19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Şükür

İrfan geleneğimizde insanın ruhi ve manevi hayatını ilgilendiren birtakım makamlar ve haller vardır. Makamlar, ibadet ve tâat sonucu insan kalbine yerleşerek itminan hâsıl eden ve istikrar kazanan manevi duygulardır. Tevbe, tevekkül, sabır, şükür ve rızâ gibi kavramlar makam kabul edilir. Haller ise insan kalbine çakan bir şimşek gibi süratle gelen ve bir süre sonra da kaybolup giden vecd, istiğrâk, cezbe, cem ve fark gibi duygulardır. Makam kesbî ve kalıcı, hâl ise vehbî ve geçicidir. Şükür işte bu manevi makamların önemlilerinden kabul edilir. Şükür, sahip olunan nimetlerin farkında olmak, değerli olduğunu kavramak, onların kadr u kıymetini itiraf etmektir. Hayatta daima bardağın dolu tarafını görmek ve bu sayede mutluluğu soluklayabilmektir.

Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz28 Mayıs 2019 Salı 07:00 - Güncelleme:
Şükür

İnsan-Allah ilişkileri iman, ibadet ve şükür zeminine oturmaktadır. Var olma ekseninden yola çıkarsak; varlık bize Rabbimizin ikramıdır. O dilediği için biz varız. O’nun iradesi olmasaydı nasıl var olabilirdik ki? Ya hiç olmayabilir ya da başka bir varlık olabilirdik. Yeryüzünde milyarlarca varlık arasından canlı olabilmek, milyarlarca canlı arasından insan olabilmek ayrı ayrı birer nimettir. Kaya parçası, taş ya da toprak, hayvan ya da haşerat da olabilirdik. Bunlardan herhangi birinin seçimi konusunda bizim irademizin dahli olmadı. 

İnsan olarak var olmak şüphesiz nimetlerin ilki ve en büyük şükür vesilesidir. Akıl, beden ve ruh sağlığı peş peşe gelen büyük nimetlerdir. Müslüman olmak, Müslümanca yaşamak da bu nimetlerin en büyüklerindendir. Bu yüzden insan Allah’a daima şükür hâlinde bulunmalıdır. Hz. Peygamberin gece ayakları şişinceye kadar namaz kılmasına Âişe validemizin: “Niçin böyle yapıyorsun ey Allah’ın Rasûlü? Oysa Allah senin geçmiş ve gelecek hatalarını bağışlamıştır” demesine: “Şükreden bir kul olmayayım mı?” şeklinde cevap vermesi aslında bizlere hamt ve şükrün önemini anlatan nebevî bir misaldir. 

Şükür, ihsanda bulunanın nimetini O’na boyun eğerek itiraf etmek, O’nun sayısız nimet ve ikramlarına karşı kalben ve fiilen teşekkürde bulunmaktır. Bunun yolu insanın fazilet ve asalet dolu bir kulluk içerisinde olmasına bağlıdır. Şükür, nimetin asıl sahibini bilmek demektir. Zira şükre varmanın ilk eşiği marifet; yâni nimeti vereni tanımaktır. İkinci basamağı nimetin kadrini bilmektir. Nimetin kadrini bilmek onun lütuf olduğuna inanmak ve nimet sayesinde kulluğu güçlendirmektir. Üçüncü basamağı ise nimetin hakkını vermektir. Nimetin hakkını vermek demek, nimeti gösterilen yerde, ifrat ve tefrite düşmeden bilinçle kullanmaktır. Kulun Allah ile buluştuğu en değerli şükür ortamlarından biri ibadetlerdir. İbadet zamanları şükür ve kadirbilirlik açısından ayrı bir öneme sahiptir. İbadet zamanları insana bir muhasebe imkânı vermektedir. Çünkü hayatın akışı ve dünyevî meşguliyetler nimetleri sıradanlaştırmakta ve insana en tabiî hakkı imiş duygusu vermektedir. Böyle bir duygu da nimetlerin kadrini düşürmektedir. 

İmkânlarımızı ve bize verilen nimetleri muhtaçlarla paylaşma neticesinde mutlu ettiğimiz gönüller dünya hayatında ruhaniyetimiz, ahiret yurdunda imdadımız, cennette ise saadetimiz olacaktır. Çünkü gerek insanlar arasındaki ilişkilerde, gerekse Allah ile ilişkilerde insanı insan yapan değerlerin başında şükür, vefa ve kadirşinaslık gelir. Dini kaygı ve uhrevî sorumluluk taşımayan insanlar, sahip oldukları imkân ve nimetleri kendilerinin kazanmış olduklarını düşünerek Yaratan ve bu nimetleri verene karşı bir minnet ve şükür hissi duymamaktadırlar. Hâlbuki şükretmek nimetin aslıdır, canıdır. Nimet ise kabuk gibidir. Nimet insana gaflet verir, şükretmek ise uyanıklık getirir.  İnsan yoklukta ve zorlukta sabrederek, varlıkta ise infak ederek şükrü gerçekleştirmiş olur. Sabır da, şükür de dışa yansıyan boyutu olmakla birlikte birer kalp eylemidir. Yokluğa direnmek de, varlığa şükür de evvel emirde kalp ile olur. İbadet, tâat ve yönelişlerimiz ile hasta, garip, kimsesiz, muhtaç kimselere karşı cömertliğimiz Rabbimize karşı bir şükür borcudur. Günlerimizin bizler için şükür makamı olabilmesi özellikle bu ramazan ikliminde şüphesiz kimsesizleri görmeye, ciddî bir infak seferberliğine ve her nimet için şükre bağlıdır.