Recep Peker Milli Savunma Bakanı’yken, Ankara’da hatırı sayılı insanlar Mustafa Kemal’e gelip bu bakanlıkta “büyük suiistimaller” olduğunu anlatıyordu. Hatta Peker’in rüşvet aldığını açık açık söyleyen milletvekilleri, üst rütbeli subaylar bile vardı.
Mustafa Kemal çok rahatsızdır bu söylentilerden; bir gece kalkar Kılıç Ali’nin evindeki bir davete gider. Recep Peker de masada, davetliler arasındadır. Gazi, bir süre sonra gülerek:
“Çocuklar bugün bana rüşvet verdiler!” dedikten sonra yaverine döner: “Bana bugün verdikleri şu pırlantalı cıgara tabakasını getirir misin?” der.
Tabaka gelir. Altındır, bir köşesinde de küçük, pırlantadan bir arma vardır. Öyle ahım şahım, hele de bir devlet başkanına rüşvet diye verilecek bir şey değildir:
“Ben Bulgaristan’da askeri ateşeyken tanıdığım, bugün de Milli Savunma Bakanlığı’na iş yapan bir dostum getirdi bu tabakayı. Bana bunu veren adam, Milli Savunmada falan efendiye hatta Bakan’a ne verir bir düşünsenize!”
Masada buz gibi bir hava eser. Recep Peker hiç sesini çıkarmaz, önüne bakmakla yetinir. Kısa bir süre sonra sofra dağılır, herkes gider ve Kılıç Ali’yle Recep Peker baş başa kalırlar. Peker çıkan dedikoduları biliyordu elbet; yemin billah ederek suçsuz olduğunu yineler durur gece boyunca. Sonunda Kılıç Ali’ye ne yapması gerektiğini sorar. Kılıç Ali de açıkça istifa etmesi gerektiğini belirtir.
“Haklısın. Madem bana güven kalmamıştır o zaman istifa edeceğim; hem de yarın sabahtan tezi yok!”
Sabah, Kılıç Ali onu kahvaltı masasında büyük bir iştahla karnını doyururken bulur:
“İstifa edecek misin?
“Etmeyeceğim! Gazi dün gece söyledikleriyle benim kulağımı çekti sadece. Bu söylentilere inansa ‘defol git!’ derdi. Dolayısıyla istifa etmem Atatürk’e saygısızlık olur!”
Öğleye doğru Mustafa Kemal, Kılıç Ali’yi köşke çağırır ve gittikten sonra neler konuştuklarını sorar; o da anlatır.
“Hele bak şuna! Demek istifa etmesi bana saygısızlık olurmuş! Madem, istifa etmiyor kolundan tutup atacak değilim ya; buyursun kalsın!”
Aynı Recep Peker daha sonraları İtalya’yı ziyaret edecek, faşizm hayranı kesilecek, bir rapor döşenip TBMM’nin üzerinde İtalya’da olduğunca bir Faşist Konsey kurulmasını önerecek, İnönü bu raporu okumadan imzalayıp Atatürk’e sunacak ve başbakanlıktan olacaktır. Aynı Peker, Mustafa Kemal’in ölümünden hemen sonra, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmak için İnönü’yü vurdurmayı tasarlayacak fedai aramaya soyunacaktır. Kemalizm kelimesini CHP’nin 1935 Kurultayı’nda bildirgeye yazdıran, “otoriter ve totaliter, yani faşist bir parti programı yazan” da odur. Bu programı Mustafa Kemal çöpe attırır! Daha sonraları başbakan olan Peker, Necip Fazıl’a İslam üzerine yazılar yazmaması için bin lira rüşvet vermeye kalkarak zılgıtı yer; Necip Fazıl İstanbul’a dönünce tutuklanıp içeri atılır! Gerek Atatürk gerek de İnönü bu adamda ne cevher bulmuştur da devletin en üst katlarında koltuk sahibi olmasına ses etmemiştir, bunu bilen varsa beri gelsin lütfen!