Bu hastaların yüzde 10 ile 15'i ise hayatını kaybediyor. Mevsim değişimlerinde ve kış aylarının yaklaşmasıyla artış gözlemlenen depresyon, çağımızın en büyük problemlerinden biri olarak kabul ediliyor. Uzmanlar, depresyonun, tedavisi olan bir hastalık olduğunu belirterek, tedaviden çekinilmemesi uyarısında bulunuyor.
Uzman Psikolog Tuba Akyüz, hastalıkla başa çıkmak için önce kişilerin durumu kabullenip, tedaviye direnmekten vazgeçmesi gerektiğini ifade etti. Hayat boyu depresyona girme riskini daha fazla taşıyan grubun ise kadınlar olduğunu dile getiren Tuba Akyüz, bir kadının, hayatının herhangi bir döneminde depresyona girme olasılığının yüzde 10 ila 20 arasında değiştiğini kaydetti.
"AİLEDEN BİRİNDE DEPRESYON VARSA, DİĞERLERİ DE RİSK ALTINDA"
Akyüz, Türkiye'de özellikle 15-44 yaş aralığında gözlemlenen bu hastalığın belirtileri ve tedavi yöntemleri hakkında şu bilgileri verdi: "Birkaç farklı yaklaşım olsa da hâkim görüş, depresyonun biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin bir araya gelmesiyle oluşan bir durum olduğu şeklindedir. Depresyonda genetik yatkınlık önemli bir faktördür. Araştırmalar gösteriyor ki yakın aile fertlerinden birinde görülen depresyon, diğerleri için de depresyon riskini artırıyor. Bu durum, özellikle iki uçlu depresyonda ve mevsimsel depresyonda daha da sık görülen bir durum. Ancak aile hikâyesinde depresyonun olmadığı örneklerde de depresyonu görmek mümkün."
Biyolojik açıdan bakıldığında ise beyindeki biyokimyasal değişimlerin depresyonda etkili olduğunu anlatan Akyüz, psikososyal faktörlere de dikkat çekti. Akyüz, şunları dile getirdi: "Özellikle norepinefrin ve serotonin olarak adlandırılan nörotransmitterlerin üretim, salınım, geri alım vb metabolizmalarında anormallik gözlenir. İlaçlar, bu sistemleri düzenlemede yardımcıdır. Psikososyal faktörler, depresyon oluşumunda farklı düzeylerde önemli etki oluşturmaktadır. Özgüveni düşük, içe kapanık, kendilerine ve çevresindekilere kötümser bakma eğilimi olan, insan ilişkilerinde daha zayıf ve stres toleransı daha sınırlı olan kişilerde depresyona yatkınlık görülür. Erken dönem ebeveyn kaybı, taciz, yalnızlık, sosyal desteğin sınırlı olması, kronik hastalıklar, iş kaybı, maddi kayıp, boşanma gibi travmalar da kişinin depresyona girme riskini artırır."
"HASTALARIN YÜZDE 15'İ HAYATINI KAYBEDİYOR"
Akyüz, endüstrileşme ve kentleşmeyle birlikte, bireyin üzerindeki ekonomik yükün ve çoğu zaman kronik bir hal alan stresin artması, sosyal çevrenin ve desteğin yetersiz hale gelmesinin de depresyona karşı kişileri savunmasız bıraktığının altını çizdi. Dünya Sağlık Örgütü'nün rakamlarının, dünya üzerinde depresyonla mücadele eden yaklaşık 121 milyon insanın yüzde 20 ile 40'ının intihar girişiminde bulunduğunu hatırlatan Akyüz, bunların yüzde 10 ile 15'inin de hayatını kaybettiğini vurguladı.
"TEDAVİDEN ÇEKİNMEYİN"
Depresyonun koroner kalp hastalığını ve kalp spazmı riskini artırdığını ifade eden Akyüz, şu uyarıda bulundu: "Nüfusa oranla ruh sağlığı uzman sayısının az olması, bireylerin yardım almaktan çekinmeleri, ekonomik ve sosyal güçlüklerden dolayı depresyon hastalarının sadece 4'te 1'i tedaviye başvuruyor. Depresyonda ilaç ve psikoterapi uygulanan yöntemlerdir. Psikoterapi, etkisini ilaç kadar çabuk göstermemekle birlikte uzun dönemde en az ilaç tedavisi kadar etkilidir. Terapi gören kişilerde rahatsızlığın yeniden baş göstermesi oranı daha düşüktür ve bu kişiler, iyileşme sürecinde kendilerini çok daha iyi hissederler. Psikoterapi, depresyonun etkilediği kişiye ve ailesine depresyonla baş etmede yardımcı olur. Bilinmelidir ki depresyon, tedavisi olan bir hastalıktır. Erken dönemde yapılan yardımın, kişinin hayat kalitesini yükseltmede ve kişiyi risklerden korumada etkili bir yol olduğu unutulmamalıdır."
Çocuk ve ergenlerin, depresyonu yetişkinlerden farklı yaşayabildiğine dikkat çeken Akyüz, "Depresyon yaşayan çocuğun durgun ve mutsuz bir yüz ifadesi olur. Duygularını sözel olarak ifade etmede zorlandığı için davranışlarında farklılıklar gözlenebilir. Çabuk öfkelenir, huzursuzdur, ani tepkiler verir. Uyku ve iştah sorunları yaşar. Bununla birlikte, karın ağrıları gibi fizyolojik belirtiler de görülebilir. Ergenlerde ise depresyon sosyal izolasyon, agresif davranış, umursamazlık, uyku bozuklukları ve kilo kaybı, kol ve bacak ağrıları, baş ağrısı gibi fiziksel şikayetler, özgüven problemleri, aileyle çatışma, akademik başarıda düşme şeklinde kendini gösterir." şeklinde konuştu.