25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Erol Kaya: Metal yorgunluğu teşhisi partiyi diriltti

KAYA: Cumhurbaşkanımızla AK Parti arasında birkaç puan fark var. Demek ki biz Cumhurbaşkanımıza ayak uydurmakta zorlanıyoruz. Metal yorgunluğu uyarısıyla teşkilatlara müthiş motivasyon geldi, sıra belediyelerde. Herkes işin farkında.

28 Ağustos 2017 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Erol Kaya: Metal yorgunluğu teşhisi partiyi diriltti

Cumhurbaşkanı, AK Parti Genel Başkanı Erdoğan yerel yönetimden gelen bir siyasetçi. Başarısının sırrını burada arayanlar var. Partiler 2019 için hazırlanırken biz de iktidar partisinin yerelde nasıl bir revizyona gittiğini öğrenmek istedik ve AK Parti Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Erol Kaya’nın kapısını çaldık. Kaya da Erdoğan gibi yerelden gelen bir siyasetçi. 15 yıl boyunca İstanbul Pendik’te Belediye Başkanlığı yapmış tecrübeli biri. Sohbete başlarken Türkiye’de 1397 belediye olduğunu hatırlatıyor ve şuna dikkat çekiyor: “Belediyeler demokrasi fidanlığıdır. Siyasetçiler orada yetişir. Her seçimde 1 buçuk 2 milyon aday adayı, aday seçime giriyor. Seçme seçilmenin doyuma ulaştığı noktadır belediyeler”.

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan, anayasadaki “partisiyle bağlı kesilir” ibaresi 16 Nisan referandumuyla kalkınca kurucusu olduğu AK Parti’nin başına yeniden geçti. O günden başlayarak da partiye yeniden format atıyor. Yerel yönetimler de bundan nasibini alıyor. Yerele bakışta nasıl bir değişiklik var?

AK Parti en büyük reformu bence yerelde yaptı; 1800 belediyeyi kapattı. AK Parti gelinceye kadar ülkemizde 3225 belediye vardı. Bugün Türkiye’de 1397 belediyemiz var. Ve 884’ü AK Parti’nin. 15 kadın belediye başkanından da 9’u AK Partilidir.

3225’ten 1397’ye, neredeyse yarı yarıya! AK Parti, belediyelerde böyle bir tenkisata niye gitti?  

Küçük belediyeler varlığını sürdürmekte sorun yaşadığı için şehre hizmet yapamıyorlardı. Daha önemlisi, diyelim ki 2 bin 500 nüfuslu bir belediyenin varlığını sürdürebilmesi için başkan dahil en az 11 personele ihtiyacı vardır. 3 bin TL ortalama maaş verseniz, vergi, sigorta dahil, ayda 30 bin, yılda 350 bin, 5 yılda 1.5 milyonluk –sadece- personel harcamanız olur. Oysa 1,5 milyon lirayı o şehre, beldeye doğrudan harcasanız çok daha büyük bir hizmet yapma şansınız olabilir. Ben 80’li yıllarda Pendik’te belediye başkanlığı yaptım. O yıllarda siyaset yapanlar bilirler ki Türkiye’nin her yerinde partiler “Bize oy verin, sizi ilçe sizi veya belediye yapacağız” sahte vaadinde bulunurlardı. Pendik’te de Kurtköy veya Dolayoba’yı belediye yapalım diye pankart asarlardı. Cumhuriyetin kuruluşundan, 1930’lardan 2000’lere her siyasal parti yeni belediye kurmayı bir siyasi manivela, bir oy devşirme alanı olarak gördü. Türkiye’de ilk defa, bir devrimci parti, AK Parti geldi ve 3200 belediyenin 1800’ünü kapattı. Çoğu köyümüze ilk defa biz yol, su, elektrik götürdük.

Neyi konuştuğumuzu anlamak için şunu da söyleyeyim. Türkiye’deki belediyelerde seçilmiş 21 bin meclis üyesi var, 11 bin 500’ü AK Partili. 2016 rakamlarıyla Türkiye’deki tüm belediyeler, il özel idareleri, büyük şehirler bakımından yaklaşık 109 milyar gelir, 120 milyar giderden bahsediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi bütçesinin yüzde 20’sini kullanan bir fotoğraf var karşınızda. Bu önemli bir fotoğraftır. Bir demokrasi fidanlığıdır belediyeler. Siyasetçiler orada yetişiyor, oradan yukarıya pişerek geliyorlar. En büyük demokrasi şöleninin yaşandığı yer yerel yönetimlerdir. Her seçimde yaklaşık 1 buçuk 2 milyon aday adayı, aday seçime giriyor. Farklı partiden, muhtar olarak, aza olarak, meclis üyesi olarak. Seçme seçilmenin zirve yaptığı, doyuma ulaştığı bir nokta. Resmi rakamla 2016 itibariyle tüm belediyelerde 600 bin personel var. AK Partideki belediyelerde 315 bin.

AK Parti merkezi idarede 15 yıldır kesintisiz iktidar. Çok büyük kısmında yerelde de öyle. Bu durum yereli nasıl etkiliyor? Kaynak kullanımı, kaynak aktarımı ve öncelikler bakımından?

Bu çok önemli bir soru çünkü ‘adalet’ kavramı AK Parti’nin sadece isminde değil, uygulamada da güçlü şekilde var. Adalet kavramının en büyük tecelli ettiği nokta burasıdır, yerel yönetimlerdir. Hiçbir CHP’li, MHP’li, HDP’li, Saadet Partili belediye başkanı şunu söyleyemez; “AK Parti geldi, kendi belediyelerine fazla, bize az kaynak aktardı”. Asla böyle diyemez ama ben geçmişte 15 yıl belediye başkanlığı yaptım, bunun ne demek olduğunu iyi bilirim. AK Parti mesela 2006’da belediyelere merkezden 11 milyar, eski parayla 11 katrilyon kaynak aktarırken 10 yıl sonra 51 milyar aktarıyor. Yani Türkiye’deki tüm belediyelerin bütçesinin yüzde 50’sine merkezden düzenli olarak ve artarak kaynak gönderiyoruz.

AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’a, halkın seçtiği ilk Cumhurbaşkanı olma şerefini ve yolunu açan deneyim İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı oldu. Yerelden gelen bir siyasetçi olmanın farkını ve avantajını ise her dönemde gördü ve gösterdi. Şimdi de 2019’a hazırlanırken yerel için de titizleniyor. AK Parti yerel yönetimlere, kendi belediyelerine nasıl bakıyor? Başarısızlığı önlemek, başarıyı artırmak için neler yapıyor?

Türkiye’de belediyelerin iş yapma biçimine eleştiri getiriyor insanlar. Biz belediyelerimizi seçimlerden sonra kendi başlarına bırakmıyoruz. Genel merkez olarak her belediye başkanımızın her yıl performansını takip ediyoruz. Bunun için normal belediyede 500’e yakın, büyük şehirlere 1000-1500 soru soruyla belediye başkanımızın kurumsal performansını takip ediyoruz.

Ne gibi mesela?

Resmi rakamlarla bütçe harcamaları nasıl? Yatırımları nereye gidiyor? Yerel gelirleri artıyor mu, eksiliyor mu? İçme suyu ile, katı atıkla ilgili şehrin sorunu var mı? Seçimde ne vaat etti, ne yaptı? Belediye başkanımız vaatlerini resmi olarak alıyoruz en başında, bunları ne zaman yapacaksınız, nasıl yapacaksınız? Sonra da bunları vaat ettiniz partimiz adına, ne yaptınız, diye takip ediyoruz? Verdiği iş takvimine uyup uymadığı, şehirdeki boşanma rakamları, kapanan-açılan işlerin sayısı, hastane yatak sayısı ya da okullarda derslik sayısına varıncaya kadar soruyoruz. Çünkü o beldede, ilde belediye başkanımız şehir planlarında okul alanları açarak sorunu çözebilir. Yani AK Parti olarak 1) kurumsal performansı takibe alıyoruz, 2) her yıl ve düzenli olarak kamuoyu anketi ile halkın belediye başkanına ve belediyeye bakışını takip ediyoruz 3) şehir mahallinden ya da teşkilatlardan gelen şikâyetleri, ihbarları takip ediyoruz. 4) Kendimiz bizzat gidip orada ne var ne yok, söyledikleri yazdıkları ile uyguladıkları arasında fark var mı yok mu diye sahayı geziyoruz. Dolayısıyla böyle bir kurumsal hafıza ve arşiv oluşturuyor, her yıl Genel Başkanımıza her belediye ile ilgili rapor sunuyoruz. Efendim, bu yıl şuradaki belediye başkanımızın kurumsal performansı, anketlerdeki tablosu, sahadaki gözlemlerimiz budur diye rapor yazıyoruz.

Bunu niye yapıyorsunuz?

5 yıl sonra birileri istemedi diye bir belediye başkanımızı kurda kuşa yem etmeyelim veya tam tersine, birileri çok övdü ya da istedi diye aday olmaması gereken birini aday yapmayalım diye.

Sayın Cumhurbaşkanı, kısa süre ara verdiği genel başkanlığa geri döndü. Yerel yönetimden gelen bir siyasetçi olarak, sahanın nasıl olduğunu, dinamiklerini, risklerini, imkanlarını iyi biliyor. Bir süredir de teşkilatlara konuşurken yerel yönetimlere de bir takım eleştiriler yapıyor. Neredeyse adrese teslim eleştiriler. Bu tespit ve eleştiriler sizin hazırladığınız raporların bir neticesi mi sayılmalı?

Sayın Cumhurbaşkanımız bu ülkenin yerel yönetim tarihinin en önemli dinamiklerinden, en büyük icraatları gerçekleştiren kişi. Sayın Genel Başkanımız, Cumhurbaşkanımız bir şehre girdiğinde şöyle bir sağına soluna baktığında orada bir belediye başkanının neler yaptığını yapmadığını hemen bilir.

Rapora ihtiyaç yok yani?

Mutlaka vardır. Öncelikle Sayın Cumhurbaşkanının, belediye başkanlığından getirdiği tecrübenin katkıları var, bir de üzerine anketlerimizi, raporlarımızı ilave ettiğinizde ben söylediklerini çok özenle seçtiğini düşünüyorum. Türk siyasi tarihinde belediye başkanlıkları önemli bir işlem gördüler. Ya partileri gömdüler, ya manivela bir yere taşıdılar. 1983’te Anavatan Partisi merkezde iktidar oldu, 84’de yerel yönetimleri aldı ama 84-89 arası çok kötü bir 5 yıl geçirince Anavatan Partisi belediyeler tarafından kapanma sürecine girdi. 1989’da SHP belediyelerde iktidar oldu. Bu başarı 91’de onu iktidara taşıdı ama belediyeler çok kötü gittiği için SHP kapandı, siyasi hayatı bitti. Refah Partisi veya Fazilet Partisi 99 seçimlerinde merkezde aşağıya düşmesine rağmen yerelde yüzde 8-9’luk bir fark vardı. Ki bir parti oyu demektir bu. Belediyeler partiyi yukarı taşıdı ve AK Parti de yerelde doğdu.

AK Parti genelde aldığı oy oranını yüzde 34’yen 50 sınırına taşıdı. Yerel yönetimler genel seçimlere paralel bir ivme gösterdi mi?

Hükümet belediyelerden çok daha başarılıdır. İki açıdan başarılı: Algı ve icraat olarak Hükümet çok daha başarılıdır. Türkiye’ye yapılan hizmetler Türkiye gündemi olduğu, konuşulduğu için. Bu ülkenin elli, yüzyıllık hayallerini bu hükümet gerçekleştirdi. Marmaray, Avrasya… Haliyle beledilerimizin hayalleri, icraatları hayli yerel kalıyor. Dolayısıyla biz hükümetin üzerinde bir belediyecilik yaptığımızı söyleyemeyiz. Ama bu, belediyelerin iyi gitmediği anlamında gelmez. Oy trendi olarak hükümetin altındayız.

Sayın Cumhurbaşkanı, yerele döndü dedi ki “Şehre ve partiye yük olan arkadaşlarla yolumuza devam etmeyeceğiz. Yük olan değil yük alan belediye başkanı istiyoruz”. Ne demek istedi?

Bu şu demektir: Size aktarılan kaynaklar, size verilen siyasal güç var. O şehirde seçiliyor bir noktaya getiriliyorsunuz. Sizden beklenen bu şehre, bu şehir sakinlerine hizmet etmek, beklentileri karşılamaktır. Vaat ettiklerinizi yerine getirmiyor, güç, şatafat, israf gibi toplumun asla sevmeyeceği işleri yapıyorsanız, tevazuu ihmal etmiş, zarafeti, nezaketi, insanların gönlüne girmeyi unutmuş, sadece hizmetle yetinmişseniz, belki onu da ihmal etmişseniz AK Parti diyor ki, “sen bu şehre yüksün, bu partiye yüksün, seni taşımayacağız”. Dolayısıyla biz belediye başkanlarımızdan ehliyetin, liyakatin esas alındığı, kendisine teslim edilen kaynakların ve makamların emanet olduğu bilincinde hareket eden bir belediyecilik ve vizyon istiyoruz. Buna uyan arkadaşlarla devam, uymayanlarla yolumuzu ayıracağız.

AK Parti 15 yıldır iktidarda. Yerel yönetim tecrübesi, sizin gibi ya da Tayyip Bey gibi Refah Partili Belediye Başkanlarının devamlılığı üzerinden bakarsak daha eski. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanı parti genel başkanı olarak ilk kez yaptı böyle bir tanımlama. Bu durum, yeni zuhur eden bir durum mudur?

Sayın Cumhurbaşkanımız, AK Partiden ayrıldığı üç yılı aşan sürede hem siyaset yapma tarzı, teşkilatçılık motivasyonu açısından, hem de yerel ve merkez siyaset açısından aslında hepimize yeni bir eleştiri getirdi. Haklıydı. Getirdiği eleştirinin karşılığını da gördük.

Nasıl gördünüz?

Toplumun, AK Partililerin AK Parti ailesine karşı beklentileri vardı ve bu seslendirildi. Şu anda bence iyi gidiyor. Teşkilatlarda hareketlenme oldu, ciddi bir motivasyon sağlandı. AK Parti ailesi, teşkilatlardaki değişimle kendi dinamizmine, hızına, formuna ve geçmişteki idealine ulaşmaya başladı. Şubatta tamamlayacağız. 

Teşkilat dışındakilerin yaklaşımı nasıl etkiliyor?

Yerel yönetimler bütün toplum kesimlerine hizmet eder. Bir eleştiri varsa, beklenen heyecanı motivasyonu yakalayamayan, makamdan güç alan, yetimi-öksüzü, garibi-gurabayı unutan varsa kendisine çeki düzen vermesi gerekiyor. Belediyelere verilen mesaj toparlanabilme süresini de öngörüyor. Bir-bir buçuk yıllık bir süremiz var. Toparladı, toparladı. Toparlayamadı, yolları ayıracağız diyor. Bazı arkadaşlarımız mesela, çok başarılılar, hakikaten başarılılar, çok büyük hizmetler yapıyorlar. AK Partili belediyeleri diğer partili belediyelerle kıyaslayınca muhteşem işlerin yapıldığının altını çizmeliyim. Ben AK Partili belediyeleri CHP belediyeleri ile asla mukayese etmem. Bunu AK Partili belediyelere hakaret olarak, zulüm olarak görürüm.

Ama Sayın Kılıçdaroğlu geçen haftalarda yaptığı bir toplantıda “sadece CHP’li belediyelerin yaşanılmak istenilen yerler olduğunu” söyledi, Eskişehir’i, İzmir’i, Maltepe’yi överken AK Parti’yi de yerdi haliyle. Bu, CHP Genel Başkanı’nın son dönemde kullandığı en iri, en iddialı sözlerden biriydi. Neye dayandı sizce, nereden cesaret aldı? 

O cesareti nerden bulduğunu düşündüm. Ankara’dan İstanbul’a yürürken son noktası Maltepe idi. Maltepe CHP belediyesidir. Mitingi Maltepe sahilinde yaptı ve orayı çok beğendi. Hakikaten Maltepe, Kadıköy, Kartal’daki insanlar oraya akıyorlar. Sayın Kılıçdaroğlu sanırım bu alanı Maltepe Belediyesinin yaptığını zannetti. Hâlbuki sahil düzenlemesini AK Parti Büyükşehir Belediyesi, Kadir Toptaş Bey yaptı. Ve Maltepe Belediyesi de o sahilin yapılmaması için sonuna kadar savaştı. Taş attılar, eylem yaptılar, pankartlar astılar,  yaptırmayacağız, müsaade etmeyiz dediler. Buna rağmen AK Parti yaptı. Sayın Kılıçdaroğlu’na tavsiye ederim, belediyelerindeki işlerle ilgilensin, İzmir’deki çöpleri toplasınlar. 70’li yıllarda İzmir Türkiye’nin en büyük taşıyıcı motoruydu. Şimdi bir baksınlar, çöplerle dolu. Ama Kılıçdaroğlu diyorsa ki “yeni belediler alacağız”, her parti için bu iddia doğaldır. 1397 belediyenin 884’ü AK Parti’nin olmasına rağmen bizim iddiamız şöyle: “Bu ülkede hala hizmet yapılması gereken, medeni ihtiyaçların karşılanmadığı belediyelere AK Parti belediyecilik modeli getirmemiz lazım, bu bizim için esastır”. İzmir’i almanın, CHP belediyesinin olduğu yerlerin ötesinde bir şey söylüyorum: “İzmirli vatandaşlarımız AK Partili bir belediyecilik anlayışını hak ediyorlar” ya da “CHP’den öteye bir hizmeti hak ettiklerini” düşünüyorum ve değişiminin olacağına da inanıyorum.

Yük alan değil yük olan belediye başkanları eleştirisinde akçeli işlere bulaşanlar, belediye imkanlarını kötüye kullananlar yok mu?

Şehre ve partiye yük olandaki kasıt nedir? Bir, toplumsal eleştiriler. İki, bazı başkanlarımız var ki çok iyi hizmet yapıyorlar ama vatandaşın gönlünde yoklar. Mesela Van’ı yeniden inşa ettik biz. Dünyada çok az ülke bir depremden sonra bir şehri bir yıl gibi kısa bir zamanda inşa edebilir. Van ve Erciş’i biz yeniden inşa ettik. Ama biz Van’ı kazanamadık. İstanbul Maltepe’de Kartal’da iyi hizmetler yapmamıza rağmen seçimleri kaybettik. Yani hizmet önemli ama yeterli değil. Dolayısıyla gönüllere girmeyi de başarabilmek lazım. 

Yetimin, fakirin fukaranın sahibi olacak. İkincisi de kendisiyle ilgili iddialar noktasında daha şeffaf ve açık olacak. Biz böyle bir şey tespit ettiğimizde bunları partiden atıyoruz zaten.

Toparlanma şansı vermiyorsunuz yani?

AK Parti’den bugüne kadar 15 belediye başkanını ihraç ettik. Şunu lütfen herkes bilsin: AK Parti’de partinin temel ilke ve prensipleri noktasında sorunlu birini tespit ettiğimizde savunmalarını alırız, kendilerini ikaz ederiz, düzeldi düzeldi, düzelmezse partide barındıramayız. Neticede bu toplumun bir parçasıyız. Ben de hizmet alan birisiyim. Birey olarak bir şehirde yaşıyorum. Belediye başkanı bana bazı şeyleri dayatamaz ya da benim ona sunduğum imkanları kendi ailesi çevresi için ya da partizanca ya da adaletsiz şekilde kullanamaz. AK Parti bu güne kadar tespit ettiği yanlış insanları ya ikaz etmiş toparlamaya çalışmıştır ya da partiden ihraç etmeye çalışmıştır. Bundan sonra da aynı olacak.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti Genel Başkanı olarak “metal yorgunluğu” teşhisi koydu, çok konuşuldu, herkes bir “a evet” dedi lakin teşkilatın bundan rahatsız olduğuna yönelik bir söylenti de var?

Ben on gündür dört büyük şehrimizi dolaştım, belediye başkanlarımızla toplantılar yaptım, teşkilattaki arkadaşlarla görüştüm. Bu konu da gündeme geldi. Tayyip Bey’in seslendirdiği AK Parti’nin teşkilatlarındaki bir gözlem değil, 11 milyon AK Parti Ailesinin bir ifadesi, Tayyip Bey bunu seslendirdi. 11 Milyon insanın hepsi de “işte bu” dedi. AK Parti’nin bir ilçe başkanı, il başkanı bir makama geliyorsa AK Parti ailesinin beklentilerine cevap vermek zorundadır. Aynı şekilde bu arkadaşlarımızın daha dinamik, zinde olması gerekiyor çünkü biz seçim trendlerine baktığımızda Sayın Cumhurbaşkanımız ve AK Parti arasında hep birkaç puanlık fark görüyoruz. Demek ki biz Sayın Cumhurbaşkanımıza ayak uydurmakta zorlanıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediğinin 11 milyon AK Parti üyesini heyecanlandırdığını ifade edeyim. Geriye kaldı teşkilatlardaki il, ilçe başkanlarımız. “Cumhurbaşkanımız bize oksijeni azalan, yorgun, hareket kabiliyeti azalmış insanlar mı demek istedi”, asla böyle değil. Süreç içerisinde böyle olmadığı anlaşıldı. Teşkilatlara müthiş motivasyon geldi, sıra belediyelerde. Belediyelerin hepsi işin farkında. Sayın Cumhurbaşkanımız kısa zaman sonra belediyelerle ilgili toplantılara başlar.

O zaman belediyelere özel eleştiriler de duyar mıyız?

Hem eleştirileri, hem övgüleri, hepsini beraber. Özeleştirimizi yapmak zorundayız. Sayın Cumhurbaşkanımız çok önemli bir şeyi yerine getirdi, çok iyi de sonuçlar aldık.

Sayın Cumhurbaşkanının yaptığı uyarılardan biri de FETÖ’den arınma, FETÖ dikkati idi. Aslında FETÖ ile mücadele tam gaz sürüyor ve siyasi ayağı tartışması da hep gündemde ama somut bir sonuç alınıyor mu, kamuoyu beklenti içinde. AK Parti nasıl bir dikkat geliştirdi bu konuda neler yaptı, yapıyor? Ayrıca biliyoruz ki FETÖ sürekli kılık değiştiren bir örgüt, bir sızma girişimi vesaire yakaladınız mı?

Son yerel seçimler 2014’te yapıldı. Sayın Cumhurbaşkanımız 2013’ün sonunda “bu bir terör örgütüdür” diye tanımladı. Dolayısıyla 17-25 Aralık’ı baz aldığımızda tam seçimlerin ortasındaydık. Aday tespitlerimizin kısmen yapıldığı, belediye meclis üyelerinin çalışmalarının belli bir seviyeye geldiği bir dönemdi. Böyle bir olay başlayınca süzgeçten kaçma olabilmiştir diye biz bütün belediye başkanlarımızı, yani 884 belediyemizin tamamını, 11 bin meclis üyemizin hepsini elekten geçirdik. Bitirdik o işi. Yaptığımız çalışma esnasında belediye başkanlarımızla, meclis üyelerimizle ilgili bilgi, belge, ihbar ne varsa hepsini elden geçirdik ve 7 belediye başkanımızı, 48 meclis üyemizi FETÖ kapsamında ihraç ettik. AK Parti belediyelerinde de 2 bin 900’e yakın personel bu kapsamda ihraç edildi. Merkezi siyasette ise 7 Haziran’ı, arkasından 1 Kasım’ı yaşadık, iki seçim geçirdik. Merkezde de böyle bir eleme oldu. 15 Temmuz ya da FETÖ olayı sıradan bir ihanet olayından çok daha öte. Dolayısıyla 2019’a giderken biz çok dikkatliyiz, mercekle hatta mikroskopla gözden geçirdiğimizi de ifade edelim. Diğer partilere de aynısını tavsiye ederim.

Türkiye’nin 81 ili, ilçeleri, beldeleri deyince çok geniş bir coğrafyadan bahsediyoruz, haliyle ekonomik, sosyolojik, siyasi, kültürel farklılıklar var. Evet, AK Parti merkez parti ve Türkiye’nin her tarafında var, her yere aşina lakin doğu ile batının ihtiyaç ve sorunları da bir değil. Farkı minimalize etmek için nasıl bir çabası var AK Parti’nin?

AK Parti’ye ait belediyelerde temel insani hizmetleri tartışmayı asla kabul etmiyoruz. Su mesela. Ben 1994’te aday olduğumda CHP’li bir belediye başkanı vardı şehrimde ve ben haftada bir gün su akıtmayı vaat etmiştim. Çünkü dört mahallemizde su ayda bir akıyor, o da alt katlara ulaşabiliyordu. O günkü Türkiye ile bugünkü aynı değil. Biz geldik bunları çok kısa zamanda çözdük, hamdolsun, Cumhurbaşkanımızın İstanbul’a efsanevi hizmetleriyle. Dolayısıyla AK Parti temel insani hizmetlerde, alt yapı hizmetlerinde bir aksamayı, noksanlığı asla kabul etmez. Atık suların derelere akmasını kabul etmemiz mümkün değildir, çöplerin toplanmaması keza. Şişli’de çöpler toplanmayınca ben Kadir Topbaş Bey’i aradım. CHP çöp toplamayabilir, kendi iç sorunları vardır, vesaire ama bizim İstanbul’da bir ilçede çöpü kabul etmemiz mümkün değil, lütfen bunu gündeminize alın ve çöpleri İstanbul Büyük Şehir Belediyesi toplasın diye ifade ettim. Bunlar bizim bir şehirde asla tartışmayacağımız hususlardır. Şehrin daha yeşil, parkların daha muhteşem, spor alanlarının, gençlerimizin, kadınlarımızın, şehir sakinlerimizin ruhuna hitap edecek şekilde yapılması bizde esastır. Ulaşım, derelerin ıslahı, parklar, kütüphaneler, kadınlara meslek edindirme çalışmaları, sosyal hayatla ilgili çalışmaları biz Tokat'ta da isteriz Erzincan'da da. Depremle ilgili risklere karşı kentsel dönüşüm İstanbul'da da Bursa'da Konya'da, Kocaeli’nde de alınsın isteriz.

AK Parti şehirlerin marka şehir olmasını ve sadece Türkiye’de değil kendisine rakip gördüğü diğer şehirlerle de rekabet etmesini, iş birliği yapmasını istiyor. İstanbul bugün nasıl Paris'le Roma’yla rekabet ediyorsa işbirliği de yapmasını da istiyoruz. Denizli'nin ya da Antalya'nın diğer ülkelerdeki turistik şehirlerle ilgili eşiti neyse onunla rekabet etmesini istiyoruz. Her belediye başkanımız sadece merkezden alınan kaynaklarla değil yerelde oluşturduğu imkanlarla da bunu yapsın isteriz. Belediye başkanlarımızdan beklentimiz; şehri yaşanılabilir kılmak, şehri şehirle beraber yönetmek ve gönüllere girmeyi başarmak.

İstanbul özelinde bir sorun var ama yaşanan. Ki 90’ların başında İstanbul'un susuz, çöplü, sivrisinekli o berbat haline ve sonrasında Tayip Beyin hakikaten efsanevi hizmetleriyle nasıl ferahladığına şahitlik etmiş biri olarak soruyorum bunu. İstanbul’un en büyük sorunu yeşil alan sorunu, çocuklara oyun alanı, yaşlılara dinlenme alanı sorunu. İhtiyaç ve talep can yakıcı hale geldi ama sonuç değişmedi?

Biraz teknik bilgi olacak ama İstanbul'la ilgili önce fotoğrafı ortaya koyalım. İstanbul 5400 kilometrekare bir şehir. 15 milyon nüfusu var. 5400 kilometrekarenin yüzde 51’i orman. Yüzde 20’si tarım alanı, yüzde 8’i havza. Geriye kalanı yüzde 21. Yani 5400 kilometrekare alanın yüzde 20’sinde 15 milyon insan barınıyor. Ve bu şehir hala bir çekim merkezi. Kadim bir şehir, tarih, kültür, edebiyat, sanat, ticaret, spor orada, her fırsat orada. Denize yapılan dolgularla, yeni hava limanından sonra Yeşilköy’ün yeniden İstanbullulara kazandırılması gibi önemli projeler var. Fakat İstanbul'daki göç baskısı eskiye göre biraz azaldı ama rahatlatılması için bana göre İstanbul'un dışındaki şehirlerimizi daha güçlü hale getirerek İstanbul'a göç baskısını göğüslememiz gerek.

Yüzde 20’lik bir alanda 15 milyon insanın olduğu İstanbul’un yüzde 51’i orman alanı dediniz, doğrudur ama bu veri şu gerçeği değiştirmiyor: Ümraniye’de, Bayrampaşa'da ya da başka bir ilçede bir çocuk sabah evinden çıktığında oyun oynayacak, yaşlılar gölgesinde oturacak bir ağaç gölgesi bulamıyor. Bu yokluğa, yoksunluğa artık bir de bıkkınlık eklendi. Neden pratik kesin çözümler bulunmuyor?

Artık dünyada küçük park alanları değil dev dinlenme, yürüme, spor yapma park alanları yapılıyor. New York Central Park gibi, Londra’da Hyde Park aynı şekilde. İstanbul’da da dikkat ediyorsanız Yenikapı’daki dev yeşil alan bu konseptte. Bir kaç büyük proje daha böyle. Yeşilköy havalimanı alanı, Anadolu yakasında Maltepe’deki dev park ve sahil düzenlemesi, Kadıköy'den Taksim'e, Tuzla’ya kadar yaklaşık 30 km’lik yeşil alanlar insanlarımız için. Kuzeye çıktığınızda Sancaktepe ve Çekmeköy’ü de aktif yeşil alanlara dönüştürüyoruz. Küçük park yine de yapılıyor. Esas olan bütün şehrin onbinlerin yüzbinlerin dinleneceği gezeceği alanlar yapmaktır. Yeni konsept bu ve İstanbul’da bu yapılıyor. Trabzon Büyükşehir Belediyesi sahilde Gülcemal’de 250 bin metrekarelik bir alanın dolgusunu bitirmiş, düzenleme yapıyor. Ya da Gaziantep, binlerce dönümlük parklar yeşil alanlar yapılıyor. Maraş da aynı şekilde. Türkiye'nin birçok belediyesi de bunu yapıyor.

Ben talebimi yine de tekrar etmek istiyorum. Çok geniş parkların gereğini görüyorum, önemsiyorum da ama gündelik ihtiyaçlar için her mahallede ulaşılabilir noktalarda mütevazi de olsa yeşil alanlara, oyun alanlarına ihtiyaç var ve bu talebin azımsanmasının İstanbulluları öfkelendirdiğini de aktarayım.

Size yüzde yüz katıldığımı ifade edeyim. Ümraniye gibi, Bayrampaşa, Esenler gibi ilçelerde kentsel dönüşüm tam da bunun için yapılıyor. Bina yoğunluğu içinde yeterli donatı alanları yok. Cuma günü Başbakanlık'ta İstanbul Belediye Başkanıyla tam da bunu, İstanbul’daki dev projeleri konuştuk, Başbakanımızın başkanlığında. O konuda rahat olalım. Kentsel dönüşümün Türkiye gündemine gelmesinin iki temel sebebi vardır, birisi fiziken binalarımız hakikaten ciddi anlamda sıkıntılı, ikincisi insanların dinleneceği alanlarla ilgili sorunumuz var.

Ülkenin bir bölgesinde HDP ve BDP belediyelerine sağlanan kaynakların, imkanların halka değil terör örgütüne aktarıldığını gördük. Devlet de tedbirini aldı ve kayyum atadı. Halen devlet yönetiyor ama AK Parti’nin o belediyeleri kazanmak için nasıl bir özel hazırlığı var?

Bir belediye başkanının asli görevi merkezden aktarılan kaynaklarla yerelde topladıklarıyla şehrin sakinlerine hizmet etmektir. HDP’li belediyeler üzülerek ifade ediyorum ki çukur, hendek kazıp teröre destek vererek şehirleri yaşanmaz kılmış, asli görevlerini bırakıp şehirlere ihanet etmişlerdir. Devlet gereğini yaptı, süreç işliyor. Öte yandan kayyum atanması Türkiye'de ilk defa bu dönemde yapılmış değil. Geçmiş yıllarda da olan bir hadise. Terörle ilgili ya da şehrinde yanlış işler yapıldığı tespit edildiğinde kayyum ataması 90 yıllarda da yapıldı.  AK Partili belediyelerinden de kayıp var, ne yazık ki. Mesela Burdur'da, Safranbolu'da FETÖ ile ilgili iltisaklı yerlerde.  CHP’li MHP’li kayyum atanan yerler de var. Ama ağırlıklı olarak HDP’li belediyelerde. Kayyumların görevi o şehirlere hizmet etmektir. AK Parti olarak kayyum atanan belediyelere diğer belediye başkanlarımızdan proje desteği vermeye çalıştığımız bir hakikattir. İstanbul Büyükşehir Belediyemiz Diyarbakır'da, Kocaeli Büyükşehir belediyemiz Mardin'de projeler yapmaya devam ediyor. Bitlis'te, Van'da, Diyarbakır'da, Hakkari'de yıllardır yapılamayan hizmetleri telafi etmek için kayyum arkadaşlarımıza destek olunması noktasında batıdaki AK Parti Belediyelerimizle eşleştirme yaptık. Proje desteği veriyorlar. Büyük projeler de yapıyoruz. Dolayısıyla AK Parti olarak bu bölgeye bakışımız şehre hizmet götürülmesidir. 2019’da AK Parti olarak 1397 belediyemizin tamamında en iyi adayla çıkıp şehre en iyi hizmeti götürmek ve en güzel projelerle çıkıp oy talebinde bulunacağız.

Türkiye fark etmedi ama Iğdır'da 4 Haziranda genel meclis seçimi oldu. İl genel meclisi fes edilmişti Danıştay tarafından.  Hukukun dışı bazı şeyler dolayı. 11 üyeli genel meclisinin biri AK Parti 4’ü MHP’li 6’sı da HDP’liydi. Bölgeye gittik, iyi, özenli bir çalışma yaptık. 4 Haziran'da 11 il genel meclis üyesinin 7’sini Ak Parti aldı, 3’ünü HDP, 1’ini MHP aldı.

Tersine döndü yani?

16 Nisan referandumunda kayyum olan yerlerde AK Parti oylarının yükseldiğini gördük. İnsanlar özgür iradeleriyle sandığa gittiklerinde tablonun değiştiğini gördük. 2019’da en iyi adaylar en iyi seçim politikasıyla şehirlerin en iyi hizmeti alması için üzerimize düşeni yapacağız. 

Ankara ve İstanbul’u AK Parti için riskli bulan yorumlar var. AK Parti İstanbul'la Ankara'yı kaybederse büyük yara alır, yerelde hem genelde, hem Cumhurbaşkanlığında deniyor. Değerlendirmeniz ne?

Öyle bir şey yok ki. Hemen bakalım. (Seçim sonuç rakamlarını istiyor, bakıyoruz. FA) Son seçim referandum.  AK Parti belediyelerin olduğu yerde biz 1 Kasım seçimlerinin asla altına düşmedik. Böyle bir şey yok. Düştüğümüz bir kaç tane yer var, onlar da yüzde 70 -80 oy aldığımız yerlerde 1-2 puan. Yerel yönetimlerde sanki 1 Kasım’ın altında kaldık gibi bir değerlendirme var bu yanlış, böyle bir şey yok. Somut söyleyeyim. 

Bakın Ankara’da 16 Nisanda 48.85 aldık, 1 Kasımda 48.80. 7 Haziran'da aldığımız oy 41 idi. Dolayısıyla ikisine baktığımızda Ankara'da bir şey yok. Gelelim İstanbul'a. 16 Nisan'da 48.67 idi. 1 Kasım'da 48.75. Hedefimiz her iki ilimizde de yüzde 50’nin üzerine ulaşmaktır.

2019 Cumhurbaşkanı seçimi Amerikan sistemine benzer iki parti arası çekişmeyle geçecek gibi. Yerel seçimler yeni sistemden nasıl etkilenecek?

Türkiye’de belediyelerde seçim modeli 1930-63 arasında bugünkü parlamento gibiydi. Önce Meclis seçiliyordu, sonra Meclis toplanıp bir tane belediye başkanı seçiyordu. 63 yılından itibaren bugün sistem uygulanmaya başlandı, tam da başkanlık sistemi gibi. Sandığa giderken hem belediye başkanını seçiyoruz hem meclisi, ayrı ayrı. Türkiye bunu yarım asırdan fazladır yapıyor. Belediyelerde iki parti olmaz, asla olmayacaktır, dünyada da böyle bir şey yok zaten. Belediyelerde elli yıllık tecrübe bundan sonra da devam edecektir. Yüzde 50’nin üzerinde seçilen bir belediye başkanı var mı? Türkiye’de saysanız bir elin parmaklarını geçmez ama mutlaka yanında diğer partiler de olmuştur. Başkanlık sistemi belediyelerde yarım asırdır model olarak uygulanıyor, parlamento da buna uymuş olacak.

Belediyeler yeni başkanlıktan nasıl etkilenirler. Şunun altını çizelim öncelikle, seçilen hangi parti olursa olsun güçlü bir başkan olacağı için Türkiye’de belediyeler merkezdeki istikrarsızlıktan kurtulmuş olacaklar. Merkezle yerel arasında hem iş birliği alanları hem birbirindeki hizmetten kopma alanları daha netleşmiş olacak. Başkanlık sisteminin yerel yönetimlere yansımasının pozitif olacağını düşünüyorum.

Belediyelerin başkanlığa yansımaları ne olur?

Belediyelerdeki başarısızlığımız mutlaka merkezi etkiler. Merkezin başarısı yereli etkilediği gibi belediyedeki başarı da merkezi etkiler. Diyelim Ankara Çankaya’da 45 meclis üyesi var, bir belediye başkan adayı var. 45 tane nüfusun aslında çok daha fazla tanıyabileceği, nüfusa ulaşabilecek insan varken, belediye başkanı meclisten kesinlikle fazla oy almıştır. Bu kesindir, Türkiye’nin tüm belediyelerinde bu böyledir, 50 yıldır. Siyasal tercihini insanlar orada yapıyor. Meclise gelince tercihini değiştirebiliyor insanlar. Çeşitlendirebiliyor. Biz bunu sevmiyoruz, inşallah tedbirlerini alıyoruz. Cumhurbaşkanımız sık sık söylüyor. Dertli, dertlenebilecek, fedakâr insanlar hizmet etsin. Bugün partiye motivasyonunu sağlayan unsur budur. Belediyelerde aynısını yapacağız, çünkü makas açılsın istemiyoruz.

AK Parti 15 yıldır iktidarda…

Hakim parti konumunda. Türk siyasetinde en uzun ömürlü, en uzun dönemli iktidarda kalan parti. Dünyada Japonya’da, İsveç’tei Kanada’da, Malezya’da hakim partiler var, 50 yıl, 60 yıl, 70 yıl iktidarda kalmışlar. Bana göre iki özellikleri var; Bir, ekmeği ve pastayı büyütmüşler, iki, kendilerini sürekli yenilemiş ve değişime tabi tutmuşlar. AK Parti ekmeği ve pastayı büyütüyor. Kişi başına düşen 3 bin dolardan aldı 10 bin dolara çıkardı. Hedeflerimiz büyük. İkinci özellik gereği sürekli yeniliyor kendisini, bu yenilemeyi iki şekilde yapıyor; bir, zihniyet olarak, yeni koşullara yeni bir dille hitap ederek, iki, insanları da yenileyerek. Üç dönem şartını boşuna koymadık. Ben 3 dönem belediye başkanlığı yaptım, 15 yıl. Biz kendisini, vizyonunu yenileyemeyen insanlarla yürüyemeyiz. Hakkında hiçbir iddia olmasa bile biz bu arkadaşlarımızı da yenileriz çünkü yeni bir heyecana motivasyona vaatlere ihtiyacımız vardır. 2019’a böyle yürüyeceğiz.

Milletvekilleri için getirilen üç dönem şartı belediye başkanları içinde mi geçerli?

İlçe başkanlarının şu anda üç dönemi dolduranlarına plaketler veriliyor. İstanbul’da beş ilçe başkanına Sayın Cumhurbaşkanımız plaketlerini verip teşekkür etti. Bu arkadaşlarımızla yollarımızı ayıracağımız anlamına gelmiyor bu. Partimizin diğer kademelerinde mutlaka değerlendirilecektir. Dolayısıyla üç dönem şartı belediye meclisleri için de geçerli, belediye başkanı için de, il-ilçe başkanı için de, herkes için geçerli.