Direnerek dirilmek

Prof. Dr. Mazhar Bağlı / Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Rektörü
14.07.2018

Darbeye, toplumsal hafızada yer etmiş gösterişten uzak olan dini değerlere derin bağlılık ve demokrasiye inanç direndi. Bugün dünyayı kuşatan mevcut bilgi sistemi insanları sadece kendi toplumuna yabancılaştırmıyor aynı zamanda özgün değerlendirme yapma yetisini de yok ediyor.


Direnerek dirilmek

Türkiye, son on yılda çok büyük değişimler yaşadı, yaşamaya devam ediyor. Esasen mobil bir kavim olan Türklerin stabil bir yapıda kalmaya devam etmesi ya da ettirilmesi hayatın olağan akışına uygun değildi. Bakın son 20 yılda, devletin resmi ideolojisi değişti, siyasetin işlevi değişti, toplum ile devlet arasındaki illiyet rabıtası değişti, hükümet sistemi değişti, var olan etnik sorunlara bakış değişti, insanların özgüveni değişti, kalkınma coşkusu değişti, dış politikaya bakış değişti, Batılılaşma özlemi değişti, laiklik değişti, demokrasi değişti, sosyal adalet değişti. Ayrıca modernleşmeye bağlı olarak da teknik değişti, inançlara karşı tutumlar değişti ve hepsinden de önemlisi üretim biçimi ve araçları değişti. Ancak bizim burada işaret etmek istediğimiz esas değişim, bize özgü olan alanlardakilerdir. Bir başka ifade ile ülkemizin geçirdiği dönüşümlerdir.

Bir başka coğrafyadan, çok uzak diyarlardan Anadolu’ya gelip yerleşen bu kavim her zaman dinamik bir yapıya sahip olmuştur ve onun bu dinamizmini bir imkâna dönüştürmek istediğiniz anda kesinlikle sizin peşinizden ayrılmaz.

Belki de mevcut iktidar partisinin en büyük başarısı da bu dinamizmi yakalamaktır. Zira Başkan Recep Tayyip Erdoğan da siyasete atıldığı 1990’lardan bu yana hep toplumun bahse konu olan bu aktif bir aktör olma umuduna vurgu yapmış ve toplumun kahir ekseriyetini de bu söylem üzerinden ürettiği politikalarla peşinden sürüklemeyi ustalıkla başarmıştır.

Neden direndiler?

Tabii ki yaşanan değişimlere ilişkin olumlu ya da olumsuz değerlendirmeler yapılabilir. Hangi değişimin zamanın ruhuna uygun olduğu ya da olmadığı da tartışılabilir. Hangisinin ifsat edici, hangisinin onarıcı olduğu da konuşulabilir. Ama tarihinde onlarca darbe yaşamış ve her darbenin de bedelini çok ağır ödediği halde hiç direnmeye teşebbüs etmemiş bir sosyolojinin, hiç olmayacak bir cesaret ve inançla 15 Temmuz’da tarihin akışını değiştiren bir direniş sergilediğine dair soruya da bir cevap bulmak gerekir.

Daha doğrusu her on yılda bir tankların ezdiği bu millet, hep acısını içine akıttı. Sessiz kalmayı tercih etti. Ancak sandıkta hesabını sorduğu darbelere karşı bu kez niçin farklı davrandı? Milletimiz 15 Temmuz’da hangi saikle tankların önüne yattı? Tankları durdurmayı nasıl başardı? Niçin korkup köşesine çekilmedi? Tekbirlerle ve salalarla sabaha kadar ülke insanı niçin bu kez uyumadı ve bu darbeye direndi?

Bana göre bu soruların tamamının cevabını içeren iki temel konu vardır: Birincisi Anadolu Erenlerinin ruhumuza üflediği ve yıllardır üzeri küllenmiş olan bazı İslami değerlerin, bütün umutsuz yorumlara ve görüntülere rağmen halen yeniden kor haline gelmiş olmasıdır. Modernleşmenin dönüştürücü etkisiyle insanların giderek din-iman işlerinden koptuğu ve dünyevileştiğine dair var olan ve kimi somut verilere de dayandırılarak dile getirilen iddialara rağmen mütedeyyin bir damarın hep var olduğunu o gece fark ettik belki de.

Keza hatırlanırsa sosyolog bir meslektaşımız da daha önce iddia ettiği “Toplum giderek dünyevileşiyor, imanı zayıflıyor” ana fikrini içeren bir doktora tezi yazmış ve milletin “şehadet” eksenli darbeye karşı olan direncine şahit olunca da halkın kendisini açığa düşürdüğünü söyleyip ironik bir şekilde tüm toplumdan özür dilemişti.

İnsanlar, bundan yüzyıllar önce var olduğunu düşündüğümüz bir duygu ile, şehadet şerbetini içme heyecanı ile, düğüne gider gibi ölüme koştu ve darbeyi durdurdu. O kadim inanç damarının verdiği cesaretle bunu yaptılar. Sahip olduğumuz değerlerin bizim var olma garantörlerimiz olduğunu fark ettik.

Diğer konu ise şudur: Toplum AK Parti iktidarı ile birlikte siyaset üzerinden ülkede söz sahibi olmaya başladığını fark edip bunun konforunu yaşamaya başladı. Tabii ki daha önce de demokratik seçimler oluyordu ve elbette siyasi iktidarı da seçimler belirliyordu ancak işleyiş ve genel düzenleme görüntüden farklı idi. İktidar olup muktedir olamama ifadesi ile özetlenen bir oligarşi vardı.

Demokrasi tarihinde siyaset, ilk kez sorun çözme kabiliyeti elde etti. Toplumsal sorunların çözüm mercii olarak işaret edilen hastalıklı demokrasiden kurtulmanın rahatını her bir kişi bizzat hayatında fark etti.

Ez cümle darbeye, toplumsal hafızada yer etmiş gösterişten uzak olan dini değerlere derin bağlılık ve demokrasiye inanç direndi. Peki bu iki alanı bizler, yani akademi dünyası nasıl göz ardı etmişti? Bu son derece uzun bir tartışma ancak şunu söylemek gerekir ki bugün dünyayı kuşatan mevcut bilgi sistemi insanları sadece kendi toplumuna yabancılaştırmıyor aynı zamanda özgün değerlendirme yapma yetisini de yok ediyor.

Sorun çözme kabiliyeti

Bizim siyasi tarihimiz aynı zamanda bir darbeler ve cuntalar tarihidir de denilebilir. Zira siyasetin güçlendiği her dönemde son derece pervasız bir güçle ezildiğine şahit olduk.

İnsanlar darbelerden çok çekti ama yine de darbelere karşı hep sessizce ağlamayı, acılarını içine akıtmayı tercih etti. İlk kez milletimiz bir darbeye direndi. Bu tam anlamıyla uyuyan devin uyanmasıydı. Kuşkusuz 15 Temmuz darbesi sadece bir darbe değildi. Aynı zamanda bir işgal girişimiydi.

Darbeye kalkışan terör örgütünün hangi ihanetleri yapabileceğinin farkında olan insanlar akın akın sokaklara çıktı ve direndi.

Darbeyi kanıyla durduran kutlu şehitlerin olduğu yerde insanın gözlemlerini anlatması biliyorum çok sığ kalacaktır ama ben o gece insanların cezbeye kapılmışçasına sokaklara akın ettiğini gördüm. Göğsünü mermilere siper etmek cesaret ile ilgili bir konu değildir. Vatanını kurtarmanın verdiği özgüvenle pek çok köklü değişimi başlatıp milli iradeyi kurucu bir felsefeye dönüştürdüler.

“Allahu Ekber, Kebiren, Kadiren” sedaları ile bir milletin yeniden uyanışına hep birlikte şahitlik ettik ve bu günü artık hep bir kırmızı gül gibi hatırlayacağız.

15 Temmuz dirilişin ve direnişin adıdır.

O geceyi Arif Ay üstadımı zaten daha önce özetlemişti:

…..

Bir yol buldum öteye geçerek gözlerinden

İşte yeni bir dünya peygamber sözlerinden

Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm

Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm…

@mazharbagli