Kanla kazanılan bağımsızlık: 20 Ocak katliamı

Dr. Ramin Sadıgov / Tarihçi-Yazar
20.01.2018

Rusya Türkleri arasında bağımsızlık mücadelesini ilk kez başlatan Azerbaycan Türkleri olmuştu. Bu mücadelenin diğer Türk topluluklarına da sıçrayabileceği endişesine kapılan Sovyetler, her ne pahasına olursa olsun, mücadeleyi durdurmaya karar vermişti. Fakat ne 1918 Mart Katliamı, ne de 1990 Ocak Katliamı, Azerbaycan Türklerini bağımsızlık sevdasından vazgeçirememiş, her iki katliamın neticesinde Azerbaycan bağımsız devlet olmayı başarmıştır.


Kanla kazanılan bağımsızlık: 20 Ocak katliamı

Tarih, 20. yüzyılda Azerbaycan Türklerini iki kez büyük imtihana çekmiştir. Her iki imtihan oldukça çetin geçmiş, kan ve gözyaşı sel gibi akmış, fakat sonu gurur tablolarıyla süslenmiştir. Nitekim dünya milletleri içinde bağımsız bir millet olarak yaşamak arzusunu göstermiş Azerbaycan Türkleri, gerek 1918’de gerekse de 1991’de verdiği bağımsızlık mücadelelerinden alnının akıyla çıkmayı başarmıştır.

Tarih boyu hür yaşamaya can atan Azerbaycan Türkleri, 20. yüzyılda iki kez bağımsızlık fırsatı yakalamıştır. Bağımsızlığa atılan haklı ve kararlı adımlar, her ikisinde de Sovyet yönetimi tarafından şiddet kullanılarak bastırılmaya, kanla boğulmaya çalışılmıştır. Zira gerek Çarlığın yıkıldığı dönem-de, gerekse de Sovyetlerin dağılmaya yüz tuttuğu yıllarda Azerbaycan Türklerinin başlattığı bağımsızlık mücadelesi, diğer Türk topluluk ve cumhuriyetle-ri için de bir örnek olacaktı. Bu durum haliyle Sovyet yönetimini tedirgin ediyor, büyük endişeye sevk ediyordu. Sovyet yönetimi haksız değildi zira. Çünkü Rusya Türkleri arasında bağımsızlık mücadelesini ilk kez başlatan Azerbaycan Türkleri olmuştu. Bu mücadelenin diğer Türk topluluklarına da sıçrayabileceği endişesine kapılan Sovyetler, her ne pahasına olursa olsun, mücadeleyi durdurmaya, gerekirse şiddet kullanarak boğmaya karar vermişti. Fakat ne 1918 Mart Katliamı, ne de 1990 Ocak Katliamı, Azerbaycan Türklerini bağımsızlık sevdasından vazgeçirememiş, her iki katliamın neticesinde Azerbaycan bağımsız devlet olmayı başarmış ve adını dünya devletleri arasına yazdırabilmiştir.

Dünya, Birinci Cihan Harbi nedeniyle çalkantı içindeyken, Çarlık Rusya’sı zayıflamaya yüz tutmuş, çözülmeye başlamıştı. Rusya’da meydana gelen 1917 Şubat ve Ekim devrimleri sonucu, Rusya siyaseten kendi kabuğuna çekilirken, Güney Kafkasya’nın siyasi atmosferinde büyük bir değişim vuku bulmuş, dönemin Azerbaycan aydınları milleti bağımsızlığa kavuşturmak için bu siyasi atmosfer içinde kendi varlıklarını güçlü bir şekilde hissettirmeye başlamıştır. Nitekim Mehmed Emin Resulzade’nin önderliğindeki Müsavat Partisi, devrimlerin hemen sonrasında Azerbaycan’ın Rusya’dan tamamen koparak kendini yönetmesinin zamanı geldiğini açıklamıştı. Partinin ve özellikle önderinin bu fikirleri kısa zamanda toplum nezdinde olumlu yankı bulmuş, büyük destek toplamıştı. Halkın geniş desteğini arkasına alan dönemin aydınları, hızla bağımsızlık çalışmalarına başlamışlardı.

Katliamlar vazgeçirmedi

Fakat Ekim Devrimi sonrası harekete geçen Sovyet yönetimi, Azerbaycan Türklerinin bu arzularına mâni olmak için kolları sıvamış, Bakü’de kurulan Sovyet yanlısı hükümete Lenin’in en çok güven duyduğu Ermeni asıllı Stepan Şaumyan’ı başkan seçtirerek bağımsızlık taleplerini susturmaya çalışmıştı. Stepan Şaumyan ise başkanlık koltuğuna oturduktan sonra, bağımsızlık talebinde bulunan Azerbaycan Türklerine, “Size Azerbaycan istiklali yerine bir mezarlık bahşedeceğim” diye tehditler savurmuş, böylece 1918 yılının Mart sonlarından başlayarak Bakü, Şamahı, Guba, Lenkeran ve Karabağ’da, birkaç gün içinde binlerce Müslüman Azerbaycan Türkü, Sovyet askerleri ve Ermeni çeteleri tarafından katledilmişti. Ancak bu katliamlar bile Azerbaycan Türklerini bağımsızlık talebinden vazgeçirememiş, aynı yılın 28 Mayıs’ında Rusya Türkleri ve Doğu dünyasında ilk kez Azerbaycan adlı bağımsız bir Cumhuriyet kurulmuştur.

Geçtiğimiz asrın başlarında Müsavat Partisi bağımsızlık talebinde bulunuyordu ve bu talep halktan büyük destek alıyordu. Ancak Şaumyan başkanlı-ğındaki Sovyet yönetimi bu talebi boğmak için birkaç gün içinde binlerce masum insanı katletti. Şaumyan’ın taşkınlığını Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu durdurabildi. Bakü, 15 Eylül 1918’de kurtarıldı ve bağımsız Azerbaycan Cumhuriyetinin başkenti oldu.

20. yüzyılın sonlarına doğru Sovyetler Birliği’nde ekonomik, sosyal ve siyasi sorunlar patlak verdi. Komünist Parti genel sekreteri Mihail Gorbaçov, bu sorunları Perestroyka (yeniden yapılanma) ve Glastnost (şeffaflık) siyasetiyle çözmeye çalıştı. Fakat bu siyaset, birliğin farklı bölgelerinde halkların bağımsızlık talebinde bulunmalarına yol açtı. İlk kıvılcım Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesiyle parladı. Bunu Baltık ülkelerindeki bağımsızlık hare-ketleri takip etti. Nihayet Güney Kafkasya halkları bağımsızlık için yola çıktı. 1980’lerin sonunda Azerbaycan halkı, Ebülfez Elçibey liderliğinde, henüz parti aşamasına gelmemiş Azerbaycan Halk Cephesi çevresine toplanarak bağımsızlık çağrıları yaptı. Hal böyle olunca Sovyet yönetimi Karabağ’da Er-meni kozunu oynayarak Azerbaycan halkını oyalamaya çalıştı. Fakat Sovyetlerin oyalama taktiği, işi tehlikeli mecralara sürükledi. Nitekim 1988’den başlayarak önce Ermenistan’ın farklı bölgelerinde, sonra da Azerbaycan’a bağlı özerk Karabağ’da Azerbaycan Türklerine karşı planlı saldırılar başladı. Sovyet merkezi yönetiminin Ermenilerden yana olması ve Azerbaycan’ı o dönem yönetenlerin de merkezi yönetime söz geçirememesi neticesinde yüz binlerce Azerbaycan Türkü, Ermenistan’dan göçe zorlanarak mülteci durumuna düştü. Akabinde Karabağ’da Müslüman yerleşim birimleri tahrip edildi, onlarca köy de haritadan silindi.

Büyük Kule’deki patlama

Özellikle Ermenistan’dan kovulan Azerbaycan Türklerine karşı yapılan işkenceler, öldürme ve yaralama görüntüleri basın ve medyada yayınlanınca Azerbaycan halkı meydanlara çıkarak mitingler yaptı. 17 Kasım 1988’de Bakü’deki Azatlık meydanını dolduran yüzbinler, Ermenilerin vahşetini kınarken, Sovyet yönetiminden de olayları durdurmasını ve suçluların cezalandırılmasını talep etti. Gorbaçov yönetiminin Ermenilere karşı hiçbir şey yapmamasından cesaret alan Ermeniler, açıktan açığa Azerbaycan Türklerine daha fazla saldırı düzenledi. Dahası merkezi yönetimden aldıkları destekle Azerbaycan’ın bir parçası olan Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması için Sovyet ve Azerbaycan cumhuriyeti yasalarını hiçe sayacak girişimlerde bulundular. Azerbaycan Türkleri ise bu olan bitenle barışmayarak daha fazla itiraz etmeye başladı. Lakin Gorbaçov yönetimi, Ermenileri kollama siyasetinden vaz-geçmeyerek Azerbaycan Türklerini cezalandırma yolunu seçti.

Azerbaycan’daki halk harekâtını, halkın bağımsızlık taleplerini ve Karabağ’daki olaylara Bakü’de düzenlenen itiraz gösterilerini bastırmak isteyen Sovyet yönetimi, 1989 sonlarından itibaren daha sert tedbirler almaya başladı. Azerbaycan Halk Cephesi de buna karşılık olarak 2 Aralık 1989’da Sovyetler Birliği’nden ayrılacağını ve Azerbaycan’ın bağımsızlığı için mücadele edeceğini beyan etti. Bu açıklamaya tahammül edemeyen merkezi yönetim, 12 Ocak 1990 tarihinde, Sovyetler Birliği’nin farklı bölgelerinden getirdiği yaklaşık 50 bin kişilik orduyu, başkent Bakü sınırlarına topladı. 19 Ocak gece saat 12.00’de Mihail Gorbaçov, Bakü’de olağanüstü hal ilan edildiğini duyurdu. Yalnız olağanüstü halin ilanından 5 saat önce bütün Azerbaycan’ı tele-vizyon ve radyo yayınlarıyla temin eden Büyük Kule’de nedeni belirsiz patlamalar oldu. Böylece televizyon ve radyo yayınları kesildi. Halk, olağanüstü hâl ilan edildiğini öğrenemedi. Sovyet birlikleri ise gece saatlerinden itibaren Udar (Darbe) adlı operasyona başladı. Kuzey ve güneyden şehre giren katil tanklar, barikatları yıkarak ilerlerken sağa sola rastgele ateş açarak otobüs, araba, hatta ambulans demeden her yana mermiler yağdırdı. Neticede gece boyunca devam eden operasyonlarda, aralarında çocuklar, kadınlar ve yaşlılar da olmak üzere toplam 137 kişi hayatını kaybetti, 744 kişi ise yaralandı. Öyle bir katliam yapıldı ki, otobüsle evine giden memur, evinin balkonunda çamaşır asan kadın ve yaralılara yardıma giden doktor bile açılan ateşle can verdi, tankların paletleri altında onlarca Bakü sakini hayatını kaybetti. Sovyet tankları tıpkı 1956’da Budapeşte’ye, 1968’de Prag’a girdikleri gibi 20 Ocak 1990’da da Bakü sokaklarına girerek büyük bir katliam gerçekleştirdi. 

Aynı yüzyılda iki kez bağımsız

Ertesi gün Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti Meclisi, olağanüstü toplanarak askerî operasyonu kınadı ve olağanüstü hâlin derhâl kaldırılmasını, aksi hâlde Azerbaycan’ın SSCB’den ayrılacağını ilân etti. Aynı gün Kafkasya Müslümanlarının dinî lideri Allahşükür Paşazade, Mihail Gorbaçov’a bir telgraf göndererek orduyu Bakü’den çekmesini talep etti. Diğer yandan Moskova’da, Azerbaycan’ın eski yöneticilerinden ve Politbüro üyelerinden Haydar Aliyev, bir basın toplantısı düzenleyerek Sovyet ordusunun Azerbaycan’da yaptığı insanlık dışı hareketleri şiddetle kınadığını açıkladı. Dönemin Sovyet basını ise ordunun yaptığı katliamı gizlemeye çalışarak suçu Azerbaycan Halk Cephesi’nin üzerine atmaya çalıştı.

20 Ocak katliamından sonra daha da şiddetlenen mücadele, 18 Ekim 1991’de Azerbaycan parlamentosunun bağımsızlık bildirgesini imzalayarak SSCB’den resmen ayrılmasıyla son buldu. Böylece Azerbaycan, aynı yüzyılda ikinci kez bağımsızlığını kazanmış oldu.

Bağımsızlık kazanıldıktan sonra ülkedeki Sovyet ordusunun Azerbaycan’dan çıkarılması gündeme geldi.  Özellikle 1992 yılının Şubat ayında Rus askerlerinin desteğiyle Ermeni ordusu tarafından Hocalı’da yapılmış katliam, halkta Rus askerine karşı büyük öfke hissinin uyanmasına sebep oldu. Bu olay sonrasında Azerbaycan halkı ve iktidarı, artık ülkede Rus askeri varlığını görmek istemediğini açıkça ifade etti. Bunun üzerine Ebülfez Elçibey iktidarı, Rusya’yla anlaşma imzalayarak 80 binlik Rus askerinin Azerbaycan’dan ayrılmasını sağladı. Böylece geçmiş Sovyet Cumhuriyetleri arasında Rus askerlerini çıkaran ilk ülke Azerbaycan oldu.

[email protected]