Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, Ahmed-i Hani’ye ait ‘Mem’u Zin’ adlı eseri Türkçe yayımlamasının ardından, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’ne talepte bulunan VDT, Cuma Boynukara’nın oyunlaştırdığı destanı seyirciyle buluşturdu. VDT binası depremde hasar gördüğü için Kültür ve Turizm Bakanlığı ile turizm şirketlerince kurulan Sanat Çadırı’nda sahne alan oyunda, birbirine aşık olan, ancak kavuşamayan iki gencin trajik öyküsü anlatılıyor. VDT, tarafından ilk kez sahnelenen oyunu Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçılarından İpek Atagün Gezener yönetti. 15 kişilik bir kadro ile sahnelenen oyunda ‘Mem’i Edip Kamacı, ‘Zin’i ise Demet Boci canlandırdı. Tek amacı komşu beyliklerle barış içinde yaşamak olan Mir Zeydin’in, Beko’nun dolduruşu ile barışı kendi marifeti ile dinamitlemesi anlatılıyor. Canlı müzik ve danslarla da beslenen oyun, Mem ile Zin’in trajedisiyle seyirciyi oyunun içine alıyor. Van’da 2-13 Ekim tarihleri arasında sahnelenecek oyun daha sonra Türkiye turnesine çıkacak.
Kuzguncuklu Fazilet Bursa’da
Öte yandan Bursa Ahmet Vefik Paşa Devlet Tiyatrosu da Varlık Vergisi’ni konu edinen ‘’Kuzguncuklu Fazilet’’ oyunu ile sezonu açtı.Eski devlet bakanlarından Yılmaz Karakoyunlu’nun yazdığı ve 1942-1944 yılları arasında yürürlükte olan Varlık Vergisi’nin toplum üzerinde yarattığı çarpıklıkları konu edinen oyun, 11 kişilik oyuncu kadrosu ile izleyicilerle buluştu.
Yedinci Gün’ün hatalarını görmezden mi gelelim!
ihsan Oktay Anar’ın beş yıl aradan sonra yayınladığı Yedinci Gün, beklentileri karşılayabiliyor mu, roman hangi yönleriyle eleştiriliyor? İşte, Murat Yetkin, Ömer Erdem, Metin Celal ve Ömer Türkeş’in romana yönelik eleştirileri... Yedinci Gün’ün Anar’ın kalem kıvraklığını ve bilgi derinliğini konuşturduğu bir lisan ziyafeti niteliğinde olduğunu belirten Yetkin, “kendi hikâyesini anlatmadığından mıdır, önceki romanlarında malumatfuruşluk olarak durmayan bilgi derinliği ve genişliği, Yedinci Gün’de sanki yirminci yüzyılın başında okutulmuş ders kitaplarının, jurnallerin değerli nüshalarından seçilmiş ayrıntılar toplamı izlenimi veriyor. Yine etkileyici, ama o yükseltilmiş beklentiyi karşılamıyor.” diyor. Yetkin bir noktaya işaret ediyor: “Ancak yazarın kitabın sonunda kurduğu şu cümleyi nasıl anlamak gerektiği açık değil. ‘Yazdırırken muhterisleri de düşündü ve bu kitabındaki kusurları, rastlayınca sevinip tatmin olsunlar diye onlara sadaka olarak verdi.’ Bu cümle yazarın okura tepeden bakmasını, kibrini açığa vurmuyorsa ne anlama geliyor? Kitabı okurken gözümüzün içine giren hataları Anar’ın sadakası hatırına görmezden gelmek mi gerekecek?” Anar’ın Yedinci Gün’de her zamanki diliyle ve tarzıyla öyküyü anlattığını belirten Metin Celal ise ‘Bu ilginç ve eğlenceli ayrıntıları okur seviyor ancak, bu durumun yazarın, anlatmanın keyfine kapılıp, yan hikayelerin gereğinden fazla uzamasına neden olduğunu söylemeliyim” diyor.
Ömer Erdem, romanı, tecrübeli bir mimarın maketi olarak değerlendiriyor. Yedinci günün yaratımın bitip hayatın başladığı gün olduğunu hatırlatan Erdem, “İnsanla yeterince doldurulmayan bölümler, malzeme ve moloza boğulur. Dil -maket kurgusu içinde hareket etmekten çıkamayan Yedinci Gün meselesiz, hatta meselesini gizleyen bir romandır.” değerlendirmesini yapıyor. Ömer Türkeş: “Yedinci Gün”ün bir roman olarak “Suskunlar”ın, hatta “Puslu Kıtalar Atlası”nın ve dahi “Amat”ın başarısını yakalayamadığını düşünüyorum. Anlatma şehvetinin kurbanı olmuş demeyelim, ama biraz mağduru olduğu da çok açık’’ şeklinde konuşuyor.