Geçtiğimiz hafta sonu 16-17 Kasım tarihlerinde Mazlumder’in tertip ettiği 2. Kürt Forumu’na katıldım. Birincisi 1992’de pek çoğu bugün siyasetle meşgul ismin katılımıyla toplanmıştı. O yıllarda Kürt sorununu adı bile yoktu, kısaca “terör” deyip işin içinden çıkılıyordu. Mazlumder’in daha kurulduğu yılın ertesinde böyle bir forumu geniş bir katılımla tertip etmiş olması “İslamcılar Kürt sorunundan sarfı nazar ettiler” sözlerini de tashih eder niteliktedir.
20 yıl önceki forumun tespit ettiği sorun başlıklarından pek çoğu son yıllarda atılan olumlu adımlarla çözüme kavuşturuldu. Kürt sorunu bir ‘varlık sorunu’ olmaktan çoktan çıktı, artık ‘eşitlik sorunu’ olarak ele alınıyor. Çözüm süreci hali hazırda devam ediyor. Faili meçhullerin, köy boşaltmaların ve Kürt sorununu yekten bir terör sorunu olarak gören zihniyetin hüküm ferma olduğu 80’li, 90’lı yıllar çoktan geride kaldı. Fakat PKK’nın şerri devam ediyor.
Gençler Kürt sorunu ile siyasallaşıyor
Çoğu İslamcı sivil toplum, cemaat temsilcisi ve aydının katıldığı Kürt Forumu’nda Kürt sorununun çözümünde sekter önerilerin giderek revaç bulduğunu, İslamcı gençliğin Kürt sorunu üzerinden siyasallaştığını bir kez daha görmüş oldum ve daha ilginci kendini Türk olarak tanımlamaktan hicap eden bir ‘Türklük’ ile karşılaştım. İster Türklüğünü bir etnik kimlik isterse Türkiye vatandaşlığının bir ifadesi olarak taşısın, Kürt sorununa duyarlı bir kesim çözümü konuşurken Türklüğe ‘kötücül öz’ atfetmeye varacak bir yakınma söylemine savrulmaktadır.
Kürtlere uygulanan zulmün “Türkleştirme” olması dolayısıyla bu zulmün kaynağı olan devleti de o devletin adından mülhem Türklüğü de bir utanç kaynağı olarak algılamak her şeyden önce devleti de, etnik aidiyetlerimizi de ontolojik olarak iyi ya da kötü ve değişmez şeyler olarak kurduğumuz anlamına gelir.
Türkiye devleti Türkiye devleti kalarak Kürtlere bugün bir Türkleştirme zulmü uygulamamaktadır ve Kürtlerin temel hakları olan ana dillerini kullanımları önündeki engelleri kaldırmaya ve yine Kürtlerin siyasal hakları olarak dile getirdiğimiz temsilde eşitlik ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gibi politikalar geliştirmeye çalışmaktadır.
Etnik olarak Türk olmamız ya da Türkiyeli oluşumuzun bir ifadesi olarak Türklüğümüz Kürtlerin derdi ile dertlenmemize mani değildir. Ama bu konumları 80 yıllık bagajlarından dolayı bir utanma ya da övünme vesilesi kılarak da çözüm dili geliştirilemez. Zira sorunu Kürtlerle Türkler birlikte çözecekler. “Ayıptır söylemesi Türk’üm” dediğinizde zaten evli evine köylü köyüne demiş oluyorsunuz. Ayıplı bir Türklükle kim yaşamak ister!
Çözümden muradımız ne?
Kürt Forumu’nda kimi Türk katılımcıları (Kürt olmayan demek daha doğru belki) dinleyince Kürtlerle empati kurabilmek için Türklükten çıkmak gerek herhalde, diye düşündüm. Türk olmak bir etnik kimliğin ifadesi olarak da kötüydü, bir tabiiyet ifadesi olarak da kötüydü!
Bu dil deformasyonu şart koşan bir dil, kullananların zannettiği gibi çözüm ya da empati dili değil. Bu dil günah çıkarma dili, siyaset üretebilecek bir dil değil. Doğruya doğru yanlışa yanlış diyecek kadar hakkaniyetli bir dil de değil. Ne takdir edebilir ne de tenkit. Bu dil kendini meseleye yabancılaştıran bir dil. Kendini ötekinin yerine koymak şöyle dursun kendi kimliğini ötekileştiren ve kendini siyasal aktör olmaktan çıkaran bir dil.
Bu dilin menzili Kürtlüğü ve Türklüğü mazlum ve zalim kavim parantezine sokmaktır. Çözümün siyaset olduğunu düşünenlerin bu dile savrulmamaları, çözümü Türklerin ve Kürtlerin birlikte inşa edeceklerinin bilincinde olmaları gerekir. Çözümden muradımız birlikte yaşamaksa tabi.