19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

TBMM'de konuşan Başkan Erdoğan: Ermenistan'ı Türkiye'ye iftira atma gayreti de kurtaramayacak

TBMM'nin 27'nci dönem 4'üncü yasama yılı açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Türkiye olarak, kendimizi 'iki devlet tek millet' olarak gördüğümüz Azerbaycanlı kardeşlerimize tüm imkanlarımızla ve tüm kalbimizle destek vermeyi sürdüreceğiz. Ermenistan yönetimini, her şeyi bir kenara bırakıp ısrarla Türkiye'ye iftira atma gayreti de kurtaramayacak' dedi.

AA1 Ekim 2020 Perşembe 13:57 - Güncelleme:
TBMM'de konuşan Başkan Erdoğan: Ermenistan'ı Türkiye'ye iftira atma gayreti de kurtaramayacak

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 27. Dönem 4. Yasama Yılı açılışı dolayısıyla TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, "Millet olarak son dönemde her yılımızı, geçmişte on yıllar boyunca yaşanan gelişmelere ve daha fazlasına şahit olduğumuz bir kesafette geçiyoruz." ifadesini kullandı.

Bu durumun iki önemli sebebi olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Birincisi, Türkiye’nin istikrarsızlıklar, çekişmeler, kavgalar, krizler sebebiyle uzunca bir süre ihmal ettiği demokratik ve ekonomik atılımları bu dönemde hayata geçirmiş olmasıdır. Tabii bu atılımların her biri, içeride ve dışarıda çıkarları zarar görenlerin çok büyük direnişleriyle, çok büyük saldırılarıyla karşılaştı. Milletimizin ve onun temsilcisi olan Meclisimizin desteğiyle, karşımıza çıkan engelleri birer birer aşarak, hamdolsun bugünlere geldik." değerlendirmesinde bulundu.

- "Bu çarpık düzenin aynı şekilde devam etme şansı kalmamıştır"

Gelişmelerin bu derece hızlanmasının ikinci sebebinin ise dünyanın geldiği yeni yol ayrımı olduğunu belirten Erdoğan, şunları söyledi:

"İkinci Dünya Savaşı sonrasında galipler tarafından kurulan siyasi ve ekonomik uluslararası düzen, artık her alanda çatırdıyor. Salgın döneminde yaşananlar, bu yıkılışın çok daha açık şekilde görülmesini sağlamıştır. Birleşmiş Milletler'den başlayarak, mevcut küresel düzenin tüm insanlığı kucaklayacak şekilde işleyişinden sorumlu kurumların hemen tamamı tıkanmıştır. Dünyanın karşılaştığı yeni sınamalar, yeni krizler, yeni ihtiyaçlar karşısında etkisiz kalan bu kurumlar, kırılganlığı daha da artırıyor. Gelişmiş denen ülkelerin, gerçek bir kriz durumunda kendi vatandaşlarına dahi hayırlarının dokunamadığı görülmüştür.

Velhasıl, koskoca yerkürenin bir avuç muhterisin ipoteği altına alındığı bu çarpık düzenin aynı şekilde devam etme şansı kalmamıştır. Bir süredir her platformda dile getirdiğimiz 'Dünya 5'ten büyüktür' tespiti, işte bu gerçeğin ifadesidir. Ya mevcut kurumlar güvenliği, istikrarı ve refahı insanlığın tamamına yansıtacak şekilde yeniden yapılanacak ya da bu ihtiyacı karşılayacak yeni kurumlar inşa edilecek. Biz, her şeye rağmen, mevcut kurumların hakkaniyete uygun şekilde yeniden yapılanmasıyla, bu ihtiyacın karşılanabileceğini düşünüyoruz."

Küresel düzenin işleyişinin değişmesi gerektiği tespitini ilk söylediğinde konuya mesafeli yaklaşanlar olduğunu hatırlatan Erdoğan, salgın sürecinde ortaya çıkan tablonun ardından, bu kesimlerin de kendilerine destek vermeye başladıklarına dikkati çekti.

- "Kaynakların adaletli dağılımına ihtiyaç var"

Erdoğan, dünyanın, doğusu ve batısıyla, kuzeyi ve güneyiyle her köşesinin güvenliğe ihtiyacı olduğunun altını çizerek, "Dünyanın, nerede yaşarsa yaşasın tüm insanların huzuruna ihtiyacı vardır. Dünyanın, herkese yetecek kaynaklarının adaletli şekilde dağılımına ihtiyacı vardır. Dünyanın, Rabbimizin bize emaneti olan havasının, suyunun, ağacının, tüm güzelliklerinin korunmaya ihtiyacı vardır. Bunları sağlayacak bir küresel yönetim düzeni kurmamız şarttır." diye konuştu.

Aksi takdirde dünyanın dört bir yanında, ucu gelişmiş ülkelere de dokunacak şekilde, çatışmaların, acıların, zulümlerin, yağmaların yeniden başlamasının kaçınılmaz hale geleceğine işaret eden Erdoğan, Türkiye olarak, insanlığı böyle bir tehditten kurtaracak çözümleri gündeme getirmenin, tartıştırmanın ve neticeye ulaştırmanın gayreti içinde olduklarını söyledi.

Erdoğan, bu çerçevede Meclisin de üzerine düşenleri bihakkın yerine getirdiğini görmekten memnuniyet duyduklarını dile getirdi.

- "Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanındayız"

Türkiye'nin küresel krizlerin en çok yaşandığı coğrafyanın tam merkezinde yer aldığına dikkati çeken Erdoğan, Balkanlarda, yaklaşık 30 yıl önce yaşanan trajik katliamların ve çatışmaların izlerinin hala taze olduğunu belirtti.

Bölgenin kalıcı barışa ve huzura kavuşamadığının da ortada olduğunu vurgulayan Erdoğan, Karadeniz’de, Kırım'ın işgali ile başlayan krizin, her an yeniden tırmanma potansiyeline sahip olduğunu ifade etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kafkasya'nın, her karış toprağıyla yeni çatışma potansiyelini bünyesinde barındıran bir kriz alanı olma vasfını sürdürdüğünün altını çizerek, "Nitekim, Dağlık Karabağ'ı işgal eden Ermeniler'in Azerbaycan'a saldırısıyla başlayan çatışmalar, bunun en somut örneğidir. Burada bir kez daha, Azerbaycanlı kardeşlerimizin işgal altındaki topraklarını kurtarma ve vatanlarını koruma mücadelelerinde yanlarında olduğumuzu belirtmek istiyorum." dedi.

- "Azeri kardeşlerimiz de kendi göbeklerini kesmenin adımını attılar"

"Özellikle MİNSK Üçlüsü denilen Amerika, Rusya ve Fransa'nın 30 yıla yakın zamandır bu sorunu ihmal ettikleri için bugünlere yansıyan bu olumsuz gelişmeler karşısında ateşkes arayışı içinde bulunmaları her şeyden önce kabul edilebilir bir şey değildir. Ha bir şey mi isteniyor?" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"O zaman işgalcilerin bu topraklardan çıkmaları gerekir ki burada bir çözüme ulaşılsın. Topraklarından ayrılmış olan Azeri kardeşlerimiz, şu anda topraklarına dönecekleri günü bekliyor. Onun hasreti içerisindeler. Buna kimse yanaşmıyor. Önce bir defa bunu masaya yatıralım. Bunları biz Sayın Putin ve Macron'la görüştük. Hep oturdular, konuştular, netice yok. İşte şimdi netice zamanı. Azeri kardeşlerimiz de kendi göbeklerini kesmenin adımını attılar. Ermeniler'in, kadim Azerbaycan toprağı Karabağ’ı işgaline ve gerçekleştirdikleri sivil katliamlarına karşı kör, sağır, dilsiz kalanların, bugün sergiledikleri tavır da ikiyüzlülüktür. İşgalcilere sessiz kalıp vatanlarını savunanları ve onların yanında yer alanları suçlayanların sözünün bizim nezdimizde kıymeti yoktur. Türkiye olarak, kendimizi 'İki devlet bir millet' olarak gördüğümüz Azerbaycanlı kardeşlerimize tüm imkanlarımızla ve tüm kalbimizle destek vermeyi sürdüreceğiz."

- "Zalimleri iflah etmeyen bu alçak oyun, inşallah bozuluyor"

Abdürrahim Karakoç'un "Böyle geldi, böyle gitmez bu oyun/ zalimleri iflah etmez bu oyun/umdukları gibi bitmez bu oyun/mazlumların ekmeği, tuzu bizdedir/sizdeki yaranın özü bizdedir" dizelerini okuyan Erdoğan, "Evet... Zalimleri iflah etmeyen bu alçak oyun, inşallah bozuluyor." ifadesini kullandı.

Bölgede kalıcı barışın yolunun, Ermenilerin işgal ettikleri her karış Azerbaycan toprağından geri çekilmelerinden geçtiğinin altını çizen Erdoğan, "Ermenistan yönetimini, her şeyi bir kenara bırakıp ısrarla Türkiye'ye iftira atma gayreti de kurtaramayacak. Bu haydut devlete destek verenleri, kendilerine insanlığın ortak vicdanı önünde hesap sorulacağı konusunda ikaz ediyorum." diye konuştu.

"Rabbim Azerbaycanlı kardeşlerimizin yar ve yardımcısı olsun." temennisinde bulunan Erdoğan, bu mücadelede şehit düşenlere Allah'tan rahmet, yaralananlara şifalar diledi.

Kriz haritasına, biraz daha güneye inerek bakıldığında körfez bölgesinin karşılarına çıktığını anlatan Recep Tayyip Erdoğan, şunları kaydetti:

"İran-Irak Savaşından Kuveyt'in işgaline, Yemen'deki çatışmalardan Katar'a yönelik tehditlere kadar pek çok sorunla boğuşan körfez bölgesi halen kaynamaya devam ediyor. Bu vesileyle, önceki gün hayatını kaybeden, bölgenin aklıselim ve sağduyu sahibi yöneticilerinden biri olarak gördüğümüz Kuveyt Emiri El-Ahmet El-Cabir El-Sabah'a Allah'tan rahmet diliyorum. Merhum El-Sabah'ın aksine, kimi bölge ülkelerinin yöneticilerinin kendilerini inkar edercesine yürüttükleri, akılla, mantıkla, insafla, vicdanla uyuşmayan politikalar, krizi daha da derinleştiriyor. Bu ülkelerin bir kısmı, gerçekleri dile getirdiğimiz, mazlumun ve hakkaniyetin yanında yer aldığımız için bizi hedef alıyor. Unutulmamalıdır ki söz konusu ülkeler dün yoktu, yarın da muhtemelen olmayacaklar ama biz Allah'ın izniyle bu coğrafyada ilelebet bayrağımızı dalgalandırmayı sürdüreceğiz."

Bölücü terör örgütünün, yıllarca Irak’ın Türkiye sınırına yakın bölgelerini üs olarak kullanıp Türkiye'de kanlı eylemler gerçekleştirdiğini anımsatan Erdoğan, "Son dönemde, terör tehdidini kaynağında kurutma stratejimiz çerçevesinde, Irak sınırındaki örgüt yuvalarını birer birer ortadan kaldırıyoruz. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi'nin de rahatsız olduğu bu fitne çukurlarını tamamen bitirene kadar operasyonlarımız sürecek. Bağdat yönetiminin, Türkmen kardeşlerimizin de haklarını gözetecek şekilde, bir an önce ülkede siyasi birliği ve toprak bütünlüğünü sağlaması en büyük temennimizdir." diye konuştu.

Erdoğan, 10'uncu yılına ulaşan Suriye krizinin, bulunduğu coğrafyanın en trajik, en kanlı, en acı meselesi olduğunu, bu meselenin her boyutunun Türkiye'yi çok yakından ilgilendirdiğini söyledi.

Türkiye'nin Suriye'yle 911 kilometrelik bir sınıra sahip olduğuna işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sınırın her iki yanında yaşayan halklar binlerce yıllık bir ortak geçmişi paylaşıyor. Bu köklü geçmişin beraberinde getirdiği çok geniş ve derin insani, kültürel, sosyal ve hatta ekonomik ilişkiler vardır. Türkiye’nin 40 yıllık terörle mücadelesinde de Suriye, her zaman kritik bir konumda yer almıştır. Üstelik ülkenin istikrarsızlaştığı son 10 yılda, burada en etkili terör örgütleri DEAŞ ve PKK-YPG olmuştur. Suriye'deki zülüm ve savaştan kaçan 4 milyona yakın insanı şehirlerimizde biz misafir ediyoruz. Aynı şekilde Suriye içindeki 4 milyon mazlumun ihtiyaçlarını da yine biz karşılıyoruz. Dünyada, Suriye meselesine her boyutuyla müdahil olma hakkına sahip bir ülke varsa, o da Türkiye'dir. Her kim, 'Türkiye'nin Suriye'de ne işi var' diyorsa ya bölgeyi ve tarihini bilmiyordur ya da kafasında başka hesaplar yapıyordur."

-"Son teröristi de imha edene kadar harekatlarımızı sürdüreceğiz"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin, Suriye'de, ülkenin siyasi birliği ve toprak bütünlüğü temelinde bir çözüm bulunana kadar, sınırlarını güvenlik altına almak için her yolu ve yöntemi kullanmayı sürdüreceğini bildirdi.

Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarının da bu amaçla gerçekleştirildiğinin altını çizen Erdoğan, şöyle devam etti:

"İdlib'te de bu amaçla bulunuyoruz. Sınırlarımızı terör örgütlerine ve onları maşa olarak kullananlara teslim etmedik, etmeyeceğiz. Güvenli hale getirdiğimiz bölgeler dışında kalıp da halen ülkemize ve kardeşlerimize yönelik saldırıların kaynağı durumundaki her yerde, son teröristi de imha edene kadar harekatlarımızı sürdüreceğiz. Lafa gelince hümanizmi, insan haklarını, ötekine saygıyı dillerinden düşürmeyenlerin sırtlarını döndükleri, ülkelerine sokmamak için her yolu denedikleri mazlumlara sahip çıkmayı sürdüreceğiz.

Avrupa Parlamentosunda, Avrupa'daki 100 binin üzerindeki kayıp mülteci çocuk konusunu gündeme getiren, yine ülkemizden bir milletvekilimiz olmuştur. Suriyeli sığınmacıların iaşe, ibate ve barınması için ülkemize 3 milyar avro artı 3 milyar avro sözü veren, sonra da kırk dereden su getirerek bunun çoğunun üzerine yatan yine AB olmuştur. Kendi güvenlik ve refah kaygılarıyla insanlığın asgari şartlarını dahi bir kenara bırakanlardan ülkemizin gösterdiği erdemli tavrı anlamalarını beklemiyoruz. Bugüne kadar 411 bin Suriyelinin gönüllü ve güvenli bir şekilde evlerine dönmesi, ülkemizin doğru olanı yaptığını gösteriyor. Suriye'deki krize siyasi çözüm bulunması için uluslararası platformlarda yürütülen çabaların da en etkin destekçisi Türkiye’dir. İnşallah o gün gelene kadar hem sınırlarımızı korumayı hem mazlumlara sahip çıkmayı sürdüreceğiz."

-"Akdeniz’de çatışma, haksızlık, hukuksuzluk peşinde değiliz"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Doğu Akdeniz’deki gelişmelerin, Türkiye'nin son birkaç asırda denizlerde verdiği en önemli mücadele olduğunu vurguladı.

Türkiye'nin Preveze Deniz Zaferiyle Akdeniz'de kurduğu hakimiyet sayesinde, bölgeye asırlarca barışın hakim olduğunu anımsatan Erdoğan, "Yeniden diriliş destanımızın yazıldığı Çanakkale Harbi'nde karada olduğu gibi denizde de büyük zaferler kazanmıştık. Barbaros Hayrettin Paşa’nın ve diğer kahramanların bıraktığı barış mirasına sahip çıkmak, bu ülkenin her evladının boynunun borcudur." dedi.

"Türkiye olarak, Akdeniz’de çatışma, gerilim, haksızlık, hukuksuzluk peşinde asla değiliz." diyen Erdoğan, şöyle konuştu:

"Tek talebimiz, ülkemizin haklarına, hukukuna, çıkarlarına saygı gösterilmesidir. Akdeniz’deki siyasi ve ekonomik potansiyelin paylaşımıyla ilgili anlaşmazlıkların hakkaniyet temelinde çözülmesi öncelikli tercihimizdir. Ancak Yunanistan'ın ve Kıbrıs Rum Kesimi'nin 2003 yılından beri ortaya koydukları tavır, maalesef bu ilkenin çok uzağındadır. AB ise Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin şımarıklıklarının esiri olarak, etkisiz, ufuksuz, sığ bir yapı haline dönüşmüştür. Bölgemizde ortaya çıkmış olup da, AB'nin inisiyatifi ve ağırlığı ile çözüme kavuşmuş tek bir sorun yoktur. Tam tersine, birliğin müdahil olduğu her kriz, yeni boyutlar kazanarak büyümüştür. Bu tablo karşısında Türkiye’nin önünde, kendi imkanları ve politikalarını kararlılıkla hayata geçirme dışında bir seçenek kalmamıştır.

Libya ile yaptığımız anlaşma, ülkemizi Akdeniz'den tamamen tasfiye girişimlerine verdiğimiz cevaplardan biridir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin haklarını korumak için başlattığımız çalışmaları, bu anlaşmayla çok daha geniş bir alana yayma imkanı bulduk. Yıllardır bölgede ülkemizi yok sayarak, bizi sahillerimize hapsedecek haritalar ve taleplerle karşımıza çıkanlar, attığımız adımların ardından önce tehdit ve şantaj dilini denediler. Türkiye'nin, siyasi ve diplomatik gücü yanında, kahraman ordumuzun kara, deniz ve hava unsurları ve istihbaratıyla desteklediği kararlı duruşu karşısında ise diyalog yöntemini kabul etmek mecburiyetinde kaldılar. Özellikle Almanya'nın yoğun çabalarıyla gelinen bu noktada, meseleyi görüşmeler vasıtasıyla çözmek de gerilimi yeniden tırmandırmak da hatta iş o raddeye varırsa çatışma çıkarmak da karşımızdakilerin tercihidir. Biz diyalog kanallarını açık tutan kararlı duruşumuzu sonuna kadar koruyacağız."

-"Türkiye’nin verdiği güvenlik ve barış mücadelesini desteklemeye davet ediyoruz"

Erdoğan, çatışmaların arttığı bir dünyada barış için Türkiye kadar mücadele eden, Türkiye kadar fedakarlık yapan kaç ülkenin olduğunu sordu.

Türkiye'nin, dünyanın en büyük ekonomisi olmadığı halde, insani yardımlarda ilk sırada yer almasının bunun ispatı olduğunun altını çizen Recep Tayyip Erdoğan, "Sınırlarımızdaki güvenlik risklerine ve ekonomik yüküne rağmen, dünyanın en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkesi olmamız bunun ispatı değil midir? Birleşmiş Milletlerden İslam İşbirliği Teşkilatına kadar her platformda, gücümüzü ve inisiyatiflerimizi hep arabuluculuktan yana kullanmamız bunun ispatı değil midir? Bu gerçekler ışığında AB ve komşularımız başta olmak üzere tüm ülkeleri, Türkiye’nin verdiği güvenlik ve barış mücadelesini desteklemeye, en azından bu mücadeleye saygı duymaya davet ediyoruz." ifadelerini kullandı.

Kudüs meselesinin kendileri için sıradan bir jeopolitik sorun olmadığını ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:

"Her şeyden önce Kudüs'ün kalbi olan eski şehrin şu andaki fiziki görünümü surlarıyla, çarşısıyla, pek çok binasıyla, Kanuni Sultan Süleyman tarafından inşa ettirilmiştir. Ecdadımız, asırlar boyunca bu şehri el üstünde tutup mamur ederek hürmetini göstermiştir. Birinci Dünya Savaşı'nda, göz yaşları içinde terk etmek zorunda kaldığımız bu şehirde, hala Osmanlı'nın direniş izlerine rastlamak mümkündür. Yani Kudüs bizim şehrimizdir, bizden bir şehirdir. İlk kıblemiz Kudüs'teki El Aksa ve Kubbetü's Sahra da inancımızın sembol mescitleridir.

Ayrıca bu şehir, Hristiyanlığın ve Museviliğin kutsal mekanlarına da ev sahipliği yapıyor. Kudüs’ün ve bölgenin binlerce yıllık sakinleri olan Filistin halkının topraklarının işgal edilmiş, hak ve hukuklarının çiğnenmiş olması da bu meseleyle yakından ilgilenmemizi gerektiriyor. Asırlarca birlikte yaşadığımız mazlum Filistin halkının her platformda haklarını dile getirmeyi, ülkemiz ve milletimiz adına bir şeref kabul ediyoruz. Bu anlayışla, hem küresel vicdanın kanayan yarası Filistin davasının hem de Kudüs davasının sonuna kadar takipçisi olacağız."

- "2020'ye büyük umutlarla başlandı"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin Gezi olaylarıyla başlayan yoğun saldırı sürecinde en çok hedef alınan unsurlarından birinin de ekonomi olduğunu belirterek, 2018 Ağustos'unda kur üzerinden ekonomiye kurulan tuzağı bir kez daha bozarak, 2019 yılında oldukça güçlü bir görünüme kavuşulduğunu söyledi.

Geçen yıl cari işlemler dengesinin 8,8 milyar dolar fazla verdiğini, enflasyonun yüzde 11,8'e gerilediğini, bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 3'ün altına indiğini anlatan Erdoğan, 2019'da 181 milyar doları bulan ihracatla, dünyanın 50 ülkesi arasında ihracat büyümesi bakımından 6'ncı sırada yer alındığını, böylece dünya ihracatındaki payın da yüzde 1'e yaklaştığını dile getirdi.

Erdoğan, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, yıllık büyüme oranını yüzde 1'e yakın bir seviyede tuttukları 2019 yılının ardından 2020'ye büyük umutlarla başlandığını aktararak, şöyle devam etti:

"Bu yılın ilk çeyreğinde elde ettiğimiz yüzde 4,4 oranındaki büyüme oranı, hedeflerimize doğru kararlılıkla ilerlediğimizin işaretiydi. Dünyanın tamamıyla birlikte ülkemizi de etkisi altına alan koronavirüs salgınına, işte böyle bir iklimde yakalandık. Salgın sürecinde, elbette önceliğimiz milletimizin sağlığını korumaktı. Bunun yanında, açıkladığımız destek paketleriyle ekonomimizin salgından en az hasarla çıkmasını temin etmeye çalıştık. Bugüne kadar açıkladığımız desteklerin ve paketlerin toplam ekonomik büyüklüğü 495 milyar lirayı, yani milli gelirimizin yaklaşık yüzde 10'unu bulmuştur. Sosyal koruma kalkanı çatısı altında milletimize ve ekonomimize 35 milyar lirayı aşkın karşılıksız ödeme yaptık."

- "Kısa çalışma ödeneğiyle 19 milyarlık destek"

Kısa çalışma ödeneği yoluyla bugüne kadar 19 milyar liraya yakın kaynağı doğrudan çalışanlara aktardıklarını vurgulayan Erdoğan, istihdamı korumak için devreye aldıkları nakdi ücret desteği için 4,5 milyar liraya yakın bir kaynak kullandıklarını söyledi.

Erdoğan, işsizlik ödeneğini de aktif şekilde değerlendirerek, 3,6 milyar liralık desteği halkın istifadesine sunduklarını anlatarak, şöyle konuştu:

"Ertelediğimiz SGK ve Bağ-Kur ödemeleri 40 milyar lirayı bulurken, vergi ödemeleri de 30 milyar liraya yaklaştı. Vergi indirimleri, mücbir sebep uygulamaları, Kredi Garanti Fonu limit artırımı gibi yöntemlerle ekonomimize destek olduk. Kamu bankalarını teşvik ederek 267 milyar liranın üzerinde bir finansmanın ekonomimize aktarılmasını sağladık. Bireysel ihtiyaç desteği, esnaf desteği, işe devam desteği, kurumsal ve bireysel kredi ertelemesi gibi yöntemlerle her kesimin finansman ihtiyacının giderilmesini temin ettik."

Yılın ikinci çeyreğinde yaşanan yüzde 9,9'luk eksi büyümenin üzüntü verici olduğunu ifade eden Erdoğan, ancak, genel tablo itibariyle bakıldığında Türkiye'nin, OECD ve Avrupa Birliği ortalamalarının çok altında bir daralmayla bu süreci geride bıraktığını belirtti. Erdoğan, "Üçüncü çeyrekle ilgili tüm öncü göstergeler, hamdolsun, ekonominin hızla toparlandığına ve kayıpların kısa sürede telafi edileceğine işaret ediyor. Açıklanan her endeks ve veri, bu tabloyu destekliyor ve ileriye taşıyor. Salgının, dünya ekonomisinde yol açtığı dış talep daralmasına rağmen eylül ihracatımız geçen yılın aynı ayına göre yüzde 4,8 artarak 16 milyar doları aşmıştır. Bunun, Cumhuriyetin tarihindeki en büyük eylül ayı ihracat rakamı olduğunu da özellikle belirtmek istiyorum." dedi.

Amaçlarının "V" tipi bir toparlanmayı sağlayıp, bu yılı artı büyümede kapatmak olduğunun altını çizen Erdoğan, gelecek yıl için belirledikleri büyüme oranının ise yüzde 5,8 olduğunu kaydetti. Erdoğan, "Esasen, biz daha büyük bir büyüme gerçekleşeceğine inanmamıza rağmen, beklentiyi ihtiyatlı bir düzeyde tutmayı tercih ettik." diye konuştu.

Türk ekonomisinin, yaşadığı bunca saldırının ve şokun ardından, kırılganlıklara karşı daha dayanıklı, krizlere karşı daha hazırlıklı bir yapıya kavuştuğunu ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

"Gelişmiş ülkeler dahil pek çok devlet, salgın döneminde sağlık hizmetlerinde başlayan sarsıntının, tüm ekonomilerine ve yönetim sistemlerine sirayet etmesine engel olamamıştır. Türkiye ise tüm bu alanlarda gösterdiği olumlu yönde bir ayrışmayla bölgesinin ve dünyanın yükselen yıldızı konumuna gelmiştir.

OECD, Türk ekonomisini, dünyada salgından en az etkilenen 3'üncü ekonomi olarak göstermiştir. Bütçe açığındaki kısmi artış gibi olumsuzluk konusunda dahi gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden daha iyi durumdayız. Dünya Bankası'nın İş Yapma Kolaylığı Endeksinde 10 basamak birden yükselerek, 33'üncü sıraya çıkmamız, yapısal reformlarımızın başarısını gösteriyor."

Erdoğan, gelecek üç yıllık dönemi kapsayan Yeni Ekonomi Programı'nı; yenilikçi, yüksek katma değerli, ihracat odaklı ve kapsayıcı bir kalkınma modeli üzerinde inşa ettiklerini belirterek, Türkiye'yi her alanda olduğu gibi ekonomide de 2023 hedeflerine ulaştıracaklarının altını çizdi.

- "Aşı çalışmaları belirli bir seviyeye geldi"

Çin’de başlayan ve kısa sürede dünyaya yayılan Kovid-19 hastalığının henüz kesin bir tedavisi bulanamadığını söyleyen Erdoğan, aşı çalışmalarının belirli bir seviyeye gelmiş olmakla birlikte insanlığın tamamını kuşatacak altyapının kurulması için vakte ihtiyaç olduğunu ifade etti.

Türkiye'nin, diğer ülkelerdeki aşı çalışmalarını yakından takip etmenin yanında, kendi aşısını üretme konusunda da yoğun bir gayret içinde olduğunu belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Dünyadaki diğer ülkelerin salgınla mücadele yöntemlerine baktığımızda, Türkiye'nin bunların çoğunun önünde olduğunu görüyoruz. Tabii bu olumlu tabloda, son 18 yılda sağlık alanında gerçekleştirdiğimiz büyük dönüşümün ve inşa ettiğimiz altyapının çok büyük katkısı vardır. Sadece salgının ülkemize sıçradığı mart ayından bu yana hizmete açtığımız hastanelerin yatak kapasitesi 15 bini geçmiştir. İnşallah yarın Konya'da Şehir Hastanemizin resmi açılışını yaparak, sağlıktaki bu güzel tabloyu bir adım daha ileriye taşıyacağız.

Sağlık çalışanlarımızın sayısı da 1 milyon 100 bin ile kamudaki en büyük istihdam oranına ulaşmıştır. Şayet Türkiye, sağlık sistemini ve kapasitesini bu denli geliştirmemiş olsaydı, Allah göstermesin, bu salgının altında kalabilirdi. Bu vesileyle salgın sürecinde fedakarlıkla görev yapan sağlık çalışanlarımıza bir kez daha şükranlarımı sunuyorum. Yine bu süreçte ebediyete irtihal eden sağlık çalışanlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum. Devlet ve millet el ele vererek, inşallah bu musibetin de üstesinden geleceğiz."

- "Salgınla mücadeleyi kararlı şekilde sürdüreceğiz"

Salgınla mücadele ederken, vatandaşlara sundukları hizmetleri kesintisiz sürdürmenin yanında, 153 farklı ülkenin ve 8 uluslararası kuruluşun destek çağrısına cevap verdiklerini de anımsatan Erdoğan, ayrıca, dünyanın 141 farklı ülkesinde geçici süreyle bulunan 100 bini aşkın vatandaşı, kurdukları hava, kara ve deniz köprüleriyle Türkiye'ye getirdiklerini, bunun yanında 67 farklı ülkeden 5 bin 500 yabancının da ülkelerine dönebilmelerini sağladıklarını kaydetti.

Erdoğan, gelişmiş ülkelerin dahi vatandaşlarını kendi hallerine terk ettiği salgın döneminde, Türkiye'nin içeride ve dışarıda gerçekten erdemli bir duruş ortaya koyduğunu belirterek, "Ne ülkemiz ne de dünya henüz salgının önüne tamamen geçebilmiş değildir. Ülkemizde vakitlice aldığımız tedbirler ve geliştirdiğimiz etkin tedavi protokolleri sayesinde, süreç kontrol altında tutulabilmiştir. Salgının doğal yolla veya ilaç tedavisiyle tehdit olmaktan çıkacağı güne kadar bu mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdüreceğiz." diye konuştu.

Hala en büyük ve etkili salgınla mücadele tedbirinin "TAMAM" diye ifade edilen temizlik, maske ve mesafe unsurları olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "İnşallah bu virüsü hep birlikte yenecek, hep birlikte el ele, kol kola sağlıklı, huzurlu, müreffeh, esenlik dolu bir geleceğe yürümeyi sürdüreceğiz." değerlendirmesinde bulundu.

ŞENTOP: AZERBAYCAN'IN YANINDA YER ALACAĞIZ

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, TBMM'nin 27. Dönem 4. Yasama Yılı açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin uluslararası alanda, daima hukuktan, hakkaniyetten, adaletten, meşruiyetten yana olduğunu ifade etti.

Türkiye'nin, uluslararası hukuktan ve antlaşmalardan kaynaklanan haklarını ve yine aynı hassasiyetle meşru araçlar ve yöntemlerle aramaktan asla vazgeçmediğini belirten Şentop, "Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki varlığını, sadece stratejik kaynaklar ve bunlar üzerindeki meşru hakları üzerinden tarif edemeyiz. Türkiye, kendi haklarını aradığı kadar, bu alanda ve sahada adil bir paylaşımın, hakça bir dağılımın olmazsa olmaz bir barış zemininde gerçekleşmesi için vardır. Emeği değil sömürüyü, hakkı değil zulmü, paylaşımı değil el koymayı alışkanlık haline getirenlerin bunu anlamasını zaten beklemiyoruz." dedi.

Yine bugün, ağır ekonomik sorunlarla boğuşan, batının ianeleri ve sadakalarıyla yaşayan bazı küçük ülkelerin, tetikçi olarak kullanıldığına şahit olunduğunu dile getiren Şentop, bölgesel ihtilafları canlı tutmak, eski yaraları kanatmak için bu muhtaç ve basiretsiz ülkelerin yönetimlerinin, istismar edildiğini kaydetti.

-"Yaşayan bir ilkedir"

Şentop, ayrıca, batılı bazı devletlerin siyasi acentesi gibi hareket eden, halklarını temsil etmeyen bir takım kukla devlet yönetimlerinin de dünya ve bölge barışı için tehdit teşkil eden tavırlarına işaret etmek gerektiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:

"26 Eylül sabahı Ermenistan'ın yönettiği terör çeteleri eliyle kardeş Azerbaycan’a yönelik saldırılarıyla başlayan hadiselerden büyük bir üzüntü duyduğumuzu ifade etmek isterim. Öncelikle, Ermenistan saldırılarında şehadete yükselen bütün kardeşlerimizi rahmetle anıyor, yaralılarımıza Cenabıhak'tan acil şifalar niyaz ediyorum. Bunu tekrar buradan ifade etmek isterim: Türkiye bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da haklı davasında, vatan savunmasında Azerbaycan’ın yanında yer alacaktır. Türkiye ve Azerbaycan, dünyada başka iki ülke arasında benzeri olmayan yakın bir ilişkiye sahiptir.

'Tek millet iki devlet' prensibi, sadece bir slogan, sadece bir tarihi tespit değildir; aynı zamanda diplomasiden sahaya her alanda Türkiye Azerbaycan ilişkilerine istikamet veren, yaşayan bir ilkedir.

Bu husus ve Türkiye’nin desteği, gelişmelerin her aşamasında, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından açık bir şekilde ifade edilmiştir. 28 Eylül Pazartesi günü, dört siyasi partimizin imzasıyla yayınlanan bildiride bu kararlılık bir kez daha ortaya konulmuş, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Azerbaycan’ın yanında olduğumuz ifade edilmiştir. Ermenistan’ın bir an önce işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çıkmasının, komşularına saldıran ve bölge barışını tehdit eden bir ülke olarak hareket etmekten vazgeçmesinin zaruretini buradan bir kere daha ifade etmek isterim."

-"Şiddet ve terör, demokrasimizin, siyasetin en yıkıcı düşmanı"

Türkiye'nin sadece çalışkan ve asil milleti, istisnai konumu ve parlak tarihi sebebiyle değil, aynı zamanda köklü demokrasisinden dolayı da örnek bir ülke olduğunu belirten Şentop, 170 yılı aşkın seçim, 143 yıllık parlamento tarihi ve toplamda 90 yıla yaklaşan çok partili siyasi hayatının, Türkiye'yi farklı ve öncü kıldığını söyledi.

"Bu yüzden demokrasimizin değerini daha iyi kavramak, bize kattıklarını hakkıyla değerlendirmek zorundayız." diyen Şentop, "Bu noktada demokrasimizin değeri üzerinde dururken, demokrasi dışı arayışları, özellikle şiddeti ve terörü siyasi bir yöntem sayan ve bu yolla şiddet ve terörü meşrulaştırmaya yönelen çarpık anlayışın içerdiği tehlikeye işaret etmeyi de elzem görüyorum. Gerekçesi, yöntemi ve şekli ne olursa olsun şiddet ve terör, demokrasimizin ve siyaset kurumunun en yıkıcı düşmanıdır. İçinde şiddetin ve terörün onaylanmasına dair niyet taşıyan her söylem, Türkiye’ye karşı bir suikasttır ve ortadan kaldırılmayı hak etmektedir." değerlendirmesini yaptı.

Tarihin bu önemli dönüm noktasında Türkiye'nin, değişmiş, gerçekliğini kaybetmiş, artık var olmayan bir dünyanın yapay dengelerine değil, yeni şartların icabına ve sadece milli çıkarlarına uygun hareket etmek kararında olduğunu belirten Şentop, bu yüzden, Doğu Akdeniz'de, Orta Doğu'da ve bütün coğrafyalarda yegane ölçülerinin, milletin şerefini ve menfaatlerini, dünya barışını ve bütün insanlık için adaletin gerçekleşmesini esas alarak hareket etmek olduğunu kaydetti.

Şentop, "Yüce Meclisimizin açılışının 100. yıl dönümünde milletimizin bizden beklentisi de fikir ve telakki farklılıklarımıza rağmen bu yolda mutabakatla hareket etmemiz, milli çıkarlarımızın tahakkuku için el birliği yapmamızdır. 100. yılını idrak eden bu yüce ve gazi Meclisin her bir mensubunun bu beklentiye uygun davranacağına inanıyorum." diyerek sözlerini tamamladı.