Avrupa’da yeniden yükselen ırkçı dalga, “İslam Karşıtı” söylemin altını çizmeye devam ediyor. “Pazartesi Yürüyüşleri”yle ilkin yüzlerce kişiydiler. PEGİDA (Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Yurtsever Avrupalılar) öncülüğündeki son yürüyüşlerdeyse katılım binlere evrildi... Düsseldorf’ta Degida, Bonn’da Bogida şekliyle eklemlenen ırkçı oluşumlar hakkında Kalkınma Bakanı Gerd Müller’in “varlık kaygısıyla hareket ediliyor, göçmenler özellikle büyük kentlerde rekabet olarak görülüyor” şeklindeki açıklaması, görüştüğümüz sivil toplum gruplarında ciddi tedirginlik yaratmış...
Türkiye Araştırmalar Merkezi’nin 2006’da yaptığı bir araştırmaya göre; Almanya’daki 3.5 milyon civarındaki Müslüman’ın 2.7 milyon civarındaki yekunu, Türkiye’den gelen göçmenlerden müteşekkil. Türkiye 1962’den bu yana Almanya’ya işçi ağırlıklı olmak üzere göç veriyor, buna daha sonra eğitim ve siyasi sığınma amaçlı gidişler de eklenince, Almanya özelinde ciddi bir diaspora yekunu oluştu. Almanya için de ilkin geçici iş gücü olarak görülen göçmenler hakkında “kalıcılık”, “vatandaşlık” ve “uyum” gibi meseleler 1982’den itibaren devlet söyleminde yer almaya başladı. 82’den itibaren entegrasyon politikaları başlığında Avrupalı Müslümanlar, Avrupa’nın geleceği hakkında “sorun” olarak kritik eşikte...
***
Geçen hafta, DİTİB’in (Diyanet İşleri Türk İslam Birliği) Nürnberg’te düzenlediği kitap fuarındaydık. Son beş yıldır Almanya’daki okur profilinde ciddi bir değişim var. 90’ların işçi/gurbetçi kuşağı değil, meslek ve kariyer sahibi kendini Avrupalı olarak tanıtan başka bir jenerasyon bu. Öğretim görevlisi, mimar, psikolog, hekim olan genç kadın okurlarımızla tanışmak diasporadaki İslam kadınının yeni profili hakkında ciddi ipuçlarından... DİTİB temsilcisi Havva Özcan, 23 Aralık günü Nürnberg’teki Noel çadırlarında düzenlenen Pegida ırkçılığına karşı “ışık zinciri”nde Alman dostlarıyla ortak hareket ettiklerini anlattı. UETD’den (Avrupalı Türk Demokratlar Birliği) Volkan Albistan’ın girişimiyle gerçekleştirdiğimiz buluşmada da hem eğitim hem istihdam konusunda yaşanan ayrımcılıklardan şikayet etti özellikle kadınlar.
Almanya’daki sivil toplum gruplarının isimlerinde yer alan “Türk” vurgusu, bazı çevreleri rahatsız ediyor farkındayım. Lakin Avrupa’da bu ibarenin “Türkiye’den gelen gurbetçiler” mahiyetinde okunduğunu da söylemeliyim, zira bu sivil grupların en aktif sözcüleri arasında özellikle Kürtler var. Bununla birlikte hem Avrupa hem de Türkiye için geçerli sosyolojik değişim ve hassasiyetlerin, ciddiyetle takip edilmesi gerektiğini vurgulamalıyım. 80’lerin alışkanlıklarıyla kurulan söylemler, 2000’lerde karşılık bulamayabilir.
Yeni bir şeyle karşı karşıyayız: Bir an evvel Türkiye’ye geri dönmeyi planlayan “esmer ve uyumsuz” , “çok paralı” işçiler değil artık Avrupa’daki yurttaşlarımız. Şileli öğretmen Hadiye Akın ile Hamburglu oğlu ünlü sinemacı Fatih Akın arasındaki sosyolojik değişimi, yeni Avrupalılık üzerinden ciddiye almak zorundayız.Nürnberg’teki Eyüp Sultan Camii’nde gözyaşlarıyla kıldığımız namazdan sonra “kayzerin saçma yemeği” adlı şirin tatlıyı tarif eden başörtülü hanım, eczane sahibi olacağı Almanya’da torun torbaya karışacak büyük ihtimalle. “Gittik ve Kaldık” demişti Hadiye Akın...
***
Dr. Kadir Canatan ve Dr. Özcan Hıdır’ın hazırladıkları “Batı Dünyasında İslamofobi ve Anti-İslamizm” adlı çok önemli edisyonda, 2002 sonrası hız kazanan İslam karşıtlığı irdeleniyor. “Biz geliyoruz titre Avrupa” hamasetiyle hallolamayacak bir durum. “Dün ‘doçemark’ deposuyduk, bugünün salt ‘oy’ deposu olarak görmeyin bizi’’ diyorlar.
Dikkatimi çeken bir izlenim de camilerin yaşadığı içe kapanış sendromuyla ilgili. Son 10 yıldır birbirlerinin faaliyetlerine iştirak etmeye başlamış farklı cemaatler, eski yalıtılmış yuvalarına geri dönüyorlar. Birleştirici bir heyecana ihtiyaç var.