- Kemalist ideoloji Köy Enstitülerine nasıl bir misyon yükledi?
Kemalist ideoloji Halkevlerini, medeniyetçi-milliyetçi karakterini halka yansıtmak ve benimsetmekte temel bir kültür kurumu olarak organize etti. Kemalizmin kurumsallaşma sürecinin başladığı 1930’ların ilk yıllarında Türk Ocakları, Türk Muallimler Birliği, Türk Kadınlar Birliği gibi dernek ve örgütlenmeler kapatılıp ardından Halk evleri, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi gibi kurumlar hayata geçirildiğinde amaç, merkezi bir sistem ve denetimle Kemalizmin modern-milli karakterini topluma götürmek ve bu karakteri toplum içinde üretmekti. Kemalist ideoloji bu kurumlarla birlikte kendi söylemini kültürel, tarihsel, bilimsel zeminlerde temellendirmiş olacaktı. Tiyatro şubesindeki çalışmalara baktığımızda Halkevleri sahnesinde oynanacak oyunların sadece milli tezleri müdafaa eden oyunlar olabileceği söylenir. Dolayısıyla Halkevlerinde üretilen sanat anlayışı tamamen milli değerler üzerine inşa edilmiş, siyasal irade tarafından belirlenen bir sanat anlayışıdır. Halkevlerine yüklenen bu misyonun sanat alanında başarıya ulaşıp ulaşmadığına kesin bir cevap vermek zor. Mesela bahsettiğimiz sanat anlayışının halk tarafından benimsenmesi için CHP’nin sanatçıları Anadolu’daki Halkevlerine götürme kampanyasına katılan isimlerden birisi olan Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun mektuplarında bu süreci çok faydasız ve verimsiz bir süreç olarak değerlendirdiğini okuruz. Sergilere gelen neredeyse kimse yok gibidir. Fakat diğer yandan Recep Peker, Nafi Kansu gibi isimlerin notlarına baktığımızda halkın konferans, oyun, konser gibi etkinliklere özellikle 1940’ların başına doğru giden süreçte “kendi rızasıyla” ve çokça katılmaya başladığı anlatılır.
- Halkevlerinde oynanmak için yazılan oyunların tek tip oluşunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Söz konusu oyunların çoğu sipariş oyunlar. Ya yazara özel olarak sipariş edilen ya da yarışmalar açılarak yazdırılan oyunlar. Halk evlerinde sahnelenebilecek oyunların içerik ve özellikleri Halkevleri Çalışma Talimatnamesinin Tiyatro şubesiyle ilgili kısmında açıkça belirtiliyor. Dolayısıyla yazara çok fazla hareket alanı kalmıyor. Kemalizmin prensiplerini benimseyen ve yazınsal alanda bu söylemi gönüllü olarak üreten isimler olduğu gibi, Nahit Sırrı Örik gibi Kemalist ideolojiye sonrasında oldukça eleştirel yaklaşmış bir isim ya da Reşat Nuri Güntekin gibi Cumhuriyetin ilanından sonraki süreçte daha eleştirel bir tavır sergilemiş bir ismin bile benzer yapıda, milliyetçi tonu yüksek, birbirine benzer eserler ortaya koyduğunu görüyoruz. Yazabilme imkanını sürdürmek için yazarların zaman zaman hakim ideolojiyle uzlaşı noktaları bulma gerekliliği, o zaman da söz konusuydu.
- Resmi ideolojinin tiyatroya bu yaklaşımı sanatın özgürlük alanını kısıtlamıyor mu?
Tiyatronun çok güçlü, kitlesel, interaktif kullanılabilen bir güç olduğu düşünülürse bundan her tür -merkezi ya da muhalif- ideolojinin yararlanmak istemesi doğaldır. Sanata yüklenen herhangi bir siyasi işlev, elbette sanatın ve sanatçının özgürlük alanını kısıtlar. İdeolojilerin dünyasından, ideolojilerin söylemleriyle üretilen, kitleleri hedefleyen dolayısıyla sanatın asıl kaynak ve mevzusu olan insanı ıskalayan her tür yaklaşım, dayatma, güdüleme, sanatı da sanatçıyı da araçsallaştırır.