Hani tanımasak “Ertuğrul Özkök Meclis için kaygılanıyor, yasama dokunulmazlığını savunuyor” sanacağız... Öyle bir Meclis güzellemesi, öyle bir anayasal düzen savunusu ki, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de söylediği gibi, “insan gerçekten hayret ediyor...”
Ben hayret ettim, ne yalan söyleyeyim...
Bir taraftan da sevindim tabii...
Ertuğrul Özkök, geç de olsa, Meclis üzerinde vesayet kabul edilemeyeceğini, Meclis üzerinde vesayet kurma girişimlerinin hem antidemokratik olduğunu, hem de ciddi bir“anayasa suçu” oluşturduğunu kavradı diye...
Fakat kavramamış...
Daha doğrusu, yanlış kavramış...
Nasıl mı?
Konuyu biliyorsunuz: “Sivil Dayanışma Platformu”, bir süre önce, bir bildiri hazırladı ve imzaya açtı.
Bildiride, vatandaşlar (ve elbette TBMM üyeleri), vesayet girişimlerine karşı tetik ve müteyakkız olmaya çağrılıyordu... Ayrıca, Meclis’in karşı karşıya bulunduğu gizli ve açık tehditlere karşı, “millet iradesi” hatırlatılıyordu.
Ertuğrul Özkök bu bildiriye çok bozulmuş...
Hadi bozulma hakkını kullansın, içerikle ilgili sıkıntılarını dile getirsin de... Bir de, nerden icap ettiğini bilmediğimiz “müddei” (ve haklı) bir tavırla, bildiriyi yargılıyor... Bildiride imzası bulunanları anayasa suçu işlemekle suçluyor... (“Suçluyor” hafif kalır. Tehdit ediyor...)
Bildirinin içeriği askeri muhtıradan farksızmış... İçinde “darbe”den bahsediliyormuş ama yaptıkları darbeden betermiş... Vesayetten söz ediyorlarmış ama kendileri seçilmiş Meclis’i vesayet altına alma girişiminde bulunuyorlarmış... Bir de “sivil” sıfatını kullanıyorlarmış. (Öyle ya, “sivillik” Doğan Medya Grubu’ndan sorulur. “Sivil” endişelerle kalkışıyorlar her işe. Darbeleri bile “sivil” endişelerle destekliyorlar.)
Ertuğrul Özkök’ü “vesayet”, “darbe” ve “muhtıra” sözcüklerine karşı pozisyon almaya iten ve sonunda patlama noktasına getiren “duygu” ne olabilir? Çok mu müştekidir darbe ve muhtıralardan? Vesayet rejimi çok mu umurundadır? Yatıp kalkıp Meclis’i mi düşünmektedir?
Hayır...
Kendisi, uzun süre, Meclis’e yönelik gizli ve açık tehditlerin kaynağı olan bir gazeteyi yönetti... Bütün darbeleri destekledi. Bütün vesayet girişimlerine kol kanat gerdi. Elinde tuzluk, bütün muhtıraların peşinden koştu... Üstelik attığı manşetlerle Meclis’i “kaosun kaynağı” ilan etti... (“411 el kaosa kalktı” manşetini hatırlayalım.)
Daha açık söylemek gerekirse, Ertuğrul Özkök, Meclis’i hiç sevmedi.
Millet iradesine karşı, “Millet iradesiymiş, ıvırmış, zıvırmış, geçin efendim bunları, geçin” diyenlerle saf tuttu.
Hukuku da hiç sevmedi... “Her şey hukuktan ibaret değildir” vecizesi kendisine aittir.
Bugün içinde “Yüce Meclis” geçen göz yaşartıcı yazılar yazıyor, hafızasızlığımıza güvenerek “demokratmış gibi” yapıyor ama Yüce Meclis’e karşı girişilmiş 28 Şubat darbesine“Pakistan Yüksek Mahkemesi”nden cevaz getiren de yine kendisidir.
Kenan Evren’in, ne “tonton”, ne “sevimli” olduğunu yazan da kendisidir.
Efendim, bildiride açık bir tehdit ve şantaj varmış... İmzacılar tarih önünde hesap verecekmiş... Yüce Meclis’e bu yapılır mıymış? Ya benzeri bir bildiriyi TÜSİAD kaleme alsaymış? Anında Paralel’e ve Ergenekon’a bağlanmaz mıymış? Üyelere vergi müfettişleri gönderilmez miymiş?
Bildiride ayrıca “rejimin üzerindeki gölge”den bahsediliyormuş... Niçin bu gölgenin ne olduğu açıkça yazılmıyormuş?
Ben yazayım o halde:
Bu gölge sensin Ertuğrul Özkök...
Bu gölge demokrasi anlayışınız...
Bu gölge, kayıt tutup hepinizi zapturapt altına alan paralel yapı...
Ki, nasıl bir “vesayet çabası” içinde olduklarını ve devleti “içeriden” nasıl çürüttüklerini sen bizden daha iyi biliyorsun.