CHP, 90. kuruluş yıldönümünü kutladı. Birtakım etkinlikler düzenlendi. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu bir konuşma yaptı...
Küçük çaplı gösteriler, kutlamalar, tebrik mesajları, sevinç çığlıkları...
Biz de tebrik edelim, “hayırlı olsun” diyelim de, böyle bir parti mi vardı ki, sevinç çığlıkları eşliğinde kutlamalar yapılıyor?
90 yıl önce kurulduğu ve belli bir tecrübeye sahip olduğu halde, muhalefet avantajıyla girdiği bütün bağımsız seçimleri kaybetmiş bir partiyi ne kadar “gerçek” kabul etmeliyiz?
Etmeli miyiz?
CHP, bir parti değildir.
CHP, “demokrasi”yi “cumhuriyet düşmanlığı” olarak algılayan “bürokrat totaliterliğin” kendisini ifade edebildiği yegâne siyaset kanalıdır...
CHP budur!
Kemal Bey, konuşmasında, içinde “Mustafa Kemal Atatürk” geçen bir sürü cümle kurdu... “Hepimiz Mustafa Kemal Atatürk’üz... CHP Mustafa Kemal Atatürk’lerin partisidir” filan gibi laflar etti.
Değildir...
CHP, Atatürk’ün partisi değildir. (CHP Atatürk’ün partisidir de, bizzat onun emriyle kurulmuş “Serbest Cumhuriyet Fırkası”, “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası” ve “dörtlü takrir”le CHP’den neşet etmiş “Demokrat Parti” Atatürk’ün partisi değil midir?)
CHP, “Atatürkçü” bir parti de değildir. İnönücüdür... Yıllarca, Marksizm’le Kemalizm’in izdivacından doğmuş ucube bir ideolojiyle devam etmiştir ama esasta İsmet Paşa’nın doğruları ve kabulleridir partiye ideolojik rengini veren. İnönü’den neşet etmiş doğrular, şimdi de “Beyaz Türk” ideolojisi diyebileceğimiz “post-militarist” bir düşünceyle harmanlanmaktadır.
CHP “Atatürkçü” olduğunu söylüyor ama onun adına ihdas edilen ideoloji miadını tamamlamıştır... (Küfürbaz taifesine not: Miadını tamamlayan Atatürk değildir, onun adına ihdas edilen ideolojidir.)
CHP, Atatürkçü bir parti olmadığı gibi, sosyal demokrat bir parti de değildir. Solcu hiç olmamıştır... Lafta sosyal demokrattır. Daha doğrusu, parti tabanı bir dönem öyle kandırılmıştır.
CHP’nin “Cumhuriyeti ilan eden parti” olması da bir şeyi değiştirmez.
Cumhuriyeti ilan etmiştir ama bir devlet partisidir.
Devlet tarafından kurulmuştur. (Kemal Bey bıraksın geçmişle övünmeyi de, muhaliflerin niçin 23 seçimine katılmadığını merak etsin. Tehdit mi edilmişlerdir? Korkutulmuşlar mıdır? Ne olmuştur? Birinci Meclis’te ikinci gurubu oluşturan milletvekilleri niçin parlamentoya girmek istememişlerdir? Niçin meydanı Müdafaa-i Hukuk Grubu’na, yani sonradan Halk Fırkası’na dönüşecek yapıya bırakmışlardır?)
CHP’nin en iyi becerdiği iş kurultay toplamak, onu da kavgasız bitirmemeyi başarmaktır...
Haa, bir de Silivri Cezaevi önünde çadır kurmak.
Bülent Ecevit’in “Köy-Kent” adını verdiği nostaljik uçmalarını saymazsanız, Türk halkı bugüne kadar hiçbir CHP’li yöneticinin ağzından bir proje, bir plan, bir kalkınma reçetesi duymamıştır... Altında CHP’li Başbakanın imzası bulunan bir tek köprü, bir tek otoyol, bir tek liman, bir tek baraj, bir tek havaalanı, bir tek fabrika bugüne kadar kaydedilememiştir...
CHP darbeleri, muhtıraları, ara-dönemleri, sansürü, sıkıyönetimi çok sevmiştir.
CHP’nin son seçimde aldığı oy yine de büyük başarıdır.
Çünkü çağdaş demokratik ülkelerde bu tür partiler ancak müzelerde, tarih kitaplarında, ansiklopedilerde kendilerine yer bulabilirler.