Politik bir silah olarak enerji kartı

Cengiz Sözübek / Yazar
28.10.2017

Rusya da dâhil olmak üzere birçok Arap ülkesi ve İran, petrol ve gaz gelirleri rehavetiyle ekonomilerini sağlam temellere oturtamadı. Tabii kaynaklara sahip olmayan Türkiye’nin ekonomisini reel ekonomiyle şekillendirmek zorunda kalması tersinden bir şans olarak görülebilir.


Politik bir silah olarak enerji kartı
Suudi Arabistan’ın eski Petrol Bakanlarından birisine atfen söylenen “Taş devri, taş bittiği için bitmedi. Petrol devrinin bitmesi için de petrolün bitmesine gerek yok” tespiti geçerliliğini koruyor. Petrol bitmeden gücünü büyük ölçüde doğal gaza bırakmaya başlarken, doğal gazla birlikte kaya gazı ve alternatif enerji kaynakları için “Yeni bir devir başlıyor” görüşleri ileri sürülebiliyor. Teknolojinin baş döndü-rücü hızı, enerji kaynaklarını çeşitlendirdiği gibi enerjinin küresel ekonomideki yerini de şekillendiriyor. Her ne kadar dünyanın en büyük şirketleri listesinde en önlerde geleneksel olarak yer alan petrol ve doğal gaz şirketlerinin yerini teknoloji şirketleri almaya başlasa da enerji, üretim ve hizmet fonksiyonun en temel girdilerinin başında kalmaya devam ediyor. 
 
Ülkelerin enerji güvenliği ve bununla bağlantılı olarak enerji politikaları, toplam güvenlik denklemlerinin en önemli kısmına tekabül ediyor. Bu durum sadece enerji ithal eden ülkeler için değil, ekonomisi büyük ölçüde enerji ihracatı gelirlerine bağımlı olan ülkeler için de geçerliliğini koruyor. Enerji kaynaklarını ithal eden bir ülkenin tedarikçi çeşitlendirmesi yapması gerektiği gibi, ekonomisi petro-gaz gelirlerine bağlı ülkelerin de uzun vadede reel ekonomiye yönelmeleri gerekiyor. Enerji ihraç eden ülkelerin enerji fiyatlarına bağlı olan kırılgan ekonomileri, uzun vadede en ciddi ulusal güvenlik tehdidi olarak karşılarına çıkabiliyor.
 
Savaş tehdidi ve enerji
 
Kuşkusuz enerji politikalarının hayati öneme sahip olması ülkelerin bu yönde çeşitli hamleler yapmalarına da sebebiyet veriyor. Ener-ji ihraç eden bir ülke kendisine bağımlı olan ülkeye karşı bunu silah olarak kullanabildiği gibi, üst katmanlarda küresel güçler arasında süren mücadelelerde de enerji fiyatları karşı bir hamle olarak öne çıkabiliyor. Petrol ve doğal gaz fiyatları; alternatif bir enerji kaynağı bulunma ihtimaline karşı düşürülebiliyor, petrol satan ülkelere silah satabilmek veya Çin’e ve/ya Avrupa’ya karşı güçlenmesi gereken ve ekonomisi petro-gaz gelirlerine bağlı ülkeler için artırılabiliyor. 
 
Bu durum sadece ülkeler/bloklar arasındaki mücadelede değil. Bu mücadelenin bir parçası daha üst katmanda küresel ekonominin yapıtaşlarını ve sektörlerini de belirleyecek şekilde tezahür edebiliyor. Enerji fiyatlarının toplam maliyetteki oranı, reel ekonominin bü-yüklüğünü ve küreselleşmesini doğrudan etkiliyor. Savaşın ve savaş tehdidinin enerji fiyatlarını artırdığı ve bunun da son tahlilde büyük ölçüde silah ve enerji sektörlerini büyüttüğü ekonomik düzenle, teknolojinin büyüttüğü ve daha az enerji maliyetleriyle daha da büyüye-cek olan reel ekonomik düzen arasındaki tercihin belirlenmesinde önemli bir rol oynuyor. Enerji fiyatlarının küresel arenada bir silah olarak kullanılması ilk kez 1970’lerin başlarında Suudi Arabistan tarafından denenmişti. 1929 Ekonomik Krizi’nden sonra dünyanın yaşadığı en ciddi ekonomik krizlerinden biri o yıllarda yaşanmıştı. Global anlamda da ABD için daha büyük bir eksen değişikliğini tetik-lemiş, Sovyetler ve Çin yerine Ortadoğu’ya odaklanmaya başlamıştı.
 
Kremlin’in stratejisi
 
Enerji kartını politik hedefleri için sistemli bir şekilde kullanan ülke olarak ise Rusya karşımıza çıkıyor. Kremlin için enerji kartını kü-resel satrançta kullanma stratejisi, Aralık 1991’de Sovyetler’in dağılmasına kadar uzatılabilir. Baltık ülkelerinin bağımsızlık taleplerini petrol arzını keserek akamete uğratma hamlesi her ne kadar başarılı olmasa da, Rusya bu politik tercihini 90’larda ve özellikle de 2000’lerde açık bir şekilde sürdürdü. Öyle ki son 15 yılda Rusya’nın enerji güvenliklerini çeşitli ölçeklerde doğrudan hedef aldığı ülkeler Ukrayna, Gürcistan, Türkmenistan, Polonya, Slovakya, Belarus, Moldova ve Türkiye’ye kadar uzandı. Başta Ukrayna olmak üzere bu ülkelerin çoğunun Avrupa’ya giden enerji hatlarının geçiş noktasında olması, Rusya’nın bu silahı Avrupa’nın tamamına karşı kullanması da demekti.
 
Rusya enerji silahını, politik ve kültürel anlamda çok yakın olduğu Belarus’a karşı 2004, 2007 ve 2010’da üç kez kullandı. Ukrayna topraklarında 2014 yılında başlayan ve hâlâ kısmen devam eden savaştan önce de 2006 ve 2009 yıllarında Ukrayna’ya karşı enerji kartını devreye sokmuştu. 2006’da Gürcistan’la savaşa giden süreçte de defalarca Gürcistan’ın enerji güvenliğini tehdit eden hamleler yaptı. Rusya bu anlamda, hem 2006’da Gürcistan’la konvansiyonel savaş öncesinde hem de 2014’te Ukrayna’yla geleneksel araçlar dışında birçok farklı unsurun kullanıldığı hibrid savaş öncesinde, enerji silahını hibrid savaşın önemli bir unsuru olarak sahaya sürdü. Rusya’nın son olarak enerji kartını politik bir silah olarak kısmen kullandığı dönem, Türkiye’nin 2015 Kasım’ında savaş uçağını düşürmesiyle başla-yan krizde oldu. Kremlin tarafından açıklanan Türkiye’ye karşı yapılacak hamlelerin en başında Türkiye’nin enerji güvenliğini tehdit etmek geliyordu. Türkiye ve Rusya arasındaki krizin kısa sürede bitmesinde, 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminde Rusya’nın aldığı pozisyonun kısmî etkisinden ziyade iki ülke arasında son 10-15 yılda kurulan sağlam işbirliği ve ittifakın etkili olduğu söylenebilir. Tarih boyunca tabii rakip olan ve defalarca birbirleriyle yaptıkları savaşlarla kendilerini tüketen iki ülkenin, Soğuk Savaş’ta keskin bir şekilde karşı taraflarda yer almışken, Soğuk Savaş sonrası doğan tarihi ve coğrafi boşluk iki ülkeyi tehlikeli fay hatlarına sürükleyebilecekken yakın bir işbirliğini tercih etmeleri nasıl mümkün olmuştu?
 
Mavi Akım tartışmaları
 
Türkiye ve Rusya arasındaki genel işbirliği ve kısmî güçlü ittifak mutabakatının politik arka planı ve icbar eden sebepler tartışılabilir. Ancak bu politikanın sağlam temellere dayandırılarak sürdürülebilir bir stratejik ortaklığa dönüşmesinin motor gücünün, iki ülke arasın-daki doğal gaz anlaşmaları olduğu söylenebilir. Mavi Akım Projesi tartışmalarının yapıldığı 2000’lerin başlarında dönemin Türkmenistan Devlet Başkanı Saparmurad Niyazov’un “Rusya bizden 42 dolara gaz alıp size 114 dolara satacak” serzenişine rağmen yapılan Türkiye-Rusya enerji anlaşmalarını da politik tercihlerle açıklayabiliriz.
 
Küresel sistemi Soğuk Savaş benzeri bir savaşla Putin’li Rusya üzerinden kurgulayan ABD/İngiltere-Atlantik eksenindeki güçlü bir küresel iradenin, Avrupa-merkez ülkeleriyle olan kadim mücadelelerini Rusya ve bölgesel anlamda Türkiye-Rusya ittifakı üzerinden yapmayı tasarladıkları görülmektedir.
 
Avrupa’nın enerji güvenliğinin büyük ölçüde Rusya’ya ve bölgenin enerji merkezi olmaya doğru hızla gitmesi hasebiyle Türkiye’ye bağımlı olması da bu küresel politikanın bir parçası olarak görülebilir. Amerika için de Avrupa’nın yerine yenilmesi mukadder bir güç olan Rusya’nın bir noktaya kadar öne çıkartılması uzun vadede sorun olmayacak, önümüzdeki dö-nemde Çin’le olacak ekonomik savaşta da kullanılabilecek bir aktör olabilecektir zaten. Bu politikanın devamında Avrupa’ya enerji arzının Doğu Akdeniz enerji rezervleriyle çeşitlendirilmesi de Rusya’nın baskın gücüne karşı Avrupa’nın karşı bir hamlesi olarak okuna-bilir. Doğu Akdeniz’deki enerji rezervleri bu anlamda, Kıbrıs, İsrail, Mısır ve Türkiye gibi kendi aralarında çeşitli sorunları olan ülkeler için potansiyel bir çatışma tehdidi veya Türkiye-Rusya örneğinde olduğu gibi sorunların çözülmesinde olumlu rollere sahip olabilir.
 
Enerji arz ve talebinin politik bir silah olarak ya da güçlü bir ittifakın temeli olarak kullanılması, politik tercihlerle birlikte şekillenen ve nihayetinde o politikayı tahkim eden yönüyle düşündüğümüzde “politikanın başka araçlarla yapılması” olarak görülebilir.
 
Rusya da dâhil olmak üzere birçok Arap ülkesi ve İran, petrol ve gaz gelirleri rehavetiyle ekonomilerini sağlam temellere oturtamadı. Tabii kaynaklara sahip olmayan Türkiye’nin ekonomisini reel ekonomiyle şekillendirmek zorunda kalması tersinden bir şans olarak görü-lebilir. Hazar, Doğu Akdeniz ve Karadeniz hatlarından Avrupa’ya uzanacak enerji koridorlarında ana merkez olma potansiyeli de bu şansı kullanabileceği güçlerden birisi olabilir.
 
@cengiz_sozubek