Bu çok önemli bir konudur aslında. Yakın tarihimizin de karanlık sayfalarından... Ne sayfası yahu, koca, kara kaplı ciltlerinden biridir!
Resmi tarihimizi kaleme alanlar Çerkez Ethem’e hain damgası vurmakla kalmamış, Refet (Bele) Paşa’nın görmeze yatarak onun Yunan kuvvetlerine sığınıp memleketten savuştuğunu yazmışlardır söz ve dahi kalem birliği etmişçesine. Refet Paşa tam Çerkez Ethem’in ümüğüne çökecekken geri durmuş, Ethem de bu duraksamadan yararlanarak kaçmıştır!
İyi de bu laflar, gerçekleri ne kadar yansıtmaktadır. Cemal Kutay’a kulak verirseniz, bambaşka bir tablo çıkar ortaya. Üstüne üstlük Cemal Kutay, Çerkez Ethem’in anılarından aktarır olan biteni. Yani onca suçlamaya Çerkez Ethem kendi cevap vermektedir. Peki ne der? Silah arkadaşı kimi komutanların Garp Cephesine saldırmak istediklerini ancak kendisinin buna karşı direndiğini, geri çekildiğini, askerlerini özgür bıraktığını, bunlardan büyük bir bölümünün düzenli orduya, yani Refet Paşa’ya katıldığını, kırk elli kadarının dağa çıkıp Yunan’la savaşmayı sürdürdüğünü ancak on beş yirmisinin Yunan’a sığındığını belirtir. Refet Paşa’nın düzenli ordusuna katılanlar, salt Birinci İnönü’de değil İstiklal Savaşı süresince de, kanlarının son damlasına değin savaşmış, birçoğu İstiklal Madalyası almıştır.
Şimdi düşünün hele: Çerkez Ethem istese elindeki kuvvetlerle Garp Cephesine saldırır, dağa çıkarak çok da iyi bildiği gerilla savaşına soyunur, İsmet Paşa’nın da başına bela olurdu. Ama bunu yapmadığını biliyoruz. Nerden biliyoruz? Refet Paşa’nın anlatımlarından: “Çerkez Ethem vatan topraklarını terk ederken ne bir kuvvet ne de düşmanın işine yarayacak malzeme götürmüştür. Adamlarının büyük bir çoğunluğu bize katıldı. Kuva-yı Seyyare’nin elindeki silah, cephane ve onca malzeme Kütahya ve Gediz dolaylarındaki depolarda duruyordu. Silahlarıyla teslim olanları sorguladık. Hemen hepsi Ethem’in kendilerine teslim olup ordunun emrine girmelerini önerdiğini söylemiştir.”
Refet Paşa İzmir suikastına karıştığı iddiasıyla yargılanıp son anda boynunu ipten kurtarır. Ne yazık ki, anılarını yazmamış, belki de yazamamıştır. Necip Fazıl 1954’de Ankara Palas’ta Refet Paşa’yla karşılaşır ve anılarını Büyük Doğu Dergisine yazmasını önerir. Refet Paşa’nın yanıtı hem düşündürücü hem de gözyaşartıcıdır:
“Necip Fazıl, benim bir ayağım çukurda... Tarih, ilahi adaleti hadiseler üzerinde o türlü tecelli ettiren bir ilimdir ki, günü geldiği zaman benim gibi insanların hatıra defterlerinden kefenlerine kadar her şeylerini sorgulayarak gerçekleri tespit etmeyi bilir. Şimdilik bizi bırakın da mezarımıza kavgasız ve davasız gidelim...”
Amman Wadi Sir Derneği Başkanı 79 yaşındaki Mececiko Şapsığ İdris Bey, Ethem Bey’in Mustafa Kemal Paşa’yla ilgili tek bir kötü söz söylemediğini ancak İsmet Paşa’yla kardeşi Reşit Bey’i çok ciddi biçimde eleştirdiğini ve kendisini birçok konuda Reşit Bey’in yanılttığını anlatıyor, örnekler vererek. Bu söyleşiden kimi, çok ilginç alıntılara daha sonra döneceğim elbet...
Bu yazıya gelince bunu da Mustafa Armağan’ın çok güzel bir lafıyla bitireyim hadi: Kefenlere kadar gerçeği tespit edecek bir tarih aranıyor...
(Meraklısına Not: Refet Bele: Askeri ve Siyasi Hayatı-Mececiko Şapsığ İdris’in Çerkez Ethem’le ilgili yaptığı söyleşi-Yer Wadi Sir Kafkas Derneği/Ürdün... Paşaların Hesaplaşması-Mustafa Armağan vb.)