31 Mart’ı unutmanın bedeli...

Dr. Araz Aslanlı/Hazar Ünv. Öğretim Görevlisi
29.03.2014

Azerbaycan’da 30 bin kişinin katledildiği 31 Mart’ın unutulması Hocalı Soykırımı’nın yaşanmasına neden oldu. Bu tür olayların intikam duygusuyla hatırlanması tabii ki temenni edilemez. Ama hem tarihi adaletin yerini bulması, hem işgallere ve katliamlara prim tanınmaması, hem de yeni saldırıların ve işgallerin önlenmesi adına tarihi hafızanın canlı tutulması yararlı olacaktır.


31 Mart’ı unutmanın bedeli...

Etnik sorunların birçok kaynağı bulunmaktadır. Ama bunlar arasında emperyal çıkarlar peşinde koşan ülkelerin tahrikleri ve oyunları, etnik nefretten beslenen aşırı grupların emperyalist güçlerin çıkarlarına da hizmet eden söylem ve politikaları, bazı devletlerin “büyük devlet” hedefiyle yayılmacı politika izlemeleri önemli yer tutmaktadır. Yayılmacı politikalar çatışmaları ve savaşları, bunlar da acıları, katliamları, işgalleri ve bazen de soykırımları doğurmaktadır. Tüm bunlar ise savaşların ve işgallerin yaşandığı bölgelerde kaçınılmaz olarak temel hak ve özgürlüklerin önemsizleşmesine, ekonomik refahın ve işbirliği düşüncesinin arka planda kalmasına neden olmaktadır. Bu kaderi yaşayan bölgelerden birisi de Kafkasya’dır. Tıpkı günümüzde olduğu gibi, bundan yüz sene önce de bölge dışı güçlerin Kafkasya’ya yönelik planları ve bölge içerisindeki yayılmacılık peşinde olan silahlı çetelerin eylemleri bölgeyi kan gölüne çevirmiş, geride katliamlar ve zaman zaman soykırımlar bırakmıştır.

‘Büyük Ermenistan’ hayali

Daha 18. yüzyıldan itibaren Çarlık Rusya büyük stratejik önem atfettiği Kafkasya’yı kontrolünde tutmak için bölgede kendisine sadık bir topluluk üzerinde “ileri karakol” oluşturmayı amaçlamakta, bu doğrultuda çeşitli devletlerde yaşamakta olan Ermeni nüfusu bölgeye göç ettirmeyi planlamaktaydı. Bu politika doğrultusunda Çarlık Rusya Osmanlı devleti ve Gacar devleti ile imzaladığı anlaşmalarla bölgeye toplu Ermeni göçleri gerçekleştirdi. Rus arşiv kaynaklarına göre sadece 19. yüzyıl boyunca diğer devletlerden Kafkasya’ya yüzbinlerce Ermeni göç ettirildi ve bunlar yoğun olarak günümüzdeki Ermenistan Cumhuriyeti (şimdiki Ermenistan’ın Azerbaycan’ın Zengezur adlanan bölgesi üzerine kurulduğunu hatırlayalım) ile Azerbaycan’ın Karabağ bölgesine yerleştirildi.

Yaşadıkları bölgelerde azınlık durumunda olan Ermeni nüfusun bazı ileri gelenleri hem kendini koruma refleksi, hem de Rusya’nın sağladığı fırsatlar ile (ve biraz da dönemin koşulları dolayısıyla) 19. yüzyılın ikinci yarısında Hınçak, Taşnaksütyun ve diğer örgütleri kurdular. Bu örgütlerin bazılarının “Büyük Ermenistan” hedefini belirlemeleri ve hedef doğrultusunda silahlı saldırıları (terör saldırılarını, katliamları ve s.) meşru yöntem olarak görmeleri o döneme kadar sadece bölge dışı güçler ile uzun süreli sorunlar ve savaşlar yaşayan Kafkasya’da yeni bir dönemin başlamasına neden oldu. 

Özellikle 1905-1907 yılları arasında Rusya’da yaşanan iç siyasal karışıklıklar ve Rusya’nın yer aldığı bazı savaşlar dolayısıyla Güney Kafkasya’daki kısmi kontrolsüzlük sırasında etnik çatışmalar yaşandı. Azerbaycan’ın çeşitli yerlerinde, özellikle de Karabağ ve Gökçe bölgelerinde daha çok Müslümanlar olmak üzere her iki taraftan çok sayıda insan öldürüldü. Olayların ilk aşamasında örgütsüz Azerbaycan toplumu karşısında Taşnaksütyun örgütünün varlığı Ermeni tarafının elini güçlendirmekteydi. Rus polisinin döneme ilişkin verilerine göre 20. yüzyılın başlarında yaklaşık 165 bin üyesi, çeşitli bölgelerde on binlerce kişilik askeri birliği bulunan bu örgüt Bulgaristan’da askeri eğitim kampına, Londra’daki Ermeni Milli Bankası’nda 1 milyon funt sterlin paraya sahipti. Taşnaksütyun Kafkasya’da en iyi örgütlenmiş silahlı gruptu ve sadece Kafkasya’daki Ermeni olmayan yerel halklara karşı değil Rusya yetkililerine karşı da terör saldırıları gerçekleştirebilecek kapasiteye sahipti. Dönemin şartlarını iyi kullanarak ve bazı dönemlerde de dış destek alarak bu kapasiteye erişen Taşnaksütyun karşısında, Rus ordusuna dahi doğru dürüst alınmayan ve silahlı örgütlere sahip olmayan Azerbaycan Türklerinin kendilerini savunmaları çok zordu. 

Benzer koşullar 1918 yılında da geçerli olunca bu defa Ermeni çeteleri bazı Bolşevik grupların da desteği ile yeni katliamlar başlattılar. Mart 1918’de, diğer bölgelerle beraber Ermenilerin pek bir yoğunluk oluşturmadıkları Bakü’de de toplu Türk katliamları yaşandı. Çarlık Rusya’nın dağılmasını takip eden dönemde ne dönemin Bolşevik Rus yönetimi, ne de Ermeni çeteleri doğal kaynaklarla zengin Bakü’yü Azerbaycan’a bırakmak istemiyorlardı. Bakü’deki Bolşevik askeri birliklerinin başında Ermeni kökenli Stepan Şaumyan’ın bulunması, Lenin’in “Bakü’yü kendi kontrolümüzde tutalım” talimatının “farklı” şekilde uygulanmasına neden oldu. Şaumyan daha sonra olaylara ilişkin yazdığı raporda şunları kaydetmişti: “Bizim 6 bin kişilik askeri birliğimizin önemli kısmını Ermeniler oluşturuyordu. Aynı zamanda Taşnaksütyun’un da 4 bin kişilik bir milis birliği vardı. Bu birliklerin beraberce saldırılar düzenlemeleri etnik katliamları kaçınılmaz kıldı. Öte yandan biz bunu bilinçli olarak yaptık. Çünkü başarılı olmasaydık Bakü Azerbaycan’ın resmi başkenti olacaktı.” 

Şaumyan’ın bahsettiği ve 31 Mart 1918’de yoğun olarak gerçekleştirilen saldırılar sırasında Bakü’de, Zengezur’da, Şamahı’da, Guba’da, Urmiye’de, Nahçıvan’da ve Azerbaycan’ın diğer bölgelerinde yaklaşık 30 bin kişi katledildi (bazı Ermeni çetelerinin Çarlık Rusya’nın işgalini fırsat bilerek Anadolu’da da katliamlar gerçekleştirdikleri, bu katliamların dönemin Türk yetkililerinin resmi raporlarına da yansıdığı, Rus yetkililerin sivil halka yönelik bu katliamlar dolayısıyla zaman zaman Ermeni çetelerine tepki gösterdikleri bilinmektedir). Bunlar arasında Azerbaycan Türklerinin yanı sıra Lezginler, Kürtler, Talışlar, Yahudiler ve diğer azınlıklar da yer aldı. Katliamlar Azerbaycan’ın çeşitli bölgelerinde Nisan ayı boyunca da devam etti. Dönemin resmi kurumlarında çalışan Rus, Ukraynalı ve Yahudi memurların kayıtlarında Ermeni çetelerin yaşlı, kadın, çocuk fark etmeksizin sadece Müslüman oldukları için insanları katlettikleri, insanların çeşitli organlarını kestikleri, ağır işkencelerle katliam gerçekleştirdikleri hususları yer almaktadır. Müslümanlara yönelik katliamlar özellikle Kafkas İslam Ordusu’nun hamleleri sonucunda durduruldu.

Soykırım hafızası

31 Mart olaylarında tıpkı Srebrenitsa’da, tıpkı Hocalı’da olduğu gibi silahsız insanlar sırf farklı kimliğe sahip oldukları için toplu halde katledildiler, soykırıma maruz kaldılar. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti (1918-1920) döneminde araştırma komisyonu bu soykırıma ilişkin verileri tek bir dosyada topladı. Sovyetler Birliği döneminde belli nedenlerden dolayı unutturulmaya çalışılan bu olaylar halkın hafızasından hiçbir zaman silinmedi. SSCB’nin son yıllarında ve dağılışının ardından yapılan bazı çalışmalar sırasında 31 Mart Soykırımı’na ilişkin toplu mezarlıklar bulundu. 1998 yılında ise Azerbaycan Cumhurbaşkanı merhum Haydar Aliyev, 31 Mart tarihinin “Azerbaycanlılara Yönelik Soykırım Günü” olarak anılmasına ilişkin karar imzaladı. 

31 Mart Soykırımı’nın halk nezdinde bir ölçüde, ama yetkililerce önemli ölçüde unutulması Hocalı Soykırımı’nın yaşanmasına neden oldu. Bu tür olayların intikam duygusuyla hatırlanması tabii ki temenni edilemez. Ama hem tarihi adaletin yerini bulması, hem işgallere ve katliamlara prim tanınmaması, hem de yeni saldırıların ve işgallerin önlenmesi adına tarihi hafızanın canlı tutulması yararlı olacaktır.