Sivil toplum örgütleri toplumun ya da mensuplarının sosyokültürel ya da sosyo ekonomik-taleplerini kamu nezdinde seslendiren ve takip eden hükümet dışı kuruluşlardır (Non-Governmental Organizations-NGO).
TÜSİAD da bu sivil toplum örgütlerinden biri, belki de en önemlileridir.
Geçmişte sadece bir sivil toplum örgütü gibi değil hükümetlerin de üstünde bir güç sahibi iken Anadolu sermayesinin gelişmesinden sonra o da artık gerçek manada bir sivil toplum örgütü olmak durumunda kalmıştır.
Bu durumu ne kadar kabullenebilmiştir orası pek net değil.
Çünkü zaman zaman eski gücünü hayal ederek çıkışlar yapma teşebbüsünde bulunduğuna şahit oluyoruz.
***
TÜSİAD son genel kurulunu 22 Ocak 2015 Perşembe günü yaptı.
Geçmişte verdiği mesajlarla ve yayınladığı raporlarla gündem oluşturan TÜSİAD son genel kurulunda özgün söylemler geliştirdi.
Başkanın temas ettiği konulara şöyle bir göz attığımızda TÜSİAD’ın “ hala en güçlü benim” mesajını vermekte ısrarlı olduğu görülüyor.
Ekonomik krizden bahsederken siyasal krize işaret ediyor ve “otoriter yönetimler görüyoruz” diyerek hükümete göndermede bulunuyor!
“Paris katliamının laikliğe saldırı olduğu gözüküyor” diyerek farklı bir mesaj verirken, “keyfi sınırlamalar ifade özgürlüğünü ortadan kaldırır” diyerek hükümete bir taş daha atıyor.
“Siyaset insanların özel yaşamı ve ruhani yaşamıyla ilgilenmez. Laiklik ilkelerine sahip çıkmamız gerekir” diyerek haber manşetlerine gerekli malzemeyi veriyor.
Sonunda da 62. Hükümetin yol haritasını tasvip ettiklerini söyleyerek hükümete zeytin dalı uzatmayı da ihmal etmiyor.
***
Ben şahsım adına bu söylemlerin hiçbirini yadırgamıyorum. Sivil toplum örgütü yukardaki mesajları daha sert biçimde de verebilir.
Ben bu vesileyle başkanın manşetlere taşınan laiklik söylemi üzerine biri ki kelam etmek istiyorum hepsi o kadar.
Kürt/Türk, Alevi/Sünni gibi laiklik/antilaiklik de bu ülkede gerginlik kaynağı olan söylemlerdendir.
Geçmişte sürekli dine baskı aracı olarak kullanıldığı için laiklik söylemi kutuplaştırıcı bir söylem niteliği taşımaktadır.
Ben laiklik söylemine de anayasada laiklik ilkesinin yer almasına da muhalefet edenlerdenim.
Bunu farklı inançlara hayat hakkı tanımamak gibi algılamayın lütfen. Aksine TÜSİAD başkanının söylediği gibi devlet kişilerin özel hayatına ve dini hayatına asla karışmamalıdır aksine özel hayatın mahremiyetini ve dini hayat özgürlüğünü garanti altına almalıdır.
Türkiye’de bu anlamda bir laikliğin varlığından bahsetmemiz maalesef mümkün değildir.
Onun için de yeni bir anayasa şarttır.
***
Doksanlı yılların renkli siyasetçisi Besim Tibuk tabusu olmayan bir insandı.
O dönemde genel başkanı olduğu Liberal Parti yayınlarında laiklik kelimesinin kutuplaştırıcı olduğu için onun yerine “Hoşgörü” kelimesinin kullanılmasını teklif etmekteydi. Tibuk konuşmalarında da bunu söylemekten çekinmezdi.
Doğrusu ben de Tibuk gibi düşünüyorum.
Laikliğin yeni anayasada yer almasına da gerek olmadığı kanaatindeyim. Dünyada iki ülke dışında hiçbir anayasada da laiklik diye bir ilke yok zaten.
Dini hayatın dokunulmazlığı, din özgürlüğü ve devletin dinlere karşı eşit mesafede bulunması gibi laikliğin gerekleri anayasada yer almalı ama adı laiklik değil hoşgörü olmalıdır.
Hoşgörü, müsamaha varken laiklik pek Fransız durmuyor mu?