Bir sırrı ifşa etmiyoruz. Herkesin bildiği ama pek az kişinin itiraf ettiği bir gerçeği hatırlatıyoruz... Asker-sivil bürokratın, Köy Enstitüsü kökenli yarı aydınların, halkçı geçinen seçkinlerin savunduğu bazı “biçimsel ve totaliter düzenlemeler” Türkiye’de uzun yıllar “solculuk” sayıldı.
Hâlâ öyle sayılıyor.
Hazin olan tarafı şu: Türk solu, “sol” dendiğinde akla gelen değerlerden uzak ve o değerlerden ödeşerek kendini gerçekleştirmeye çalışıyor. Çünkü siyaseti değerlerle değil, alışkanlıklarla ve verili argümanlarla (son zamanlarda da Pensilvanya’dan gelen tapelerle) yapıyor.
Daha açık söylemek gerekirse şu:
Sol, kendisine alan açan “resmî ideoloji”den (Kemalizm’den, Batıcılıktan, aydınlanmacılıktan, tutuculuktan) kopamadı. Bu nedenle, dünyayı kavramaktan uzak... Bu nedenle yeni bir şey söylemiyor. Bu nedenle, gele gele, İslamofobik ret çizgisine gelebildi ve bir milim ileri gidemiyor.
Hadi daha da açık konuşalım:
İktidara gelmek istiyorsanız, seçim kazanacaksınız kardeşim.
Seçim kazanmak için yapmanız gereken şey belli:
Halkı ikna edeceksiniz.
Klasik “ilerici-gerici” tanımlamasına dayalı değerlendirmeler, savunduğunuz arkaik Kemalist düşünceleri “sol” kılmıyor ve sizi “haklı” bir konuma yükseltmiyor. Haklı olmak için öncelikle “haklı” olmak gerekiyor; solcu olmak değil. Şu bayatlamış “gerici iktidar, ilerici muhalefet” söylemini de bırakın artık... Ayrıca kim neye göre ileri, kim neye göre geri?
Reformcu, kalkınmacı, özgürlükler alanını genişleten Menderes, Özal ve Erdoğan hükümetleri, sağ siyaset geleneğinden geldikleri için sağcı, gerici, tutucu, hatta faşizme yakın; bu hükümetlerin yapıp ettiklerine karşı “statüko çizgisini” savunan, özgürlükler alanının genişletilmesine karşı çıkan, bürokratik ve askeri vesayeti savunan CHP hükümetleri, sol siyaset geleneğinden geldiği için devrimci, ilerici, çağdaş, hatta faşizm karşıtı...
Bu mu?
Koray Çalışkan aklı böyle çalışıyor. Bundan kurtulun...
Murat Belge aklından da kurtulun...
Bütün bir düşünce hayatını Ortodoks Marksizm’e laf sokmakla geçirmiş Murat Belge’nin sizi taşıyacağı alan, İslamofobik siyaset çizgisidir ve müsteşrik sıhhatinden bile yoksundur... Çöpe atın.
Solculuk üçüncü köprüye, üçüncü havaalanına, enerji santrallerine, Marmaray’a, piyasa ekonomisine, inanç özgürlüğüne, Özal’a, Menderes’e, Erdoğan’a, Amerika’ya, Avrupa’ya, Asya’ya, Antartika’ya, Afrika’ya karşı olmak değildir. Statüko adına ne varsa sahiplenmek, hiç değildir.
Solculuk, bir “tavır”dır.
Bir “iddia”yı içermektedir, içermelidir.
Kravat takmayarak, “cool” davranışlar sergileyerek, “Bakın, inançlara karşı aydınlanma düşüncesini nasıl savunuyorum, dindarlara nasıl laf sokuyorum, Pensilvanya’dan gelen tapelerle ne güzel siyaset yapıyorum” diyerek solcu olunmuyor. Bunlar “Altın Şafak” numaralarıdır... Halk yemez!
Efendim, Ateist ve din karşıtı olan, üstelik kravat da takmayan Çipras seçim kazandığına göre, komşuda pişen bakarsınız bize de düşer...
Düşmez...
Düşmeyecek...
Çipras, kravat takmadığı, dinsizliğini bayraklaştırdığı, çocuklarını vaftiz ettirmediği için değil, Yunan statükosuna ve oligarklara karşı bir duruş sergilediği için seçim kazandı. Dinsizdir ama inançlara saygılıdır. Laiktir ama şovmen değildir.
Ufuk Uras da yıllardır kravat takmıyor...
Bir şey olmuyor...
Kemal Kılıçdaroğlu’nu da ara ara kravatsız görüyoruz.
Bir şey olmadı. Olmuyor...