Eş Genel Başkanlar Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş HDP’nin seçim bildirgesini dün İstanbul’da açıkladı. 12 başlıklı bildirge HDP’nin Türkiye siyasetinde talip olduğu alanları, ufkunu ve vaat ettikleriyle gerçekler arasındaki mesafesini ölçmek için önemliydi.
İlk izlenimim bir twitır kullanıcısının yorumuyla özetlersem şuydu: “HDP, sandık sadece Cihangir’e kurulacak sanıyor galiba”.
Tespitlerim ise şöyle: Kürt siyasi hareketi ilk kez Türkiye’ye seslenebilme cesareti ve cesameti gösteriyor. Bu, Türkiye demokrasisinin ve çözüm sürecinin önemli bir başarısıdır.
Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki one man show’u o seçimlere özgü şartlarda ve yine çözüm sürecinin yarattığı pozitif atmosferde gerçekleşmişti. 9.7’lik sonuç da böyle çıkmıştı ama Kürt siyasi hareketine Türkiye bütünlüğü ve gerçekliğini tanıma imkanı da sunmuştu.
O mesafeyi PKK tabanından gelecek oyla aşamayacağını anlayan Demirtaş direksiyonu hızla seküler beyaz Türklere, Gezi kalabalığına, AK Parti karşıtlarına kırmış ve onlar için yayın yapan medyaya konuşurken ne Kürtlüğünden bahsetmişti, ne Kürt sorunundan.
HDP seçim bildirgesi de aynı steril yoldan ilerliyor. Aşka, devrime ve Gezi’ye doğru... 68 ruhuna rakı masalarından kalkıp sahalara çıksak mı acaba, dedirtecek kadar...
Şehirli beyaz Türkler, CHP’den umudunu kesmiş laikler, sol kesimler, LGBT bireyler bu vaatlere karşılık oylarını HDP’ye verir mi göreceğiz. Zaten barajın durumunu CHP ile HDP arasında gidip gelen oylar belirleyecek.
Bu yüzden CHP’nin vaat ettiği asgari ücrete +300 TL daha eklemiş HDP. Gençlere, kadınlara dağıtılacak parada, bedava verilecek su elektrik ve doğalgazda, karşılıksız ödenecek kiralarda CHP’ye göre çok levıllar atlamış. Bütçelendirmek gibi bir tasa taşınmadığı göz önüne alındığında aslında az bile söylemiş HDP.
Kendi vaatlerini hangi bütçeyle gerçekleştireceğini açıklamakta zorlanan CHP, muhtemelen önümüzdeki günlerde HDP’nin bu vaatleri neden yapamayacağını açıklama derdine düşecek.
Yapılmışı var!
Öte yandan cemevlerinin tanınması, taşeronluğun kaldırılması, iş kazalarına karşı sıkı önlemlerin alınması, yeşil alanların korunması gibi ilkesel tutumlar HDP’yi iktidar yapmaz ama iktidar partisine olumlu anlamda eleştirel katkı yapar.
Lakin CHP gibi HDP de ya karşılığı olmayanı ya da zaten yapılmakta olanı tekrar hatasına düşüyor. Koruculuğun kaldırılması, hakikatleri araştırma komisyonlarının kurulması, valilerin seçimle gelmesi üzerine yoğun bir mesai harcanıyor zaten. Azınlık mallarının iadesi çoktan başladı. Giyim kuşam yasakları ise AK Parti sayesinde dünde kaldı.
CHP seçim beyannamesinde “Kürt sorununun çözüm yeri TBMM olmalı” diyor, Meclisten kendilerinin de desteğiyle çıkan 6551 sayılı çerçeve yasayı unutarak. Ya da “seçimlerde ve siyasette dil yasaklarını kaldırmaktan” bahsedebiliyor, Kürtçe propagandanın zaten serbest olduğunu bilmez gibi.
Gelelim HDP seçim bildirgesindeki kara deliğe.
HDP’nin ya da daha açık söylemek gerekirse 30 yıllık silahlı, 20 yıllık külahlı Kürt siyasi hareketinin kendileri dışında bir Türkiye toplumu olduğunu kabul etmeleri iyi bir şey.
Türkiye için küçük, Kürt siyasi hareketi için büyük bir keşif bu.
Şimdi HDP’nin yapması gereken bir avuç marjinalin “gazına gelmeyip” Türkiye toplumun ana gövdesinin şiddetle arasına mesafe koyduğunu, Kürtlerle değil PKK ile sorunu olduğunu, çözüm sürecini PKK’nın silah bırakması şartıyla desteklediklerini, Yasin Börü’nün adını neden anmadığınızı gayet iyi bildiklerini, çözüm sürecinde PKK’ya, Demirtaş’a, Hasan Cemalgillere değil AK Parti’ye ve Tayyip Erdoğan’a güvendiklerini görmeleri.
Bunları görmediği, kendini var eden PKK tabanının çocuklarının eve dönüş dahil temel taleplerini ve gerçeklerini unuttuğu müddetçe HDP’nin bütün söylemleri PKK kara deliği tarafından yutuluyor, geriye hiçbir şey kalmıyor.