15 Temmuz kalkışmasının sebebi Türkiye-Rusya-İsrail ittifakı mı?

Halis Yıldırım / Stratejist
24.09.2016

Türkiye’nin yeni stratejik duruşunu güçlendirmesi ve bu durumdan faydalanabilmesi, hükümetin başlattığı barış atağının yanında liderliğin stratejik öngörüsünü destekleyecek yapısal değişikliklere gitmesi ve önceliği TSK, güvenlik ve dış işlerine vermesi hayati önemdedir.


15 Temmuz kalkışmasının sebebi Türkiye-Rusya-İsrail ittifakı mı?

15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili olarak kendimizi ne kadar zorlarsak zorlayalım yurt içiyle ilgili mantıki bir gerekçe bulmamız mümkün değildir. Bu darbe girişiminin nedeni önceki darbelerde olduğu gibi Türkiye’nin kendisine ABD ve İngiltere tarafından çizilen rolün dışına çıkmasına gösterilen tepkidir. Çizilen rol: Bütün komşularıyla kavgalı ve problemli, bekası için ABD’nin desteğine muhtaç bir Türkiye’dir. Bir önceki hükümet bu zinciri kırmak iddiasıyla yola çıkmasına rağmen maalesef durumu daha da kötü hale getirmiştir. Bunun neticesinde Türkiye, Suriye’de ve genelde Ortadoğu’da denklem dışında kalmıştır. Yeni kurulan hükümet ise çözülmesi mümkün görülmeyen İsrail ve Rusya ile problemleri kısa sürede çözerek ABD’nin stratejisini boşa çıkarabilecek büyük bir hamle yapmıştır. Tarihte ABD darbelerinin hep Rusya ile yakınlaşma sonrasında geldiği ve sırf İskenderun ve Seydişehir Demir-Çelik fabrikalarının Ruslara yaptırılmasının bile muhtıra sebebi olduğu unutulmamalıdır. Stratejide en arzu edilmeyen ittifak en kuvvetli ile yapılandır, çünkü kuvvetsiz olan en kuvvetlinin stratejisine hizmet eder. Birkaç yıl öncesine kadar Türkiye’nin durumu budur, ABD’nin izin verdiği kadar milli politika izlenebilmiştir. Rusya da Türkiye’den güçlüdür ancak Ortadoğu’da güçlü bir müttefiki olmadan uzun vadeli bir strateji uygulayabilmesi mümkün değildir. Rusya’nın, kendi stratejisini uygulayabilmesi için en uygun ülke Türkiye’dir. Türkiye açısından da Rusya tercih edilebilir durumdadır. Bu ittifak ABD için kabul edilebilir değildir ve bu nedenle Rusya-Türkiye yakınlaşmasına ABD öncelikle NATO’yu kullanarak tepki göstermiştir.

İsrail’in de bu ittifakı desteklemesi durumu ABD açısından daha da çekilmez hale getirmiştir. İsrail’in ABD’ye olan ekonomik bağımlılığı ve ABD’nin İsrail politikaları nedeniyle Suudi Arabistan ve diğer İslam ülkeleriyle arasının sürekli gerginliği nedeniyle İsrail’i sorumlu tutması bu ikili arasında problemler yaratmıştır. İsrail tarihinde ilk kez İsrail gazı sayesinde ekonomik olarak daha bağımsız olma şansı yakalamıştır. Bu gazı Batı’ya ulaştırmada tek yol Türkiye’dir ve yakınlaşmasının nedenlerinden bir tanesi budur.

ABD-İran yakınlaşması

İkinci neden ise ABD-İran yakınlaşmasıdır. DAEŞ ve diğer Sünni radikal unsurlara karşı kara gücü kullanmak istemeyen ABD’nin yardımına İran ve Kürt gruplar yetişmiş ve ABD-İran-Kürt ittifakı oluşmuştur. ABD düşünce kuruluşlarında uzun zamandır yapılan ABD’nin düşmanının Şii İslam değil evrenselliği nedeniyle Sünni İslam olduğu, ABD’nin Afganistan’dan, Bosna’ya Afrika’ya Irak’a hatta Suudi Arabistan’a kadar Sünni İslam’la savaştığı düşüncesidir. Buna karşı yeni stratejinin Ortadoğu’da stratejik olarak Türkiye’nin değil İran’ın olması gerektiği öne sürülmüş ve ABD, Irak ve Suriye de İran’la ortak hareket etmeye başlamıştır. Bu ise İran’ın Suriye’ye yerleşmesi yani tehdidin İsrail sınırına taşınması demek olduğunda İsrail için beka sorunu hale gelmiş ve ABD ile aralarında ilk defa ciddi sorunlar oluşturmuştur.

Sonuç olarak Ortadoğu’da bir yanda Rusya-Türkiye-İsrail ittifakı, diğer yanda ABD-İran PKK/PYD ittifakı oluşmuştur. Mavi Marmara krizi nedeniyle İsrail, uçak krizi nedeniyle Rusya ile arası bozulan Türkiye’nin her iki ülkeyle de ilişkilerini düzeltmesi Suriye konusunda elini güçlendirmiştir. Bunun üzerine ABD, Türkiye’nin stratejisinde en önemli iki ayak olan liderlik ve TSK’yı hedef alan 15 Temmuz senaryosunu ortaya koymuştur. Stratejiyi liderlik oluşturur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu güne kadar stratejiyi değiştirecek bir hamle gelmemiştir. Turgut Özal’ın hamleleri güçlü müttefik olan ABD’nin stratejilerini revize etmeyi hedef almış ve aslında başarılı olamamıştır. Çünkü stratejiyi uygulamak için milli güç ve değerlere değil ABD’nin gücüne bağlı kalınmıştır.

Yeni dönemde ise liderlik, ABD’yi teröristleri desteklediği konusunda suçlayacak kadar bağımsız hareket etmeye başlamıştır. Bunun üzerine ABD, liderlik ve onun en önemli enstrümanı olan TSK’yı hedef alan darbe girişiminde bulunmuştur. Bu olaydan liderlik güçlenerek çıkmış, TSK ise, ABD’nin arzu ettiği bir oyuncu olmak yerine Suriye’de Türkiye’nin hedefleri doğrultusunda hareket etmiştir. Bunun doğruluğunu anlamak için son bir haftada Münbiç ve Suriye’nin kuzeyine bakmak yeterlidir. Türkiye’nin yeni stratejik duruşunu güçlendirmesi ve bu durumdan faydalanabilmesi hükümetin başlattığı barış atağının yanında liderliğin stratejik öngörüsünü destekleyecek yapısal değişikliklere gitmesi ve önceliği TSK, güvenlik ve dış işlerine vermesi hayati önemdedir.