Çelik, Sakıp Sabancı Müzesi'ndeki 'Anish Kapoor İstanbul'da' adlı sergide gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevapladı.
Bir gazetecinin BDP'li yetkililerin çözüm sürecine ilişkin açıklamalarıyla ilgili sorusu üzerine Çelik, çözüm sürecinin Türkiye'nin ortak iradesiyle ve yüksek mutabakatla ortaya çıkmış bir süreç olduğunu söyledi.
Süreci, 'Türkiye'nin sorunlarının demokratikleşme yoluyla çözülmesini öngören iradenin bir boyutu' olarak tanımlayan Çelik, 'Ve bunun bir neticesi olarak Türkiye'nin terörden arındırılması, akan kanın durması şeklinde çok yüksek bir irade var, bugüne kadar da başarıyla geldi. Ama birileri bundan sonra bile akan kan bu kadar ay durduktan sonra bile hala terörü ve kan akmasını bir seçenek olarak Türkiye'nin önüne koymak istiyorsa, bunlar zaten hiçbir zaman çözüm sürecinin bir parçası olmamışlardır, çözüm sürecine bir taktik mesele olarak bakmışlardır diye düşünürüz' diye konuştu.
Bakan Çelik, şöyle devam etti:
'Çözüm sürecine hakikaten bir ilke meselesi olarak bakanlar, gerçek bir politika, hakiki bir politika olarak bakanlar, bunu bir taktik mesele olarak görmeyenler, zaten hiçbir şekilde terörün devam etmesini ya da kanın akmaya devam etmesini, bir seçenek olarak Türkiye'nin önüne koymazlar. Eğer bunu koymaya çalışıyorlarsa, bu hiçbir şekilde muhatap kabul edilmez ve bu zaten Türkiye'nin önünde bir seçenek olarak ortaya konulduğu andan itibaren de mesele çözüm sürecinin dışında bir şekilde konumlandırılır. Şimdi deniliyor ki 'bazı şeyler yerine getirilmedi, bazı sözler yerine getirilmedi.' Mesele çok açıktır. Türkiye'de demokratikleşme çözüm süreciyle başlamamıştır. Zaten öteden beri devam eden bir süreçtir. Ama Türkiye'nin demokratikleşmesi, Türkiye'nin yönetim standartlarının ya da demokratik standartların yükseltilmesi, örgütün taktik davranışlarına ya da örgütün ajandasına göre ayarlanacak, ona göre konumlandırılacak bir konu değildir.'
Demokratikleşme meselesinin zaten sürdüğünü anlatan Çelik, 'Eğer örgüt Türkiye'nin demokratikleşme iradesini kendi taktik meselelerine ve kendi ajandasına göre biçimlendirmeye çalışıyorsa, zaten çözüm sürecinin bir parçası olmamış demektir. Burada çözüm sürecine karşı iki yüzlü bir tutumun tam tersine ilk fırsatta bu süreci sabote etmeye yönelik fırsat kollama şeklinde bir tutumun ortaya çıktığı şeklinde değerlendirilir. Ama ben yine de bu saatten sonra, çözüm sürecine karşı halkın bu kadar büyük bir desteği varken kimsenin eski yöntemlere, eski taktiklere başvuracağı şeklinde bir değerlendirme içerisinde olmak istemem' ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin artık önüne baktığını dile getiren Çelik, 'Eğer birileri bölgedeki kaosu, bölgede ortaya çıkan kaosu, komşu ülkelerdeki kaosu değerlendirmek için başka arayışlar içine giriyorsa o da yanlış hesap olur, çıkmaz sokak olur. Herkesin Türkiye'deki yürüyen süreci daha da kuvvetlendirme konusunda tutum alması gerekir' dedi.
Bakan Çelik, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'Güneydoğu seçmeni ya dile bakar ya dine bakar buna göre oy verir' açıklaması ve CHP'nin yayınladığı 33 maddelik bildiriye ilişkin soruya, "Seçmenin bir parti genel başkanı tarafından bu şekilde indirgenmesi, bir genel başkanın kendi vatandaşını tanıma konusunda ne kadar geride kaldığını gösterir" yanıtını verdi.
CHP'nin 90. kuruluş yıldönümü dolayısıyla yayınlanan bildirinin '90 yıl geçtikten sonra içerik düzeyi bu mu olmalıydı?' diye çok tartışılacağını aktaran Çelik, "Fakat orada bazı hususların altını çizmek gerekir. Tek tek 33 maddeyi değerlendirmeye gerek yok. Ama orada maddelerin bir tanesinde bir iddiada bulunuluyor. 'CHP Türkiye'ye sosyal demokrat değerleri getirmiştir' deniliyor. Mesela bunu tartışmak gerekiyor. CHP Türkiye'ye hangi sosyal demokrat değeri getirmiştir. Yoksa Avrupalı sosyal demokrat değerlere karşı bir politika mı izlemiştir?" diye konuştu.
CHP'nin bildirisinde "Ordu siyasetin iç işine karışmasın, ülkenin iç işlerine karışmasın ama siyaset de ordunun iç işlerine karışmasın" gibi bir ifade bulunduğunu bildiren Çelik, şunları söyledi:
"Siyasetin ordunun iç işlerine karışması gibi bir maddeyi, ilk defa tarihte CHP üretmiş oluyor. Hala demokratik devletlerde asker-sivil ilişkilerinin nasıl olması gerektiği konusunda ne kadar demokratik zihniyetten uzakta bir yerde olduklarını gösteriyor. Hala askeri bürokrasiyi demokratik sistem içerisinde özerk bir alan olarak gördüklerini, yasama, yürütme, yargının dışında başka bir kuvvet olarak gördüklerini ifade etmiş oluyorlar. Yakın zamana kadar, zaten darbe yapmayan orduyu 'kağıttan kaplan' olarak ifade etmişti bir yetkilileri. Bugün gözüküyorki hala CHP, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin demokratik prensipler içerisinde, demokratik düzen içerisinde asli görevini yapmasının, demokrasinin kurallarına, kurumlarına bağlı olarak görevini sürdürmesinin rahatsızlığını yaşıyor. Başka beklentiler içerisinde olduğunu ifade ediyor."
Bakan Çelik, bildiride bir maddenin dikkati çektiğini anlatarak, "Fakat bir madde var. O madde enteresan bir madde. O konuda CHP eğer gerçekten söylediği bu maddenin gereğini yerine getirirse, Türkiye'ye büyük hizmet etmiş olur. O da şu; 'Türkiye'nin altın çağını geçmişte aramayalım gelecekte arayalım' diyor. Türkiye'nin altın çağını geçmişin statükosunda arayan CHP için, artık bunu geçmişte aramak değil gelecekte aramak, hakikaten yapılabilirse, başlı başına devrim olur" şeklinde konuştu.