AK Parti’de yenilenme çabaları

İhsan Aktaş / GENAR Başkanı
21.10.2017

Batılı devletlerin kendi iç çekişmelerini ve mücadelelerini bir kenara bırakacak olursak 19. yüzyıl boyunca sömürgeci devletlerin temel amacı Osmanlı İmparatorluğu’nu ortadan kaldırmaktı. Bu mücadele koca bir yüzyıl sürdü ve nihayetinde başarılı da oldular.


AK Parti’de yenilenme çabaları

Osmanlı Devleti uzak Asya ve Hindistan dışındaki bütün Müslüman ülkelerin hamisi pozisyonunda olduğu için Osmanlı’nın çöküşü aynı zamanda İslam dünyasının da çöküşü anlamına geliyordu. Birinci Dünya Savaşı bittiğinde, yeryüzünde bir seccade serecek kadar bağımsız bir Müslüman toprağı neredeyse kalmamıştı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir taraftan devlet olarak var olma çabası, diğer taraftan Anadolu insanını garplılaştırma uğraşı bir yönüyle yeni bir yönetim şeklinin doğmasına sebep olmuştur. Halktan kopuk, halka hesap vermeyen, yalnızca asker ve sivil bürokratları besleyen ve onun dışında devletten beslenen bir avuç aydın ve iş adamını yanında tutan zihniyet, Türk siyasetinde bir model olarak ortaya çıktı. Bu modelin uygulayıcısı Cumhuriyet Halk Partisi olmakla beraber CHP’lileşme temayülü tüm partilerin de dönüp dolaşıp geldiği nokta oldu. Cumhuriyet Halk Partisi’ne muhalefet eden Demokrat Parti’nin darbeden önceki bazı uygulamalarına bakacak olursanız, aradan 10 yıl geçmeden ülkenin en özgürlükçü partisinin bile CHP’lileşme temayülü gösterdiğini fark edebilirsiniz. Demokratik ülkelerde, devlet yönetimi siyaset eliyle yapılır. O ülkenin bürokratları siyasilerin çizdiği rota ve vizyonla işlerini yapmaya devam eder. Oysa Türkiye’de sistem tam tersine işlemektedir. Devletin varlığı için asker ve sivil bürokrat asildir, devletin esasını teşkil eder. Siyasiler, halk, sivil toplum onlar için gelip geçici figürlerdir. Bu sistemin adına vesayet sistemi denmektedir. Çok partili siyasi hayatımız siyasi partilerin birbirleriyle mücadelesinden çok  vesayetle mücadelenin tarihidir. CHP’nin ortaya koymuş olduğu devlet ve siyaset modeli bütün siyasi partileri tuzağına düşüren bir örümcek ağı gibidir. Hangi parti devleti yönetirse yönetsin onun için en büyük tehlike CHP’lileşme temayülüdür.

Vesayet tehdidi hep vardı

Bu yazıda üzerinde fikir yürüteceğimiz asıl konu, AK Parti’nin değişim çabalarıdır. Bilindiği gibi 2001 yılında kurulup 2002 yılında hükümet olan AK Parti, Refah Partisi’nin yenilikçi kanadını oluşturan siyasilerin öncülüğünde kurulmuştur. 28 Şubat sürecinin ve devamında gelen siyasi partilerin oluşturduğu fetret döneminde, toplumun derin umutsuzluk ve kaygıları vardı. AK Parti’nin kuruluşu, ortaya koyduğu vizyoner ve olumlu siyaset, Türki-ye’de yaşayan bütün siyasi partileri “Ben de bu partiden olabilirim” düşüncesine getirdi. Parti oy veren ve vermeyen herkes tarafından desteklenir ve takdir edilir bir pozisyon kazandı. AK Parti icraatları başladığında ise diğer siyasi parti temsilcileri şu cümleyi kurar oldu:”AK Parti’ye oy vermiyorum ama adamlar güzel işler yapıyorlar.”

Türkiye siyasetinin sıkışmışlığının farkında olan AK Parti ülke meselelerini önceliklerine göre sıraladı ve bir bir çözmeye başladı. Bir taraftan ekonomiyi iyileştiren, reform ve yatı-rımlar yapan bir parti olarak sürekli güçlendi ve oy oranını artırmaya çalıştı. Bütün bunlar olurken çok da rahat bir ortamda siyaset yapmıyordu. Özellikle ilk beş yılda AK Parti ile ilgili kullanılan yaygın ifade şuydu: “Bunlar iktidar oldular fakat muktedir olamayacaklar. Asker darbe yaparak bunları görevden uzaklaştıracak.”

Bu cümleler bugünden bakıldığında hayal ürünü gibi okunabilir; fakat aynı dönemde emekli generaller ve stratejistler ana akım medyada boy gösterip, bir ulusalcılık dalgası üzerinden hükümeti yıkmanın ve vesayeti tahkim etmenin altyapısını hazırlıyordu. Bu çabaların sonucunda 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde 27 Nisan e-muhtırası ardından da kapatma davası geldi.

AK Parti canhıraş bir şekilde ülke kalkınması için uğraşırken, diğer taraftan Türkiye kalkınmasından, gelişmesinden adım adım bağımsız bir ülke olma yolunda ilerlemesinden rahatsız olan güçler, gelenekselleşmiş askeri vesayetin sürdürülemez olduğunu anladıkları anda, asker üzerinden kontrol edilen vesayeti bir başka vesayet odağı olan Fethullahçı Terör Örgütü üzerinden yeniden tesis etmek yoluna girdi.  Askeri vesayetçiler devlet içerisinde önemli bir unsurdu. Devlet terbiyesi ve geleneğine sahip kişilerdi. Yaptıkları işleri daha sofistike bir şekilde yapabiliyorlardı. Onların yerine ikame edilmek istenen FETÖ, hırslı, bireysel olarak korkak ama grup halinde hareket ettiğinde pervasız, sahibi adına her türlü cinayeti işleyecek mahiyette olduğu için hem Ergenekon süreçlerinde, hem bürokrasiyi ele geçirme çabalarında oldukça patavatsız bir üslupla hareket ediyordu. 17-25 Aralık ve darbe girişimi bunun açık göstergesiydi. Hem bu kadar organize bir hareket olup aynı zamanda bu kadar beceriksiz nasıl olunabilirdi? Bunun sebebi, arkalarında hisset-tikleri gücün yenilmez olduğuna olan inançları olsa gerek.

‘Yedi düvelle savaştayız’

Osmanlı’nın son döneminde devleti yok etmeye çalışan sömürgecilere karşı devlet “Yedi düvelle savaştayız” diyerek bir kavramsallaştırma yapmıştı. AK Parti’nin dirençli çıkması ve mücadeleyi uzun ömürlü yapması neredeyse yedi düveli Türkiye karşıtlığı temelinde harekete geçirmiştir. Fakat ne sömürgeciler eskisi kadar güçlüler, ne de bugünkü Türkiye Cumhuriyeti eskisi kadar zayıf bir devlet. Dolayısıyla teenni ile gerek AK Parti gerekse Türki-ye rakipleriyle mücadele edecek güçte ve sabırda olduğunu göstermiş oldu.

Devletlerin yükseliş  ve yıkılış nedenlerini İbni Haldun nazariyesiyle gözden geçirdiğimizde, her şeyin bir nihayeti  olduğu gibi sosyal meselelerin de bir sonu vardır. Bilindik siyaset süreçlerinde siyasi partiler iktidara gelir, yıpranır, yorgun düşer ve herhangi bir muhalefet partisi oluşan açığı kapatarak iktidar olur. AK Parti’yi bu süreçlerin dışında tutan unsur lideri Recep Tayyip Erdoğan’dır. Erdoğan’ın toplumun beklentilerini, taleplerini, değişimini hisseden liderliği, AK Parti’yi iktidardayken kendisini yenileyen bir parti pozisyonunda tutmuştur.

Türkiye’de değişim talebine muhalefet cevap vermediği için AK Parti halkın önüne yeni hedefler koyarak, bir ölçüde toplumun taleplerine bazen kendisini eleştirme pahasına karşılık vermiştir. Bugün referanduma giderken, parti önemli ölçüde bir değişim sancısı yaşamaktadır. Erdoğan’ın 3-4 yıl parti genel başkanlığından uzak kalması, parti içerisinde bir sıradanlaşma, yorgunluk ve düzensizlik ortaya çıkarmıştır.

17 yıl boyunca iktidar olan bir parti içinde birtakım problemlerin ortaya çıkması  doğaldır. Bugün kongresini yapan, MKYK’sını değiştiren, bakan-lıklarda önemli değişiklikler yapan AK Parti, 2017 yılı sonuna kadar parti içi problemleri tamamen çözerek 2018’i ekonomiyi daha sağlam bir zemine oturtarak,  refahın topluma yayılmasını sağlayarak değerlendirmek istiyor. Yani 2019 seçimleri için de bu tutum bir bakıma zorunluluk olarak gözüküyor.

AK Parti’nin önündeki zorluklar

AK Parti toplumun değişim talebini karşılamaya çalışırken elbette ki önünde bazı zorlukları var. Bu zorlukları şu şekilde sıralamak mümkündür:

1-Ak Parti’nin yapmış olduğu ve yapmaya devam ettiği büyük hizmetler toplum nezdinde sıradanlaşmıştır. Yapılan onca hizmet halk tarafından gö-rülmekle beraber partililer tarafından üst üste koyulup anlatılamamaktadır. Yani hizmetleri halka anlatmakta parti yöneticileri ve üyeleri yetersiz kalmakta-dır. Yatırımlar ve uygulamaların başlangıç döneminde halk birebir gelişmeleri yaşadığı için kendi gözlemleyebiliyordu. Ancak bir süre sonra bir zamanlar hayal olan büyük projeler alelade hizmetler olarak değerlendirilmeye başlandı. Bu noktada büyük Türkiye idealini, maddi yatırımların daha yüksek he-defler için ifade ettiği anlamı halka ulaştıracak bir retorik geliştirilmeliydi ki, bu konuda teşkilatın yetersiz kaldığı görülüyor.

2-AK Parti 2002 yılında ve sonraki seçim beyannamelerinde, 2000 yılından başlayarak topluma vadettiği bütün projeleri büyük oranda gerçekleştir-di. Yapılan hizmetlerin her vesileyle tekrarlanması toplumda bir heyecan oluşturmuyor. Parti önümüzdeki 20 yılın vizyonunu belirleyip daha ileri hedefler koymadıkça tabana yeniden bir hareket kazandırmak mümkün olmayacaktır.

3-Türk toplumu AK Parti’yi hep ilerici ve yenilikçi düşüncelerle algıladığı için, partinin geriye dönük anlatımlarından çok memnun değildir. 7 Hazi-ran seçimlerinde parti bu sendromu yaşadı ve halk, parti sözcülerinin sürekli geçmiş ve gelecek kıyaslamalarından bir süre sonra usandı.

4-Siyasi partiler değişimi yaşarken yeni fikirler ve yeni nesiller değişime katkı sunma bakımından oldukça önemlidir. Kuruluş dönemlerinde gençlik konusuna çok fazla önem atfetmeyen parti, bugün bunun sıkıntısını yaşamaktadır. Kuruluş dönemlerinde gençlik faaliyetlerine ağırlık verilmiş olsaydı bugün AK Parti’nin vizyonu aşağıdan dalga dalga gelen gençlerin sinerjisiyle daha da güçlü duyulabilidi.

5-Bütün siyasi partilerin düşmüş olduğu hataya elbette ki AK Parti siyasileri de düşer. CHP’nin modellemiş olduğu devlet etme yaklaşımı bütün partiler için tehlikedir. Ankara’da fazla zaman geçiren bürokratların zamanla CHP’lileşme temayülüne düştüğünü hem parti idaresi hem de Cumhurbaşka-nı görmektedir. Bugün teşkilatlar ve belediyeler üzerinden yapılan yorgunluk tartışması muhtemeldir ki yakın vadede bürokratlar için de yapılacaktır. Bir siyasi parti CHP’lileşme temayülünden ne kadar uzak kalırsa ömrünü o kadar çok uzatabilir.

Sonuç olarak AK Parti köklü bir değişim arzusu içerisindedir. Çünkü bu her şeyden önce toplumun talebidir. AK Parti’nin siyasi kimliğine, vizyo-nuna, bugüne kadar yapmış olduklarına bakacak olursak, önüne daha ileri ufuklar konulduğunda toplumun AK Parti’nin arkasından gitmeye devam ettiğini görürüz. AK Parti gelecek 20 yılın perspektifi, vizyonu, ekonominin ne kadar büyüyeceği, gelirden kimin ne kadar pay alacağı, dünya devletleriy-le girilecek ekonomik rekabet, ülkenin dünyadaki tutacağı pozisyon ve kültürel misyonun güçlendirilmesi gibi konuları toplumun önüne berrak şekilde koyduğunda, liderinin gerçekleştirmek istediği değişiklik vizyonu yerli yerine oturacaktır.

@ihsanaktas