CHP’nin, HDP söylemine yaklaşmasına taban ne diyor?

İdris Kardaş / İstinye Üni. Ekonomi ve Politika Ar. Merkezi
16.09.2017

Türkiye’nin ana muhalefet partisi olan, Türkiye siyasetinde bu bağlamda her zaman baş köşede konumlanan CHP; neden şiddeti/terörü normal-leştiren ve meşrulaştıran HDP’nin söylemlerine yakınlaşıyor ve bu yakınlaşmadan ya da örtüşmeden ne bekliyor?


CHP’nin, HDP söylemine yaklaşmasına taban  ne diyor?

Bunun ilk nedenini reel politik okuma içerisinde bir siyasi parti refleksi olarak değerlendirebiliriz. Bunu biraz açalım. Türkiye, 16 Nisan’da ger-çekleştirdiği referandum sonucunda yeni bir hükümet sistemine geçti. Halkın önüne artık iki sandık konacak. Biri parlamentoyu belirleyecek, öteki sandık da hükümeti yani cumhurbaşkanını seçecek. Dolayısıyla yürütme direkt halk tarafından seçilecek. Hükümet olabilmek için artık Meclis’te birinci parti olmaya gerek yok. CHP işte bu noktada kendine referandumdan çıkan yüzde 48,5 hayır oylarını hedef olarak belirliyor. Adalet yürüyü-şü, HDP tabanına yanaşacak tüm söylemler bu minvalde anlam kazanıyor. HDP’nin 7 Haziran seçimlerinde ülkenin batısından da oy alarak yüzde 13,1 gibi yüksek bir oy oranına ulaştığı sonucuyla ilerliyor. Ancak bu süre zarfında PKK çatışmaları yeniden başlattı ve 1 Kasım seçimlerinde HDP’nin oyları yüzde 10,8’e geriledi. Birçok araştırma şirketinin dönem dönem yaptığı araştırmalarda HDP’nin olası bir seçimde barajı aşamayacağı öngörülüyor. Açıkçası siyasi okumalarla da bunu görmek çok zor değil. Dolayısıyla önümüzdeki seçimlerde HDP’nin Mecliste olması düşük ihtimal. Bu noktada CHP için iki temel fırsat penceresi açılıyor. Bunlardan ilki; Meclis’te daha fazla sandalye sayısına ulaşmak. HDP ile seçim öncesi ortak adaylar üzerinden ittifak, CHP için de HDP için de kazan kazan stratejisi. Ancak CHP için asıl önemli olan milletvekilliği için yapılabilecek bir ittifakın, aynı gün halkın önüne konulan Cumhurbaşkanı adayında da ittifak anlamına gelmesi. HDP ve CHP’nin son seçimlerde Güneydoğu’daki bazı şehirlerden aldığı oy oranlarına birlikte bakalım. Diyarbakır HDP yüzde 71 iken CHP yüzde 2; Mardin’de HDP yüzde 67 iken CHP 1,7; CHP’nin diğer oy oranları Batman 1,2; Siirt 1,7; Şırnak 1,1. Buralarda tablo CHP için pek parlak değil.

Gelelim CHP’nin asıl amacına, yani yürütmeyi elinde tutacak, ülkeyi yönetecek Cumhurbaşkanlığı seçimleri hedefine. Burada durum ilk günden beri çok açık. Kılıçdaroğlu’nun referandumdan çıkan ‘hayır’ oylarını, CHP bünyesinde yani CHP’nin belirleyici olacağı bir aday üzerinden konsolide etmeye çalıştığını görüyoruz. Burada Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir oyun bile önemli olduğunu not edelim. Yani yüzde 50+1 alan kişi ülkeyi yönetecek.

Dolayısıyla CHP’nin söylem ve eylemlerini HDP ile uyumlulaştırdığı ve HDP seçmeninden oy alabilmek için bir strateji çizdiği ortada. Buraya kadar açıkçası siyaset mekanizması açısından bir sorun yok. Zira serbest seçimler içerisinde siyasi partiler yasası ve seçim yasalarının da el verdiği ölçüde ittifakların yapılmasına kimsenin bir itirazı olamaz. Ancak burada durum biraz farklı. Zira CHP, HDP’nin oylarını almak için her geçen gün HDP’leşiyor. Daha önce Demirtaş ve HDP’li siyasetçilerden duymaya alışkın olduğumuz tüm söylemler bugünlerde bizzat Kılıçdaroğlu ve partinin diğer yetkilileri tarafından dillendiriliyor. Peki bu söylemlerde asıl sorun alanı nedir diye baktığımızda elbette teröre ve PKK’ya desteği görüyoruz. HDP; PKK’nın şiddet ve terör eylemlerini meşrulaştıran, hoş gören, teröristlerin taziyelerini ziyaretlerle olumlayan, açıklamalarıyla destekleyen bir parti. HDP’liler, PKK’nın silahlı bir muhalefet (ne anlama geliyorsa) yaptığı tezini işliyor sürekli. Bunu da açıkça yapıyorlar. Kah sırtlarını YPG’ye, PKK’ya yasladıklarını ilan ediyorlar, kah PKK’nın Türkiye’yi tükürüğüyle boğacağını haykırıyorlar. CHP de benzer bir yola girmiş gibi görünüyor. Dolayısıyla sorun burada başlıyor.

YPG’ye bakış açısını ABD belirliyor

Ancak burada sorulması gereken bir soruyu sorup kısaca cevap arayalım. CHP tabanı bu ittifaka ne diyor? Henüz bu konuda detaylı bir araş-tırma yok. Ancak 7 Haziran seçimlerinde CHP’nin açıkça HDP’ye oy istediği ve bunun karşılık bulduğu, yani bir kısım CHP’linin HDP’ye oy verdi-ğini somut olarak biliyoruz. O günleri tekrar hatırlayacak olursak, bazı ulusal ve uluslararası medya kuruluşları, kimi sanatçılar, iş dünyasından bir kesim HDP’nin barajı aşması gerektiğinden yola çıkarak bu ittifaka onay verdi. Bu rakamlar çok büyük değil elbette. Ama burada esas soru şu olma-lı; 7 Haziran’da HDP’ye giden CHP oyundan ziyade, bu ittifaka karşı çıkarak, CHP’ye oy vermeyen seçmenlerin ne kadar ağırlıkta olduğu? Terör örgütlerinin söylemlerinin taşıyıcılığını yapan CHP yönetimi, bu hamleyi yaparken anti AK Particiliğin PKK düşmanlığından daha büyük bir duygu iklimi yaratacağı yanılgısına kapılıyor olabilir. Elbette bunun sonucunu, CHP tabanının, CHP’nin terör örgütleriyle kol kola yürüme stratejisine nasıl yaklaşacağını ilk seçimde göreceğiz.

Gelelim daha zorlu ve çetrefilli bir alana. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ekim 2015’te bir televizyon kanalında Hande Fırat’ın “PYD terör örgütü müdür değil midir? Çok net bir cevap istiyor izleyicilerimiz” sorusuna Kılıçdaroğlu’nun verdiği; “Terörün uluslararası bir tanımı vardır. Eğer PYD bu tanımın içerisine giriyorsa terör örgütü deriz” cevabı ile başlayalım. Zira burada bir seçim ittifakı ya da siyasi ittifaktan daha farklı bir zemini de tartışmamız gerektiği çıkıyor ortaya. Terörün üzerinde uzlaşılmış uluslararası bir tanımının olmadığını ve özellikle ABD’nin YPG’yi terör örgütü olarak görmediğini Kılıçdaroğlu çok iyi biliyor elbette. Dolayısıyla YPG’ye bakış açısını ABD’nin belirlediği bir CHP lideri var karşımızda. Ancak CHP’nin silahlı sol örgütlerine bakışı kimse için pek sır değil. Bu sol örgütlerden CHP milletvekillerinin sık sık cenazelerine katıldığı DHKP/C de tıpkı PKK gibi ABD Dışişleri Bakanlığı Terör Örgütleri listesinde baş sıralarda. CHP ile DHKP/C’nin ilişkisi, HDP’nin PKK ile olan ilişkisine oranla daha az konuştuğumuz bir konu. CHP’nin son yıllarda daha açık bir şekilde bu örgütü meşrulaştırdığı, şehit savcı Selim Kiraz olayından Gezi’ye kadar birçok farklı olayda, örgütü bir direniş hareketi olarak konumlandırdığı ortada. Ancak tablo sadece bununla sınırlı değil. Çerçeve çok daha geniş. CHP’nin son zamanlardaki PKK/YPG konusundaki duruşu, tüm bölgenin Müslüman demokrat kimliğine karşı, küresel vesayet odaklarının PKK, YPG ve diğer uluslararası sol örgütleri meşrulaştırmasının bir parçası olması ile ilintili ayrıca. Öncelikle PKK’daki büyük ittifaka bakalım. PKK, Mart 2016 yılında Türkiye’deki silahlı sol örgütler ile birlikte “Halkların Birleşik Devrim Hareketi” adında bir yapı kurdu. Yapının içindeki örgütler; PKK, MLKP, TKP/ML, THKP-C/MLSPB, MKP, TKEP-LENİNİST, TİKB, DKP, Devrimci Karargâh, Proleter Devrimciler Koordinasyonu. Bu örgütlerin tamamı Suriye’de YPG bünyesinde silahlı eğitim alıyorlar.

Şimdi de YPG’deki büyük ittifaka bakalım. United Freedom Forces (İspanya), Reconstrucción Comunista (İspanya), Revolutionary Unionfor In-ternationalist Solidarity (Yunanistan), BobCrow Brigade (İngiltere), Henri Krasucki Brigade (İngiltere), International Revolutionary People’s Guerrilla Forces, The Queer Insurrectionand Liberation Army.

CHP’nin denklemdeki yeri

Listelerden de anlaşılacağı üzere; Suriye’de YPG, Türkiye’de de PKK, Türkiye ve dünyadaki tüm silahlı sol örgütleri bünyesinde topluyor. Bunun anlamı şu; PKK/YPG kendisini destekleyen yapılar tarafından seküler, sol bir örgüt olarak İslamofobinin taşıyıcılığını yapıyor ve bu anlamda adeta dünyada merkezi bir yere konumlanıyor. Küresel vesayet yapılarının Ortadoğu bölgesinde terör örgütleri eliyle yeniden yapılandırma operasyonların-dan biri PKK/YPG iken diğeri de DEAŞ’tır. İki örgüt de aynı amaç için destekleniyor. Müslümanları terörist olarak göstermek, anti demokrat olarak tanımlamak ve bunun sonucunda da sürekli müdahalelere açık hale getirmek, yönetimlere Sisi gibi yönetebilecekleri diktatörleri atamak. Arap dev-rimleri ile başlayan ve demokrasi talebi ile çıkılan yolda Mısır’da yükselen sesi kısanlar, Suriye’de bu sesi boğanlar; demokrasiye inanan ve uygulan-ması yolunda irade gösteren Müslümanların güçlenmesinden korktular. Sol terör örgütleri eliyle bölgenin sosyolojik, kültürel kodlarıyla, dini ve aile yapısıyla oynanmak amacındalar. Laboratuar olarak da YPG’nin kontrol altında tuttuğu Suriye’deki şehirleri kullanıyorlar. Burada tüm sol grupları bünyesinde barındıran PKK/YPG’ye sanıldığından çok daha büyük bir işlev yüklenmiş durumda. Bütün bu denklem içerisinde CHP nerede duruyor?

Türkiye; AK Parti ve özellikle Erdoğan yönetimi ile birlikte demokratik bir sistemin Müslüman dünyasında da inşa edilebileceğini gösteren yega-ne örnek. Erdoğan’ın Kahire konuşmasında olduğu gibi büyük bir tecrübe birikmişti. Bu örnek neredeyse Mısır’da başarıyla uygulanacak ve Mısırlılar bugünkü diktatörlükten çok daha farklı bir yönetimle barış içinde yaşayacaktı. Türkiye’nin yaşadığına benzer zorlukları elbette yaşayacaklardı ancak halk her zaman kendi seçeceği liderlerle yola devam edecekti. Bu da uluslararası güçlerden daha bağımsız liderleri ortaya çıkaracaktı. Müslüman Kardeşler’i yasa dışı olarak ilan edenlerin aynı zamanda PKK/YPG’nin meşru ve legal yapılar olarak tanımalarının tek nedeni, Müslüman-demokrasi ilişkisinin güçlenmesini önlenmek ve böylelikle halkın çıkarlarını gözeten liderler tarafından yönetilmesini saf dışı bırakmak. CHP işte bu noktada maalesef Mısır’da, 15 Temmuz’da, Suriye’de hep söz konusu uluslararası bu stratejinin söylemlerine göre hareket etti. Bu söylemleri meşrulaştırmak için 15 Temmuz’daki direnişi bile itibarsızlaştırmaya çalıştı. Bugün PKK ve YPG’yi muhalif birer örgüt olarak kutsayan bu yapıların Türkiye’deki ayağı maalesef CHP olarak görülüyor. HDP’nin etkisizleştiği bir süreçte bayrağı devralıyor. Batı’nın Türkiye’ye yönelttiği her suçlamada onlardan yana tavır alıyor ve Türkiye’de kendisini Müslüman demokrat olarak tanımlayanların önüne geçecek güç olarak kendini ileri sürüyor. Bu, sadece bir iktidar mücadelesi değil. İslamofobinin küresel ölçekte de kullanılan her argümanını kendi tabanı üzerinde deneyerek bir korku dalgası yaratmaktan çekinmiyor. Bu korkunun sonucunda tabanına şu yapay seçeneği dayatıyor. Gerçeküstü bir algı çalışmasıyla tehlikede olduğu söylenen laiklik mi, yoksa uluslararası güçlerin meşru kabul ettiği ve Türkiye’ye de saldıran terör örgütleriyle birlikte yürümek mi?

@idriskardas