Turgut Cansever’in ufkî şehrini TOKİ inşa edebilir

Yunus Emre Tozal / Harita Mühendisi
27.05.2017

Bugün yaşadığımız evler ve ileride yaşamak için bir yandan da ürettiğimiz konutlar, gerçekten de insanoğlunun maddi manevi tüm ihtiyaçlarını karşılıyor mu? İnsanın hikmet dairesi içinde yaşayabileceği, aklından kalbine sürekli bir inşa eylemini sürdürebileceği en güzel ev ve evlerle oluşan sokaklar, mahalleler, beldeler ve ilçeler nasıl inşa edilebilir?


Turgut Cansever’in ufkî şehrini TOKİ inşa edebilir

Muhakkik Mimar Turgut Cansever’in ufkuna anlamak, şehir-insan ilişkisinde mimarinin nerede durduğunu kavramak ana fikrinden yola çıkılarak hazırlanmış bir kitap: Ufki Şehir. Kitap, özellikle 2011 Van Depremi’inden sonra sürekli dillendirilen şehircilik kavramlarından biri ama ne’liğine dair bilginin dolaşımda olmadığı bir kavram setinin mimari araştırması. Osmanlı’dan günümüze şehri şehir yapan unsurlar hakkında bir fikir yürütme adımı; kentsel dönüşüm, çok katlı yapılar, siteler, toplu konutlar, yatay ve dikey mimari gibi çokça konuşulan ama eylemi hakkında pek de somut olmayan kavramları anlama girişimi olarak okunabilir. Bu başlıkla yayınlanan kitap, mimar Turgut Cansever’in şehir hakkındaki düşünce ve projelerinden ilhamla “Ufkî Şehir” olarak belirlenmiştir. Kitabın editörü Halil İbrahim Düzenli’ye göre aslında Cansever’in doğrudan bu tamlama şeklinde bir kullanımı yoktur. Cansever, çerçevesini kendi kurduğu müstakbel şehirler için “yeni şehirler” gibi daha tarafsız bir ibare kullanmaktadır. Diğer taraftan, farklı yerlerde, bu şehirlerin mülkiyetle ilişkili yatay formunu, hukukî bir tabir olan “ufkî kat mülkiyeti” ya da “yatay kat mülkiyeti” düzenine/esasına referans vererek dillendirmektedir. Kitapta tercih edilen başlık Cansever’in bu iki kullanımından mülhemdir. Her ikisini de mündemiç yeni bir kavram üretimidir. Mardin Artuklu Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden Halil İbrahim Düzenli ve çevresindeki hocaların ve öğrencilerin ardından gittiği soru şu: Bugün yaşadığımız evler ve ileride yaşamak için bir yandan da ürettiğimiz konutlar, gerçekten de insanoğlunun maddi manevi tüm ihtiyaçlarını karşılıyor mu? İnsanın hikmet dairesi içinde yaşayabileceği, aklından kalbine sürekli bir inşa eylemini sürdürebileceği en güzel ev ve evlerle oluşan sokaklar, mahalleler, beldeler ve ilçeler nasıl inşa edilebilir?

İhya ve inşa süreci

Turgut Cansever, akademi yıllarından vefatına kadar (1945-2009) yaklaşık 60 yıllık dönemde, çok güçlü bir gelenekten gelmenin bilinciyle Osmanlı şehirlerini incelerken, aynı zamanda bugünün gecekondudan apartmanlaşmaya, apartmanlaşmadan rezidanslaşmaya ilerleyen süreci çok yakından takip ederek hep bir çıkış yolu aradı. Cansever’in önemi, sadece masa başında proje üreten bir mimar değil, pratik hayatın, toplumun ihtiyaçlarına cevap veren aksiyon ve eylemi meydana getirebilmenin endişesini sürekli dinç tutabilmesindeydi. “17 Ağustos 1999 depreminin İstanbul üzerinde oluşturduğu olumsuz, yıkıcı tesirlerinden nasıl kurtulabiliriz?” sorusunun peşine düşüp pilot bir şehir kurma projesi, işte Turgut Cansever’in 2000’li yıllarda ilerleyen yaşına rağmen yaptığı en önemli somut arayışlarından biridir. Nitekim 1999 depremi sonrasında oluşturulan gruplarla “İleriye yönelik olarak ne yapabiliriz?” sorusu çerçevesinde oluşturulan periyodik toplantılar ve sonuçlarına dair raporlar, Cansever’in aynı zamanda bir nevi yeni bir şehir inşa etme sürecini de başlatmaktaydı. İstanbul üzerine yapılan araştırmalarda en riskli bölge Zeytinburnu çıkınca, ilçenin İstanbul yakınlarında daha sağlam bir havzaya taşınması anlamında Başakşehir’in imara ve yeni düzenlemeye açılma sürecini gündeme gelmesi, Turgut Cansever’in mutat toplantılarında analiz edilmiş ve projelendirilmiştir. Her ne kadar Başakşehir’in kurulma niyetindeki saf ve iyi niyet tam olarak gerçekleşmese de, Turgut Cansever krizi fırsata çevirmenin gayretiyle örnek bir şehir kurabilmenin önemini ve ihtiyacını hemen her alandan saha uzmanlarına, akademisyenlere ve iş adamlarına anlatır. Bu ihtiyaç o kadar önemlidir ki, İstanbul’da yaşayanlar olarak “Şehre dair sorumluluğumuz ne olabilir?” sorusunu aslında başta İstanbul’da yaşayan herkesin kendine sorması gereklidir; çünkü ihya ve inşa süreci bir toplumun gelişebilmesinin; varolan medeniyet iddiasını sürdürebilmesindeki en büyük adımıdır.

Cansever, 1999 Marmara Depremi’nin sonucundaki arayış süresince “Ne yapılabilir?” sorusuna, “Sağlamlaştırma” cevabını alır ama bunun hem masraflı olduğunun hem de projenin garantisinin olmadığının bilincindedir.  Bunun üzerine yeni bir lokal oturum alanları kurup en riskli bölgelerin oraya taşınması fikri kabul görür. 2001 yılında yazılan pilot bir şehir uygulama raporu 2002’de basılır. 2002’den vefatına, 2009’a kadar da bir milyonluk şehir kurmada 25 milyonluk yerleşkelerin nasıl yapılacağına dair çalışmalar yapar Cansever Hoca. Kendisini bir nevi ihya ve inşa sürecinin içinde bulur. Cansever’e göre ihya ve inşa sürecinde mimari standartların oluşturulması önceliklidir. Bu standartlar güzel üzerinden yapılmalı ve güzele herkes kolayca ulaşmalıdır. Dolayısıyla şehrin varoşlarının da, orta sınıfının ve üst sınıfının da hep birlikte içinde bulunduğu, mekânsal ayrışmanın yaşanmayacağı, tabir-i caizse fakirin de zenginin de benzer kodlar üzerinden bir yaşam alanında bulunacağı bir tahayyül ön plana çıkar. Böylece tıpkı Osmanlı’daki algı gibi -fetihten sonra alınan şehirlerde başlatılan ihya ve inşa süreçleri gibi- çok dinli, çok kültürlü insanların bir arada güven içinde yaşadığı mülkiyet ve dağılım adaletle sağlanacaktır.

Osmanlı dönemindeki mimarlar, fetihten sonra şehirde tevarüs ve süreklilik üzerine bir inşaya girişir. Kadı ve Subaşı tayininden sonra fethedilen bölgenin, insan, kültür, dini vb. kaynaklarının sayımları yapılır ve tahrir defterlerine kaydedilir. Tevarüs ve sonrasında Osmanlılaştırma süreci başlar. Osmanlı şehirlerine bakıldığında bu yönüyle bir kademeleştirme düzeni vardır. Popülasyon bir yerde toplanmaz, şehre dağıtılır. Bursa üzerinden örneklendirmek istersek, öncelikle Kaleiçi ve Orhangazi yerleşime açılırken, akabinde sürece Hüdavendigar bölgesi dâhil edilir. Böylece merkezin yoğunluğu azaltılır. Kademelendirme Turgut Cansever hocanın da önemsediği bir düzenlemedir. Nitekim tam anlamıyla hayata geçmese de Zeytinburnu yerleşkesini Başakşehir’e taşıma projesinde de, Ankara Balışeyh projesinde de bu açıkça görülür.

Merhametli şehir

Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ), özellikle son yıllarda yaptığı çalışmalarla ve aldığı radikal kararlarla Turgut Cansever’in hedeflerini gerçekleştirme yolunda emin adımlarla ilerliyor. TOKİ Başkanı Mehmet Ergün Turan, TOKİ’nin konut hedefini yükseltirken yatay mimariyi esas aldığını belirtmiş, hiçbir şehirde TOKİ binasının en yüksek bina olmayacağını söylemişti. Temel disiplin olarak yatay mimarinin esas alındığını kaydeden Turan’ın, “Hiçbir vilayette, kasabada, ilçede en yüksek bina TOKİ binası olmayacak” demeci, geleceğin şehirlerini yaşanabilir ve sürdürülebilir kılma yolunda önemli bir nokta. TOKİ’nin temel disiplin olarak yatay mimariyi esas alması ve Çeşme ve Ürgüp projeleri alanında çok önemli prototiplerin çıkarılacağı uygulamalar. TOKİ’nin yakın gelecekte coğrafyaya uygun projelerine rağbeti de artıracaktır. Bu anlamda Çankırı’da kalenin altındaki kentsel dönüşüm projesi de Türkiye’ye örnek olacak bir projedir. Projedeki hedef, hikâyeleriyle Türk edebiyatının müstesna yazarlarından Mustafa Kutlu’nun da en büyük hayalini oluşturuyor. Kutlu, tüm dünyaya örnek olacak, her yıl binlerce şehir plancısı ve mimarın bu uygulamayı görmek için geleceği örnek bir küçük şehir inşa edilmesinin çok önemli olduğunu yazılarında belirtmişti. Yöresel mimari normlar taşıyan eserler üretmeye çalışan TOKİ şehirleri,  her yaştan insanın buluştuğu ve kaynaştığı, birbirlerini anladığı, tanıdığı, yardımlaştığı, varlığından keyif duyduğu, varlığıyla eksikliğini tamamladığı, kendi geçmişini ve geleceğini gördüğü mekânlar olarak geleceğin şehirlerini oluşturacak. TOKİ’nin attığı bu adımlar, merhametli şehirleri oluşturabilmek için hem tarihi ve kültürel mirasın korunması, hem geçmişle ilişkilerimizi kurmak hem de geçmişe ait olandan kendimize bilgece bir dinginlik elde edebilmek için önemli bir imkân ve fırsattır. TOKİ, Türkiye’nin içinde bulunduğu konut krizine ve geleceğin şehirlerinin kurulmasında konum itibariyle bir kilit taşıdır.

Turgut Cansever’in ömrü TOKİ’nin bu adımlarını görmeye yetmedi. Cansever Hoca hem teoride hem pratikte arayışlarında yalnız bir mimar olarak kalsa da, hayatı boyunca hep güzel şehrin esaslarını aradı. Güzeli talebin, toplum tarafından olması gerektiğini düşünen Cansever, hayatı boyunca güzelin içindeki nisbeti ve dengeyi şehirlere nasıl tatbik edeceğini araştırdı. Tıpkı Platon’un “İnsanın en büyük hikmeti şehir kurma hikmetidir” ideali gibi… Umarım Cansever’i takip eden bizler, şehir inşa etmenin hikmetini kavrar ve hem kendimiz hem de gelecek kuşaklar için bu güzel ideali gerçekleştirebiliriz.

[email protected]