Latin Amerika başkanlık sistemleri

Haluk Alkan / İstanbul Üni. Öğr. Ü., Stratejik Düşünce Enstitüsü
13.02.2016

Latin Amerika ülkeleriyle ilgili olarak başkanlık sistemlerinin doğurabileceği sorunlara ilişkin literatürde güçlü bir vurgu bulunmaktadır. Bu ülkelerin deneyimleri ile ilgili olarak yapılan yorumlar, başkan ile yasama arasındaki yetki çatışmalarının doğurduğu sistem kilitlenmeleri, başkanın sistem içindeki diğer kurumlara karşı otoriterleşmesi ve yetki çatışmasının doğurduğu kilitlenmelerin bu ülkelerde uzun süreli askeri rejimlerle sonuçlanan darbelere neden olması üzerinde yoğunlaşmaktadır.


Latin Amerika başkanlık sistemleri

Bu literatürün oldukça tartışılır olduğu, özellikle 90’lı yıllarda bu ülkelerde yaşanan değişim dikkate alındığında açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Latin Amerika ülkelerinde askeri rejimlerin ortaya çıkmasında Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu dünyasında yaşanan bölgesel güç mücadelesinin belirleyici rolü bulunmaktadır. Oluşturulan literatür, bir anlamda bu ülkelerde darbeler yolu ile ülke siyasetine dışarıdan yapılan müdahalelerin ve vesayetçi rejimlerin arka planını perdelemektedir. Bölge ülkelerinden Arjantin’de 1930 yılından başlayarak 1983 yılına kadar beş ayrı askeri rejim dönemi yaşanmıştır. Bu rejimlerin ortalama süresi altı yılı bulmaktadır. Bolivya’da 1928 yılından 1982 yılının sonuna kadar dokuz askeri darbe yapıldı ve askerler ortalama sekiz yıl süre ile yönetimde kaldılar. Brezilya’da 1985’in sonuna kadar üç askeri darbe dönemi yaşandı. Bu ülkede 1964-1985 yılları arasında kesintisiz askeri rejim işbaşındaydı. Şili’de 1924 yılından başlayarak 1990 yılına kadar üç askeri darbe dönemi yaşanmıştır. Bu rejimlerden sonuncusu 1973-1990 yılları arasında 17 yıl süre ile ülkeyi yönetmiştir. Peru’da 1938 yılından itibaren 1980 yılına kadar dokuz askeri darbe yapılmış, bunlardan sonuncusu 12 yıl süre ile yönetimde kalmıştır. Bir başka bölge ülkesi Paraguay 1954-1993 yılları arasında askeri rejim tarafından yönetilmiştir. Bu örnekler Latin Amerika ülkelerinde siyasal sistemlerin istikrarı konusunda yeterince aydınlatıcıdır.

Latin Amerika ülkelerinin bir çoğu demokratik konsolidasyon sürecinde anayasal kurumlarını yeniden inşa eden ülkelerdir ve bu deneyim dikkat çekici bir değişime işaret etmektedir. Latin Amerika deneyimini ele alırken bu ülkelerin demokratikleşme süreci içerisinde bulundukları ve hakim literatürün yanıltıcı olabileceği gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Değişimin yönü

Latin Amerika ülkelerinde son yıllarda gerçekleştirilen reformların önemi birkaç noktada özetlenebilir. Bunlardan ilki, başkanın tek başına kullanacağı yetkilere parlamentonun ortak edilmesidir. Bu çerçevede,  Latin Amerika ülkelerinin bazılarında, parlamentoya karşı siyasal açıdan sorumlu bir bakanlar kurulu, hatta bu isimle anılmasa da başbakana benzer bir statünün oluşturularak, karşı-imza kuralı çerçevesinde başkanın yetkilerine ortak edildiği görülmektedir. Örneğin Peru’da başkan, ülke siyasetini belirlemekle birlikte, bakanlar kuruluna bir başkan atamak zorundadır. Hükümetin oluşturulması aşamasında bakanlar kurulu başkanı, başkana öneri getirebilmekte ve bir bakanının görevden alınmasını başkandan isteyebilmektedir. Millet meclisi, bakanlar kurulu başkanına gensoru verebilir ve görevden alabilir. Meclis bu yetkisini diğer bakanlar için de kullanabilir. Arjantin’de benzer bir konuma sahip kabine başkanı görev yapmaktadır. Kabine başkanı da meclise karşı sorumludur...

Cumhurbaşkanının kararları, kabine başkanı ve ilgili bakan tarafından imzalanarak yürürlük kazanmaktadır. Yine, başkanın olağanüstü durum ilanı ve bu dönemde çıkartacağı kararnamelerin kabine başkanı tarafından imzalanması zorunludur. Şili’de de kabine başkanı ve bakanlar gensoruya konu olabilmektedir. Bu örnekler çoğaltılabilir. Ancak yaşanan değişimin bu ülkelerin başkanlık sisteminden vazgeçmeden, bu sistemin felsefesine uygun olarak yasama ile yürütme arasında denge-fren mekanizmalarını hayata geçiren mekanizmalar üretmelerine işaret ettiği söylenebilir. Yürütmeye politika oluşturma ve hayata geçirme önceliği tanınırken, yasamaya politikalar konusunda yürütmeye bir tür mesaj gönderme kanalı, istikrar korunarak oluşturulmaya çalışılmıştır.

İstişari nitelikte öneriler

İkinci boyut sistem içinde bazı aracı kurumlara yer verilmesidir. Örneğin, Brezilya Anayasası’nın 89. maddesinde Cumhuriyet Konseyi adı altında başkan yardımcısı, kongre başkanları, iktidar ve ana muhalefet partilerinin başkanları, adalet bakanı ve altı ülke vatandaşından oluşan bir üst organ oluşturulmuştur. Konsey, federal konular, savunma, demokratik kurumların istikrarı gibi konularda başkana istişari nitelikte öneriler getirmektedir. Konsey aracılığıyla,         kongre, hükümet ve siyasal partilerle başkan arasında anayasal bir müzakere zemini oluşturulmuştur. Başkanlık kararnamelerinin alanının anayasal olarak belirlenmesi (Örneğin Arjantin Anayasası’na göre başkan bu yetkisini siyasal partiler, seçimler, vergiler ve ceza hukuku alanında kullanamaz), bütçe konusunda ortaya çıkacak anlaşmazlıkların bir kilitlenmeye yol açmaması için geliştirilen mekanizmalar bu açıdan verilebilecek diğer örneklerdir.

Eş zamanlı seçim

ABD uygulamasının aksine Latin Amerika ülkelerinde yasama ve yürütme seçimlerinin eş zamanlı yapılması eğiliminin öne çıktığı görülmektedir. Brezilya ve Şili’de başkanlık seçimleri ile temsilciler meclisi seçimleri eş zamanlı yapılmaktadır. Buna karşılık sekiz yıl süre ile görev yapan senatonun üyelerinin yarısı dört yılda bir yenilenmektedir. Bolivya’da başkanlık ve iki kamaralı yasama seçimlerinin tamamı eş zamanlı yapılmaktadır. Seçim zamanlaması dikkatle incelendiğinde seçmen eğiliminde çok büyük değişim olmadıkça yürütme ve yasamanın uyumunun esas alındığı söylenebilir. Bu şekilde kilitlenme sorununun önüne geçmeye ve yasamanın denetim gücü arasında bir denge kurulmaya çalışılmaktadır.

Latin Amerika ülkelerinde yürütmenin yasama faaliyetlerine katılımı, formel açıdan ABD’de olduğu gibi katı bir biçimde kısıtlanmamıştır. ABD’de formel katılığa rağmen, zaten uygulamada yürütme, yasama faaliyetlerine dolaylı yollardan ve etkili bir biçimde katılabilmektedir.  Arjantin’de genel olarak yürütmeye kongreye yasa tasarısı sunma yetkisi tanınmıştır. Peru’da başkanın, kongreye yasa tasarısı sunma yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu tasarı metinlerinin bakanlar kurulu başkanınca imzalanması gerekmektedir. Brezilya’da da başkan, kongreye anayasa değişikliği ve yasa tasarısı sunma yetkisine sahiptir.

Otoriterleşme tartışması

Bu örnekler Latin Amerika ülkelerinin başkanlık sistemini kendi deneyimleri ışığında yeniden yapılandırmaya yöneldiklerini göstermektedir. Üstelik ABD başkanlık sistemi için demokratik işleyişi kolaylaştırdığı belirtilen bazı dinamiklerden farklı özellikler taşımalarına rağmen bu ülkeler-nispi temsile dayalı seçim sistemi, çok partili yasama bileşimleri, disiplinli partiler gibi-demokratik süreci işletilebilmektedirler. Yine bu ülkelerin bir çoğu konsolidasyon sürecinde askerlerin tekrar sisteme müdahale etme girişimleri ve yasama ile yürütme arasında yetki alanları konusunda yaşanan çatışmaların üstesinden başarı ile gelmiş ve sistemlerini demokratik bir model altında işletebilme noktasında önemli adımlar atmışlardır. 2014 yılı Freedom House indeksinde Arjantin, Brezilya, Dominik Cumhuriyeti, El Salvador, Panama, Peru’nun 2 puan ile Şili ve Uruguay’ın 1 puan ile üst sıralarda (1 en iyi - 7 en kötü) yer almaları Latin Amerika başkanlık sistemleri ile otoriterleşme arasında doğrudan bir ilişki kurmanın ne kadar tartışılır olduğunu göstermektedir.

Bununla birlikte Latin Amerika ülkeleri siyasal kurumları üzerinde yapılacak bir analizin, sistemsel faktörleri dikkate alması zorunluluğunun altının çizilmesi gerekmektedir. Bu ülkeler kendilerine özgü sosyoekonomik, kültürel ve tarihsel dinamiklere sahiptir. Sömürgeciler ve yerli topluluklar arasında yaşanan tarihsel çatışmaların güncel siyasete yansımaları, askeri açıdan önemini yitirse de ekonomik açıdan dış nüfuzun bu ülkelerin siyasetinde etkisinin devam etmesi, büyük toprak sahiplerinin yerel ve ulusal siyasetteki belirleyici konumu, devletçi politikalar ile liberal eğilimlerin bu tarihsel çatışma ve kırılma noktaları ile çakışması, bu ülkelerde siyasal kurumların işleyişine derinden etki etmektedir. Dolayısıyla Latin Amerika ülkelerinde sistemsel faktörlerin ülkelerin siyasetlerine olan etkileri ile kurumsal demokratikleşme arayışlarını birbirlerinden ayırmak Türkiye’de sistem tartışmalarının sağlıklı bir zeminde ilerleyebilmesi için gözden kaçırılmaması gereken diğer bir durumdur.

[email protected]