Bir tahrif hareketi olarak FETÖ

İhsan Aktaş / GENAR Başkanı
15.07.2017

Dünyadaki bir çok devletin güç yetiremediği bu olağanüstü donanım ve yetenek, Anadolu’nun kırsal kesiminden gelmiş kentlerde tutunmaya çalışan, kimlik ve kişilik sorunları yaşayan insanlar tarafından mı geliştirildi, yoksa bir paket program uygulanıp Fetullah Gülen başta olmak üzere bütün hainler bu sistemin bir parçası haline mi getirildi?


Bir tahrif hareketi olarak FETÖ

Ülke siyasetinin on yılını etki altına almış, ülkeyi çökertmek için her türlü kirli planın içinde olan, tanımlanması zor, alışıldık bütün terör örgütlerinden daha sofistike, daha karmaşık, tarihten bugüne var olmuş bütün gizli örgütlerin özelliklerini üzerinde toplayan, görünür yüzü ile karanlık yüzü arasında 180 derece fark olan bir yapıyla karşı karşıyayız. Görünür yüzünde; din, mehdilik, mesihlik, nurculuk olan bu yapının görünmez yüzünde suikast, itibarsızlaştırma, haram yoldan para gaspı, casusluk, kendi örgüt çıkarları için bütün değerleri hiçe saymak, her türlü melanet ve son olarak tıpkı DEAŞ mensupları gibi darbe gecesi gözünü kırpmadan ve seçerek insan öldürmek var.

Tarihte var olan haricilik -ki kapalı örgütçülük konusunda bir çok örgüte ilham vermiştir- Kadiyanîlik, Cizvit tarikatı ve Opus-Dei tarikatı ve modern terör örgütlerinin tüm tecrübelerini kullanan FETÖ, istihbarat örgütlerinin bütün maharetlerini kazanmış, devlet imkanlarını da kullanarak bir dönem ülke içinde devletten daha güçlü hale gelmeyi başarmıştır. TUSKON Başkanı Rızanur Meral; “Kimin asıl kimin paralel olduğunu, kim kimin inine girecek göreceksiniz!’’ diyerek devlete meydan okuduğunda aslında bir gerçeğe vakıf olmanın verdiği özgüvenle ve sağladığı cesaretle konuşuyormuş. Fakat bu hakikati, başta ülkenin istihbarat kaynakları olmak üzere biz bilmiyormuşuz.

Dünyadaki bir çok devletin güç yetiremediği bu olağanüstü donanım ve yetenek Anadolu’nun kırsal kesiminden gelmiş kentlerde tutunmaya çalışan, geçmişinde hiçbir başarısı, bireysel kabiliyeti olmayan ve kimlik ve kişilik sorunları yaşayan insanlar tarafından mı geliştirildi, yoksa bir paket program uygulanıp başta terör örgütünün başı olmak üzere bütün hainler bu sistemin bir parçası haline mi geldi?

28 Şubat sürecinde bir eski İstanbullu dostum ilginç bir bilgi aktarmıştı… “Lozan anlaşması gereği, İstanbul’daki Rum vatandaşlarımızın sayısı belli bir sayının altına inince azınlık statüleri kalkıyor, o yüzden Fethullah Gülen Güneydoğu’dan Süryanileri getirip kilisemize kaydediyor.’’

Her ne kadar o dönemde FETÖ’nün 28 Şubat sürecinin bir parçası olduğunu bilsek de, eminim çoğu insan FETÖ’nün sapıklığının bu boyuta geleceğine inanmamıştır. O dönemde FETÖ daha çok milliyetçi bir görüntü veriyordu. 17-25 Aralık’ta bu terör örgütünün durumu netlik kazanınca aynı kişiye tekrar FETÖ’yü sordum. Verdiği cevap mealen şöyleydi: “Bu adamı çok erken keşfettiler ve yetiştirdiler. Düşünsenize bir insan bir ilim dalının bir alanında ihtisas yapar, bir yerlere gelir. Bu adam ne ola ki yönetim biliminden,örgütçülükten, ilahiyattan, her fenden anlaya... Yanında 10’a yakın yabancı adam var, sistemi onlar yönetiyor. İşin tiyatro kısmını da örgüt lideri oynuyor. Vatikan’dan, İngiltere’den ve ABD istihbaratından destekleri var.’’

Bugün FETÖ’den tutuklu bulunan Ali Bulaç bir sohbetimizde örgüt hakkında şöyle bir değerlendirmede bulunmuştu: “Öyle zannediyorum ki, bu hareket bütün dünyada ılımlı (pasifleştirilmiş) Müslümanlar oluşturulmak için kullanılıyor.”

İngilizler Hindistan’ı işgal ettiklerinde emperyalist emellerinin sürekliliğini sağlamak amacıyla Müslüman bölgeleri elde tutmak için yeni dinler yeni mezhepler ve tarikatlar oluşturmuşlardır. Kadıyanîlik bunun en tipik örneğidir. Dikkatli bir gözle bakıldığından FETÖ terör örgütünün Kadıyanîlik’le ne kadar benzer olduğu kolayca anlaşılır. İki yapının en çok benzeyen yönü, “Dini güzel göstermek!” Allah’ın dininin ‘kusurlarının’ bir sapık eliyle giderilmesi amaçlanmaktadır ki, aslında bu gayret, İslam dinini temellerinden koparıp her türlü kullanışlı bir araca dönüştürmek anlamına gelmektedir. FETÖ bağlılarının, dini anlayışlarına, dini yorumlama biçimlerine ve İslami olmayan diğer yapılar karşısındaki sinik ve uzlaşmacı tavırlarına; buna mukabil, modernizme ve Batı sömürüsüne karşı bir şuur geliştiren İslami veya yerli oluşumlara karşı davranışlarına bakıldığında bu tespitin doğrulandığı görülmektedir. FETÖ fedaisi için Gülen’in sözü Kuran ve sünnetten daha öndedir. Bu yönüyle örgüt zahirde İslami bir örgüt gibi dursa da İslam’ın temel umdelerinden uzak modern bir kült hüviyetindedir. Dini motivasyon,müritleri ucuz çalıştırmak ve iyi para gasp etmenin manevi bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Nasıl mücadele edilecek?

FETÖ örgütü toprağa bağlı, vatana ihtiyaç duyan bir yapılanma olmayıp küresel bir terör örgütüdür. Salt Türkiye’de örgüt yapısının çökertilmesi tehlikenin geçmesi için yeterli değildir. Bu örgüt hızlı bir şekilde yeniden vücut bulabilir. Örgüt karakter itibari ile ne kadar sofistike ise mücadele yöntemlerinin de o denli sofistike olması gerekir. Biz millet olarak, tehlikeyi sezdiğimiz anda teyakkuza geçme konusunda dünyanın en başarılı milleti olabiliriz. Ancak can havliyle karşı koyma refleksi her zaman başarıya ulaşamayabilir; hatta başka komplikasyonlar da doğurabilir. Bu tür örgütlerle, planlı ve onların hamlelerini önceden hesaplayabilen bir akılla uzun soluklu bir mücadele gerekir. Maalesef devlet ve millet olarak, uzun yıllar bu tarz örgütlerle mücadelede anlık müdahalelerdeki başarıyı gösteremedik. Bunda Ak Parti öncesi devlet aklının, toplumun geniş kesimlerini düşman olarak kodlamasının ve milletin devletle bütünleşmesinin önüne planlı bir şekilde bariyerler örülmesinin de payı vardır. Peki bundan sonra, bu mücadele hangi yöntem ve araçlarla yapılmalıdır? Son yıllarda ülkemizde üniversitelerin sayısı bir hayli artmıştır. Üniversitelerin taşrada yayılması, yerleşik inanç ve kültürleri toplumun dini davranışlarına yön veren sebepleri yerinde inceleme fırsatı sunmaktadır. Üniversitelerimiz, FETÖ veya olası başka örgütler üzerinde araştırma yapmak ve özellikle bu örgütlerin taban bulduğu zemini sağlıklı verilerle ortaya koymak konusunda yetersizdir. Ülkenin kaderini ilgilendiren meselelerde üniversite camiasının bir misyon üslenip bu örgütün paradigmasını tanımlayacak, eleştirecek, şüpheye mahal bırakmayacak şekilde, açık anlaşılır ve bilimsel olarak ortaya koyacak çalışmalar yapması özendirilmelidir. Bu akademik çalışmalar yapılırken yurt dışında casus şebekesinin oluşturduğu algı da dikkate alınmalıdır. Hatta bu çalışmalar, ülkenin uluslararası misyonları aracılığıyla yaygınlaştırılmalıdır.

Diyanet sahasında yürütülecek mücadelede: Bu örgüt tüm hezeyanlarını ve faaliyetlerini din perdesiyle örtmeye çalıştığı için örgütle benzer dini yapıların tarihi sapkınlıkları, bu sofistike örgütle olan benzerlikleri ilahiyatçılar ve diyanet tarafından ele alınıp araştırılmalı, toplum bu yapılar hakkında bilgilendirilmelidir. Millet bir daha aynı tuzağa düşmesin. İmam-ı Rabbani’nin mücadelesi bu konuda örnek bir mücadeledir.

Dış işleri ve lobicilik: Örgüt daha önce devlet adına kurmuş olduğu ilişkileri yoğun bir şekilde Türkiye aleyhine kullanmaktadır. Başta ABD ve Almanya olmak üzere bütün dünyada Türkiye aleyhine algı oluşturmak için 7-24 mesai harcayan çok sayıda yetişmiş örgüt mensubu bulunmaktadır. Dış ülkelerdeki mücadele, öncelikli olarak Dışişleri temsilcilikleri kanalıyla yapılmalıdır. En az FETÖ’cüler kadar çalışan Dışişlerimiz olmadıkça bu mücadelenin altında kalırız. Her ülkede, her bölgede tam saha presle çalışmaya Dışişleri öncülük etmeli, bütün Türk STK’ları ve oluşumlar ikinci bir etki gücü olarak temsilciliklere destek vermelidir. Ülkemiz çok yönlü bir taarruzla karşı karşıyadır ve Dışişlerinin bu tehditlerle baş edecek bir formasyon geliştirmesi zorunludur.

Lobicilik ve misyon

Biz millet olarak kendi duruşumuzun haklılığından emin olabilir. Fakat günümüz dünyasında algılar geçekliklerin önüne geçmiş durumdadır. FETÖ ve PKK’nın birlikte oluşturduğu “Türkiye DEAŞ’a a yardım ediyor” tezviratının dünyada makes bulması ve önemli medya organlarında bu doğrultuda haber ve yorumların yer alması algıyı yönetmenin ne denli önemli olduğuna en çarpıcı örnektir. Mesele bizi acıtmaya başladıktan sonra karşı argüman geliştirmeye çalışsak da, ilk yerleştirilen algının etkileri kolay kolay giderilememektedir. Fırat Kalkanı Operasyonu’na girişmemiş olsaydık, bu mesele üzerimize yapışıp kalacaktı. Bütün meselelerde olduğu gibi lobicilik de başlı başına bir formasyon ve uzmanlık işidir; maalesef bu konuda devletimiz henüz bir strateji ortaya koyabilmiş değildir. İsrail ve Katar bu konuda dünyanın en iyileridir. FETÖ’nün dünyadaki etkisinin kırılması için çerçevesi iyi belirlenmiş; siyasi partilerin, hükümetin, dışişlerinin, STK’ların, üniversitelerin ve lobi kuruluşlarının desteğini alarak, etkin bir aklın yönlendiriciliğinde sistematik bir mücadelesinin yapılması zorunludur.

Devlet aygıtı tanımlanırken,”Bütün imkan ve kabiliyetlerini eş zamanlı harekete geçirme gücü olan yapı” olarak kavramsallaştırılır. Bizdeki devlet alışkanlığı her kurumun kendi içinde derebeyi olduğu bir sistemdir. Bu durum gerekirse refomlarla ortadan kaldırılmalı devletin her kademede eşgüdümle hareket etmesi sağlanmalıdır. 16 Nisan referandumu devletin sivilleşmesinin ve siyasetin güçlü hale gelmesinin önünü açmış, devletin yeniden bu hedefler doğrultusunda örgütlenebilmesinin imkanını sağlamıştır.

Hukuki mücadele: Ülkemizde yargı sisteminin ve yargıçların iş yükünün fazla olduğu öteden beri tartışılır. Bunun üzerine bir de FETÖ yargılamaları iş yükünü iki katına çıkardı.Üstelik bu süreç başladığında emniyet teşkilatının neredeyse sıfırdan kurulduğu ve hakim savacıların üçte birinin terör örgütü mensubu olmaktan dolayı görevden el çektirildiği dehesaba katılmalıdır. Bu sebepten yargı süreci ile ilgili eleştiri yaparken daha dikkatli olunmalıdır. Yine de mücadelenin özünde ikiye ayrılması gerektiğini düşünenlerdenim. Örgütün tepe noktası ve organizasyonu ayakta tutmaya çalışan örgüt şemasını temsil edenlerle içeride ve dışarıda daha etkin bir mücadele verilmesi, insan kalabalığını temsil eden varlıklarıyla ve yoklukları ile bir anlam ifade etmeyecek örgüt mensuplarının ikinci derecede ele alınması gerekmektedir. İkinci gurup gereğinden çok merkeze alınırsa örgütü vaz eden kadrolar gözden kaçırılabilir. Bu noktada kısa vadede, yönetici olduklarından şüphe duyulanların davalarına odaklanılıp, bir an önce neticelendirilmesi toplumsal vicdan ve adalet duygusu açısından da önemlidir.

Devletin bütün imkan ve kabiliyetlerini sistematik bir şekilde harekete geçirip konuya dönemsel bakmadan, bu sofistike örgütü yok edinceye kadar mücadele etmek lazım. Her ne kadar FETÖ dış kaynaklı bir örgüt olup halihazırda destek alıyor olsa da devlet mekanizmasının imkan ve kabiliyetleri terör örgütlerinden daha üstündür. Halk olarak meselelerin farkında olacağız. STK’lar bu ve benzeri terör örgütleri ile mücadelede rol üstlenecekler. Sonuçta bu örgütü altetme deneyimi başka girişimlerin önünü kesmek içinde bir tecrübe oluşturacak. Türkler devlet olarak hep hareket halinde oldukları için içimize el kolay sokulmuştur. Türk halkı olarak seferberlik psikolojisinden sıyrılıp daha kalıcı daha sofistike problem çözme metotları geliştirmemiz lazım. Darbe girişimi bir sonuçtur. Devlet hangi zaaflarından arındırılmalıdır ki bu tür felaketler başımıza gelmesin?

[email protected]