Şiirli, şarkılı o çok konuşulan kongrenin magazinel boyutunu bir kenara koyup artık esasa girebiliriz. Önce şunu bilelim, yakın bir gelecekte AK Parti’nin iktidardan inme ihtimali görünmediğine göre bu kongre AK Parti’nin özel bir etkinliği değildi. 2023’ü görmesi olası bizleri ve 2071’i görecek olan bizlerin daha doğmamış torunlarımızı da ilgilendiren bir Türkiye kongresiydi.
Türkiye’yi cumhuriyetle yaşıt görenlere çok afaki gelebilir 2071 hedefi ama Başbakan kökleri o kadar geriye götürüyor ki, hız alıp ileriye sıçrama yapabiliyor. Anadolu’daki Türk-Kürt varlığını 1071’e tarihleyince 2071’i hayal etmek değil projelendirmek bile mümkün oluyor.
Başbakan’ın kongre sırasında 63 maddelik “yol haritası”nı neden konuşmasına dahil etmediği ayrıca tartışılabilir elbette ama söz konusu metin Hükümetin “Demokratik Açılım” perspektifinin devam ettiğinin bir kanıtıydı. Bence başladığından bu yana Demokratik Açılım hiç durmadı. Evet, öngörülen hızda yürümedi, zaman zaman çok yavaşladı ama hiçbir zaman açılım iradesi sönmedi, o irade yerini hiçbir zaman 90’ların Türkiye’sindeki “olağanüstü hal”, “istisnai durum” yaklaşımlarına bırakmadı. Üstelik böyle olsun için yapılan onca kanlı saldırıya ve kurulan “kutsal ittifak”lara rağmen.
Başbakan ağzıyla kuş tutsa
Başbakan’ın, ağzıyla kuş tutsa yaranamayacağı kesimlerin eleştirilerini bir kenara koyarsak Başbakan’dan daha ‘cesur’, daha ‘ileri’ bir konuşma bekleyenlerin iyi niyetli hayal kırıklıkları için de söylenebilecek olan şey şu: ‘Açılım’ dediğimiz projenin hayat bulması, uygulamaya konulması ancak ve ancak bu işlerin biraz zamana yayılmasıyla, kamusal alanda dolaşıma girmesiyle, konuşula konuşula normalleşmesiyle mümkün. Yoksa bugün bize çok sıradan gelen, kimilerinin burun kıvırdığı TRT Şeş bile bir zamanlar kelle kopartacak bir icraattı.
Denilebilir ki 63 maddelik “yol haritası”nda yer alan “ana dilde kamu hizmeti” madem olabiliyordu çok dilli belediyecilik uygulamasını başlatan Sur Belediyesi Başkanı Abdullah Demirbaş neden yargılandı? Madem “anadilde savunma” bir insan hakkıydı neden KCK davaları sırasında buna izin verilmedi?
Evet, artık bu tür hakların teslimi Türkiye’de infiale yol açmıyor, normal karşılanıyor, kimse bunun için Cumhuriyet mitingleri tertip etmiyor, hatta bu ve benzeri yenilikleri az buluyoruz, “yol haritası”nda yerel yönetimlerle ilgili hususa yer verilmemiş olmasını bir eksiklik olarak kaydediyoruz. İyi de bu nasıl oldu, nasıl bu noktaya gelindi? Haşa, AK Parti Hükümeti Kürtlere bu hakları bahşettiği için değil, ama terör örgütü sivil asker ayrımı yapmadan, Kürt Türk demeden adam öldürdüğü için de değil. AK Parti önce bütün Türkiye’yi Kürt sorununun varlığına ikna ettiği, sonra uzun süre bu sorunu konuşma askısında tutarak çözüm fikrinin, iradesinin kamuoyunda tezahür etmesinin yolunu açtığı ve Demokratik Açılım Projesiyle siyaseti sorunu çözmeye memur ettiği için ama en çok da bütün bunlar Kürtlerin demokratik hakları olduğu için...
Kongrenin ana fikri
Şu vasatta PKK’nın kendini Kürt sorununun bir tarafı olarak konumlandırmaya çalışması iyice gülünç kaçıyor. Gülemeyişimizin tek sebebi PKK’nın kendi varlık sebebinin anlamsızlaştığını gördükçe can havliyle can almaya doyamaması.
Kongreden ana fikir olarak “parti devleti” teranesini çıkaranlar ise AK Parti’yi sandıkta devirecek bir siyasi alternatiften büsbütün ümidini kesenler. Bir yılgınlık, bir karalar bağlama, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Meclis konuşmasının altında buzağı arama halleri ki sormayın. 367’yi Gül’e idam fermanı yapmaya çalışanlar şimdi Erdoğan karşısında Gül’ü alkışlıyorlar. Tek ümitleri Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan arasına bir nifak sokmak.