler tarafından terör örgütü olarak tanınan PKK'nın Suriye uzantılarına verilen desteğin sona erdirilmesi, Türkiye'de 251 sivilin hayatını kaybetmesi ve yüzlercesinin yaralanmasına yol açan darbe girişiminin sanıklarının iadesi, Türkiye'ye yönelik kısmi yaptırımların sona erdirilmesi Türkiye'nin müttefikleriyle dayanışmasını güçlendirme yönünde önemli adımlar olacaktır. İslam dünyası içerisinde öncü konuma sahip olan ve yumuşak gücü ile dünyanın tüm bölgeleriyle güven ilişkileri tesis eden Türkiye'nin aktif katılımı ise NATO'nun küresel hedeflerine ulaşmasına önemli katkı sağlayacaktır.