Batı, Suriye’ye müdahale edecek... De, nasıl olacak? Sınırlı bir müdahale öngörülüyormuş.
Rejimi muhafaza edecek, kolu kanadı kırılmış Esed’i iyice Batı’ya yaklaştıracak (Batı’ya kul köle edecek), Suriye’nin hava savunmasını etkisizleştirecek (en azından İsrail’e karşı tehlikesiz hale getirecek), ölümleri durduracak, olabiliyorsa kimyasal silahların denetimini kolaylaştıracak bir müdahale...
Koalisyon isteksiz...
Obama, böyle bir işin içinde olmak istemiyor...
Suudi Arabistan, Mısır darbesindeki öncülüğünü Suriye’de de göstermek istiyor ve acayip ateşli.
Türkiye, sürecin içinde olduğunu söylüyor ama sürecin neresinde, belli değil.
Kaç gündür müdahale için “Güvenlik Konseyi kararı gerekli mi, değil mi?” tartışması yapılıyor.
Müdahale olsun, Esed’e de esaslı bir ders verilsin.
Esed’e esaslı bir ders verilsin ama rejime de bir şey olmasın.
Esed ve Baas kaybetsin ama muhalifler de kazanmasın.
Ek olarak, El Nusra’nın eli güçlenmesin, PYD ve Kürtler bölgede racon kesmesin.
Müdahale olsun ama Rusya’nın hakları da korunsun.
Müdahale olsun ama hiç kimse kazançlı çıkmasın; aynı anda hem Esed, hem El Nursa, hem PYD kaybetsin... El Nursa ve PYD’nin kazançlı çıkmaları halinde, bir miktar Esed’in ve Baas’ın eli güçlendirilsin; büsbütün öldürülmesin ama “eski gücüyle” yaşamasına da izin verilmesin.
Müdahale olsun ama sadece Esed refüze edilmesin, Esed’le birlikte Barzani ve PYD’yle bir şeyler yapmaya çabalayan “komşu” Türkiye de refüze edilsin.
Müdahale olsun, insanlar ölmesin, akan kan dursun ama büsbütün de güllük gülistanlık bir düzen kurulmasın; gerektiği kadar, yani İsrail’i rahatlatacak miktarda kan, akmaya devam etsin.
Koalisyon, bu “sihirli formül” üzerinde çalışıyor işte.
Müdahale olursa (sihirli formül hayata geçirilirse), geride, elini ve iktidarını güçlendirmiş bir Esed, iktidar umudunu iç savaştan çıkacak sonuca bağlamış muhalif gruplar ve bölünmüş bir Suriye kalacak.
Buyurun, tepe tepe kullanın.
HAMİŞ:
Refikimiz Mehmet Yakup Yılmaz, yine “üçte üç” yaptı...
Üç parçalı köşesinde her gün üç adet “Hükümet kötü, ekonomi berbat, bunlar din devleti kuracak, Egemen Bağış ciddiyetsiz, Ahmet Davutoğlu yeteneksiz, geleceğimiz karanlık, işler kötüye gidiyor, AKP başarısız” yazısı yazıyor.
Bunu, bıkmadan usanmadan, her gün tekrarlıyor.
Son 10 yıl içinde, tam 10800 adet, “Bunlar kötü, bunlar başarısız, bunlar memleketi batıracak” yazısı yazdı ve Aydın Bey’in bir sürü parasını aldı. Helal hoş olsun.
Bu kez, sözlüklerden, “diktatör”ün ne manaya geldiğini araştırmış.
Buyuruyor ki, “TDK Sözlük’te ‘diktatör’ kelimesinin karşılığı ‘bütün siyasi yetkileri kendinde toplamış kişi’ olarak veriliyor. Vikipedi’nin tanımı da şöyle: ‘Devlet içinde tüm yetkileri kendi elinde tutan en üst düzeyde yönetici.’ Bir süredir Başbakan’ın da gündeme getirdiği bir tartışmayı yürütürken bu tanımlamalar aklımızın bir köşesinde bulunmalı.”
Hiç uzatmadan söyleyelim:
Mehmet Yakup Yılmaz, Başbakan’a “diktatör” diyor.
Ben de şunu merak ediyorum:
Bu ülkeden “bütün siyasi yetkileri kendinde toplamış” bir sürü yönetici geldi geçti; Mustafa Kemal’inden İsmet Paşa’sına, Recep Peker’inden Şükrü Saraçoğlu’na, Cemal Gürsel’inden Kenan Evren’ine...
Mehmet Yakup Yılmaz hangi biri için TDK Sözlük’e bakma gereği duydu?
Kendisine “lan” denilebilen Erdoğan’a diktatör diyecekse, “Sözüm üstüne söz tanımam. Dersim’i yakar geçerim” diyenleri nasıl adlandıracak?
Bir batında 50 idam cezasını onaylayan Kenan Evren’e hangi sözlüklerde karşılık arayacak?