Gülen ve Gulâm ya da FETÖ ve Kâdiyânîlik

Dr. Hadiye Ünsal - Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
17.09.2016

FETÖ, 19. yüzyılın sonlarında Mirza Gulâm Ahmed (ö. 1908) tarafından Hindistan’ın Kâdiyân şehrinde kurulan ve Kâdiyânilik diye anılan siyasî ve dinî karakterli bir hareketle de birçok yönüyle benzeşir niteliktedir. Şer kariyerleri mukayese edildiğinde ise Kâdiyâniliğin FETÖ’nün eline su dökemeyeceği rahatlıkla söylenebilir.


Gülen ve Gulâm ya da FETÖ ve Kâdiyânîlik

Fetullahcı Terör Örgütü 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsüne kadar çok farklı isimlerle anılmış, kimi zaman dinî bir cemaat, kimi zaman da eğitim odaklı bir hizmet hareketi olarak tanımlanmıştır. Söz konusu tarihten sonra ise hem devlet hem millet nezdinde “terör örgütü” tanımlaması sübut bulmuştur. Diğer taraftan, Fetullah Gülen adlı terörist başının sözde vaaz türü konuşmalarında ve yazılarında her şeyden çok dinî referanslara başvurması sebebiyle FETÖ’nün dinî düşünce yapısı ve paradigması hakkında da çok çeşitli değerlendirmelerde bulunulmuştur.

Bu konuyla ilgili en isabetli değerlendirmelerden biri, FETÖ’nün farklı dinî hareketler, ekoller, gruplar ve tarikatlara ait unsurların birbiriyle harmanlanıp bağdaştırıldığı senkretik ve melez bir teolojiye sahip olduğudur. Zira gerek dinî referans sistemi gerek örgüt hiyerarşisi itibariyle FETÖ İslam mezhepler tarihinde Haşîşiyye, Fidâviyye ve Melâhide gibi sıfatlarla anılan Nizârî İsmâiliîlik’ten, Hıristiyan gelenekteki Opus Dei ve Cizvitler gibi tarikatlara özgü birçok özelliği kendine uyarlamış bir organizasyondur.

FETÖ, 19. yüzyılın sonlarında Mirza Gulâm Ahmed (ö. 1908) tarafından Hindistan’ın Kâdiyân şehrinde kurulan ve Kâdiyânilik diye anılan siyasî ve dinî karakterli bir hareketle de birçok yönüyle benzeşir niteliktedir. Gulâm Ahmed kurduğu hareketi Hz. Peygamber’in ismine işaret etmek üzere Ahmediyye diye isimlendirmiştir. Bu sebeple hareketin mensupları ile Batılılar Ahmediyye ismini kullanmayı yeğlerken, Sünnî Müslümanlar bu ismin Gulâm Ahmed’e delalet ettiğini ileri sürerek Kâdiyânîyye ismini kullanmayı tercih etmişlerdir.

14. asrın müceddidi (!)

Gulâm Ahmed, Hindistan’da Pencap eyaletinin Gurdâspûr bölgesinde küçük bir kasaba olan Kâdiyân’da 1835, 1839 veya 1840 yılında doğdu. Küçük yaşlardan itibaren Kur’an-ı Kerim, Arapça ve Farsça tedrisatına başlayan Gulâm, mantık ve felsefe derslerinin yanı sıra babasından da hekimlikle ilgili bilgiler öğrendi; ardından babası tarafından 1864’te Siyalkût’a gönderildi. Siyalkût’ta Hıristiyan misyonerlerle kurduğu temas sayesinde Hıristiyanlık hakkında da bilgi sahibi olan Gulâm daha sonra babasının isteği üzerine 1868’de Kâdiyân’a döndü. Memleketine döndükten sonra inzivaya çekilip Kur’an, tefsir, hadis alanında ve diğer dinlerle ilgili çalışmalara başladı. Bu dönemde ilâhî vahye mazhar olduğu iddiasında bulundu.1885’de kendisinin hicrî 14. asrın müceddidi olduğunu da ilan eden Gulâm, 1888’de Allah’ın kendisine taraftarlarından biat almasını ve ayrı bir cemaat oluşturmasını emrettiğini belirtti. Nihayet 1891 yılında mazhar olduğu vahye(!) istinaden Hz. İsa’nın diğer peygamberler gibi tabii bir ölümle öldüğünü, kendisinin Muntazar Mehdi ve Mesih olduğunu iddia etti.

Kâdiyânîlik zaman içerisinde Kâdiyân Ahmedîleri ve Lahor Ahmedîleri olmak üzere iki kola ayrıldı. Hareketin Mirza Beşîrüddin Mahmud Ahmed önderliğindeki Kâdiyân kolu Gulâm Ahmed’in gerçek anlamda nebî olduğu iddiasından hareketle buna inanmayanların kâfir olduğunu ileri sürdü. Mevlana Muhammed Ali’nin önderliğindeki Lahor kolu ise Hz. Peygamber’in son nebî/rasul olduğunu, ondan sonra gerek hakikî gerek mecazî anlamda hiçbir nebînin gelmeyeceğini ifadeyle Gulâm Ahmed’in gerçekte bir müceddit ve mehdi olduğunu savundu.

Geniş mezheplilik

FETÖ elebaşı Gülen de tıpkı Gulâm Ahmed gibi hareket mensuplarınca kültleştirilmiş bir kişiliktir. Buna göre Gülen mutlak hakikati temsil ettiği iddiasıyla modern çağın aydınlatıcısı olduğuna inanılan, olağanüstü güçlere  sahip olduğu savlanan ve hepsinden öte kâinat imamı gibi sıfatlarla ilahi kurtarıcı (mehdi-mesih) olarak algılanan bir şahsiyettir. Gülen Allah’la konuşmak, rüya yoluyla Hz. Peygamber’le istişarede bulunmak gibi hezeyanlarla kendisine ilişkin bütün bu vehimleri pekiştirmekte ve bu sayede hareket mensupları arasında itaat ve sadakat duygusunu perçinlemektedir.

FETÖ ile Kâdiyânilik arasındaki bir diğer benzerlik, her iki hareketin de kelam ve fıkıh alanında sözde Ehl-i Sünnet’e sadakat söylemine sahip olmasıdır. Kâdîyânîk Gulâm Ahmed’le ilgili nübüvvet iddiası, kılıçla cihadın reddedilmesi ve Gulâm’a inanmayanların kâfir sayılması gibi heretik görüşler hariç, Allah, ahiret, kader gibi konularda Ehl-i Sünnet itikadını benimsediği iddiasındadır. Hatta kendi ifadeleriyle Kâdiyânîler Rasûlullah’a gönülden bağlı, İslâmî emirlerin tamamına riayet eden Sünnî Müslümanlardır. Gülen ve FETÖ mensupları da söylem düzeyinde Ehl-i Sünnet anlayışına sadakat iddiasındadır. FETÖ’nün Sızıntı ve Yeni Ümit gibi dinî içerikli dergilerine göz atıldığında, dinî meselelerde geleneksel Ehl-i Sünnet anlayışına bağlılığı esas alan bir yayın politikasına sahip olduğu sonucuna ulaşılır. Buna mukabil dinlerarası diyalog gibi konular söz konusu olduğunda, Ehl-i Sünnet şöyle dursun, Mutezile ve Şia gibi fırkaların itikadi sistemlerinde dahi kabul görmeyecek bir geniş mezheplilikle karşılaşılır. Bu durum, FETÖ’nün sosyal ve siyasal şartların değişmesine bağlı olarak kendini yeniden yapılandırıp yeniden tanımlaması ve yeni fırsatlar oluştukça hiçbir fırsatı kaçırmaması gibi karakteristik bir özelliğe sahip olmasıyla açıklanabilir.

Kâdiyânîlik Hint alt kıtasındaki işgalci İngiliz hükümetine sadakat politikasıyla tanınan bir harekettir. Nitekim Gulâm Ahmed, İngilizlere bağlılığını dile getirip adalet ve iyilik yıldızı olarak gördüğü kraliçenin duacısı olduğunu açıklayan iki eser telif etmiştir. Buna benzer şekilde Gülen de 1998 yılında Papa II. Jean Paul’e sunduğu mektupta, “Papa VI. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz.” demiş, ayrıca 1990’lı yıllarda Nevval Sevindi’ye verdiği bir röportajda Amerika Birleşik Devletleri hakkında şunları söylemiştir: “Eğer gönüllü kuruluşlar küresel birleşimi sağlamak maksadıyla dünyanın değişik yerlerinde okul açıyorlarsa, bu kuruluşların ABD ile çatışma içinde olması halinde bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmayacaktır. ABD hala dünya liderliğini elinde tutan ülkedir.”

Kâdiyânîlik ile FETÖ arasındaki bir diğer önemli benzerlik cihad anlayışında kendini gösterir. Kâdiyâniliğe göre Gulâm Ahmed hem Hz. Muhammed’in hem İsa’nın ruhunu taşıdığı için barışçıdır: Cihadını kılıçla değil tebliğle yaparak İslam’ı yayacaktır. Gülen de 1998 yılında Aksiyon dergisine verdiği bir mülakatta cihadı, “Kâmil insan düzeyine ulaşma çabası” ve “Nefsânî duyguların disiplin altına alınması” şeklinde tanımlamış, Prophet Mohammad as Commander (Komutan Olarak Hz. Muhammed) adlı eserinde ise “Küçük cihaddan büyük cihada (nefisle cihada) dönüyoruz” şeklinde hadis diye nakledilen ve fakat gerçekte tâbî sözü olan meşhur rivayete de atıfta bulunarak İslâmî hedeflerin ancak İslâmî vasıtalar ve yollarla gerçekleştirileceğini savunmuştur. İşbu yumuşak bakış ve anlayış doğrultusunda ABD’deki 11 Eylül saldırısını derhal kınamış; buna mukabil 15 Temmuz 2016 gecesi gözünü kırpmadan kendi devletine ve milletine darbe teşebbüsünde bulunmuştur. Tıpkı FETÖ gibi Kâdiyânîler de İngilizlerin Hindistan’da binlerce Müslümanın kanına girmesine seyirci kalmış, hatta belki de ellerini ovuşturmuşlardır.

Küresel ölçekli faaliyetler

FETÖ ile Kâdiyânilik arasındaki dikkat çekici benzerliklerden biri de, küresel ölçekli faaliyetler ve yayılmacı politikalarda kendini gösterir. Kâdiyân Ahmedîleri’nin internet üzerindeki yayın organına göre bu hareketin şimdiye kadar yerleştikleri ve merkez kurdukları ülkelerin sayısı 207, dünyadaki merkezlerinin sayısı 1869, şimdiye kadar değişik dillerde yayınladıkları Kur’an-ı Kerîm meallerinin sayısı 69, “Humanity First” adlı acil yardım kuruluşunun resmi olarak kaydedildiği ülkelerin sayısı 23, bütün dünyada insanlığa hizmet amacıyla kurulmuş olan hastanelerinin sayısı 12 ülkede 36; dispanserlerin sayısı 55 ülkede 650; sadece Afrika’da harekete ait matbaalarının bulunduğu ülkelerin sayısı 8; yuva, ilkokul, ortaokul ve liselerini kurdukları ülkelerin sayısı 11 okulların sayısı 505, inşa ettirdikleri cami sayısı 15 binin üzerindedir. Sadece 2006 yılında inşa ettirdikleri cami sayısı 169’dur. Bütün bunların yanında Maneviyat (Müslüman Ahmediye Cemaati Türkçe Dergisi) adlı Türkçe bir dergi de çıkaran hareketin Muslim Television Ahmadiyya International adlı uluslararası TV kanalı da bulunmakta ve kanalın programları muhtelif dillerde izlenebilmektedir.

Bilindiği üzere FETÖ de yurt, dershane, üniversite, süreli yayın, sivil toplum kuruluşları, gazete, televizyon ve finans kuruluşları gibi çok çeşitli faaliyet alanlarıyla 170 ülkeye sızmış bir örgüttür. Gülen’in 1999’da Türkiye’den ayrılıp Amerika’ya yerleşmesi ve hareketin tüm faaliyetlerini buradan sevk ve idare etmesi ile Kâdiyânîliğin de kendi faaliyetlerini daha ziyade Avrupa ve Amerika üzerinden yönetmeleri de iki hareket arasındaki bir diğer müşterek özelliktir.

Bütün bu benzerliklere rağmen devlet kurumlarına sızmak, sınav sorusu çalmak, terör örgütleriyle işbirliği yapmak ve darbe girişiminde bulunmak gibi cürümleri dikkate alındığında FETÖ’nün Kâdiyânîliğe nispetle çok daha tehlikeli bir hareket ve örgüt olduğu, dahası şer kariyerleri mukayese edildiğinde Kâdiyâniliğin FETÖ’nün eline su dökemeyeceği rahatlıkla söylenebilir.

[email protected]