Galatasaray, eğer biraz becerikli olsa, ilk yarıyı en az 4 farkla kapatırdı. Tıpkı Antalya maçında olduğu gibi, Sarı-Kırmızılılar, gol atmak yerine gol kaçırmayı tercih etti.
Burak Yılmaz futbol sahasında beceriksizliğin ne anlama geldiğini çok güzel gösterdi. Drogba da, yüzde yüz atması gereken golleri birbiri ardına kaçıran oldu. Sahanın en iyisi Bruma, üç tane yüzde yüz gole imza atamadı. Ama Bruma’nın bir mazereti var. Daha 19 yaşında ve eğer bu yaşta bu futbolu oynuyorsa, 1-2 yıl sonra kesinlikle dünya yıldızı olacaktır. Şu anda sergilediği futbol, Ribery’yi anımsatıyor. Aradaki en büyük fark, Ribery’nin daha yaşlı olması ve Bruma’nın akılalmaz sürati.
Çaykur Rizespor maç boyunca, sertliği futbola tercih etti. Olaylı Mersin İdmanyurdu karşılaşmasının da hakemliğini yapan Ali Palabıyık, bu maçta da vasatın çok altındaydı. Özellikle ilk yarıda sürekli Galatasaray aleyhine faul çalarken, bol bol da sarı kart gösterdi. Sonunda Selçuk iki sarı karttan oyundan atıldı. Ancak gösterdiği sarı kartlarda hak aramak anlamsız. Çünkü keyfince çıkarıyor kartları. Pozisyonlara yakın değil, oyunu süzemiyor ve insan ister istemez art niyet arıyor. Çünkü bir hakem, bir maç boyunca bu kadar yanlış düdük çalmaz. Eğer çalıyorsa, insan bazı şeyleri sorgulamaya başlar.
Galatasaray kötü futbol oynamadı. Tam aksine, sezon başından bu yana belki de en iyi futbolunu sergiledi. Ancak futbolda şans diye bir şey var. Ve dün gece sezon başından bu yana olduğunca, şans Galatasaray’dan yana değildi. Çünkü, kaçırılan neredeyse 10’a yakın pozisyon, şanssızlık dışında izah edilemez.
Seyirci, ilk başlarda maça fazla ilgili değildi. Daha çok Fatih Terim’i çağırarak, vakit geçirdi. Ancak Galatasaray’ın oyununu gördükten sonra maça döndü.
Bu arada, hala ortalıkta birçok isim dolaşıyor, ama kimin Terim’in koltuğuna oturacağını kimse bilmiyordu. Ancak yeni hoca kim olursa olsun, taraftarı kazanabilmek için ağzıyla kuş tutması gerekiyor. Çünkü seyircinin gönlünde taht kurmuş İmparator’un yerine kimi getirirseniz getirin, seyirciyi tatmin edemezsiniz.