Her yazar için yazmak farklı bir anlam ifade eder. Kimine göre varoluşsal bir zorunluluktur kimine göre yaraya merhem. Ekim-Kasım sayısında Niçin Öykü Yazıyorlar? sorusunu kapağına taşıyan Hece Öykü’ye de yazarlardan ilginç cevaplar gelmiş.
Özdenören: Susmak ne mümkün!
Rasim Özdenören, ‘’Başka türlü anlatılamaz olanı anlatabilmek için öykü yazıyorum. Bir de susmak elimden gelmediği için” diyerek açıklıyor öykü yazma sebebini. Cemil Kavukçu, “Öykü yazarken kendimi hızla yol alan bir araçtaymış gibi hissediyorum; tek ben varım ama sürücü koltuğunda oturmuyorum. Üstelik bu aracın sürücüsü de yok, nereye gittiğimi, nerede ne zaman duracağımızı bilmiyorum. Öykülerimi de bu heyecanı yaşadığım için yazıyorum” diyor. Özcan Karabulut, “Benim için öykü yazmak hayatın trajik akışına rağmen imkânsızı isteyebilmek, suları tersine akıtabilmek gibi bir şey” sözleriyle açıklıyor yazma gerekçesini. Güray Süngü, umut etmeye devam etmenin sadece yazmakla mümkün olabileceğini düşündüğünden öykü yazdığını söylüyor. Sadık Yalsızuçanlar’ın cevabı bir hayli şairane; “Boş bir kağıda ister mürekkeple ister daktilo ile isterse bilgisayar ekranında birtakım izler düşürmenin bizatihi kendisi büyülü bir şey. Hele bunu başından sonuna bir olayı, olguyu veya durumu hikaye ederek anlatmak büyüyü daha çok artırıyor. Bu büyüye kapılarak Eşrefoğlu Rumi’nin ‘kendi derdim söylerem/gayrı hikayet etmezem’durağına doğru ilerlemeye çalışıyorum.”
“İçtenlikle söyleyeyim ki öykü yazmak benim için bir arayış, bir sığınma ama daha çok bir paylaşma demek” diyen Necip Tosun, bir şeylerin eksikliğini, özlemini, acısını, mutluluğunu duyan insanlarla birkaç sayfada aynı esintileri hissetmek, aynı tıkırtıları duymak arzusuyla öykü yazdığını ifade ediyor.
Öykü yazmak dua etmek gibi
Büyük siyasete imkan verdiği, yazarın bağımsızlığını koruduğu için öykü yazdığını söyleyen Necati Mert, “Öyküyü seçmemde edebiyatın metaforik dili de etkili olmuştur herhalde. Edebi dil hukukun dik açılı mantığına ve düz diline genellikle galebe çalıyordu” diyor. “Öykü yazmak dua etmek gibi geliyor bana. Tabanı tahta bir camiye içeride kimseler yokken girmek, bir köşeye diz çökmek, boyun bükmek ve dalıp gitmek. O zamanlarda hayatın bütün hırgüründen, kırıklıklarından ve başarısızlıklarından sıyrılıyorum. Beni şartsız seven, ne olsam da af etmeye hazır ama acılarımı belki de dindirmeyecek, bunda da bir hikmet bulmamı isteyecek bir sessizliğin içinde buluyorum kendimi” cümleleri ise Ahmet Büke’ye ait. Mihriban İnan Karatepe ise öyküye meyletmesinin nedenini şöyle özetliyor: “Hayatımda bir şeyler yolunda gitmeyince yazdım ilk. Küçücük kağıtlara kurşun kalemle yazılmış iletilerdi yazdıklarım. Muska gibi kat kat katlayıp evimizin yan tarafındaki bahçeye taşların arasına gizlemiştim mektubumu. Yazı Allah’la kurulan bir bağdı. Bir problem olduğunda ağlayıp sızlamak yerine öncelikle yazmıştım. Yazmanın sağaltıcı bir tarafı var. Hâlâ bir derdi olmayanın yazamayacağına inanıyorum.”