Putin’in Suriye’ye müdahalesi ve Amerikan politikasının geleceği

Kadir Üstün / SETA Washington Direktörü
10.10.2015

Obama’nın Rusya’yla jeopolitik bir çekişmeden ve Suriye’den uzak durması göz önünde bulundurulduğunda, Amerika’nın hem NATO’nun caydırıcılığını artıracak adımlar atması hem de kapsamlı bir Suriye ve Ortadoğu politikası geliştirmesi için bir sonraki başkanı beklemek gerekecek. Bu süreçte Rusya’nın edindiği kazanımlar yanına kar kalacak.


Putin’in Suriye’ye müdahalesi ve Amerikan politikasının geleceği

Rusya’nın Suriye’ye müdahalesinin Akdeniz ve Ortadoğu’daki stratejik varlığını pekiştirmeyi ve genişletmeyi amaçlayan bir hamle olduğu açık. Rusya Arap baharının başından beri otokratik rejimlere başkaldırılara mesafeli durmayı tercih etmişti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde verdiği oyla Libya’da Batı’nın müdahalesine giden yolu açan Rusya, umduğu gibi petrol fiyatlarının artmasıyla görece kazanımlar sağlamıştı. Batı’nın Libya’da muhtemelen bir bataklığa saplanacağını hesaplayan Rusya, bu hesabı tutmayınca Libya müdahalesinin hukuksuz olduğunu söyleyerek geriye dönük olarak eleştirmeye başladı. Amerika’nın Güvenlik Konseyi kararını rejim değişikliği için manipüle ettiğini iddia eden Rusya’nın bundan sonra Batı yanlısı rejim değişikliğine rıza göstermeyen ve otokratik rejimlerin yanında duran tavrının netleştiğini gördük. Bu anlamda Rusya Arap Baharı süreciyle başlayan ayaklanmalarda karşı-devrimin tarafında yer alarak eski rejimlerin destekçisi oldu. Rusya en son Suriye’ye yaptığı müdahaleyle bir yandan bölgesel stratejik hedefleri için zemin kazanırken bir yandan da rejim değişikliği dalgasını kırarak otokratik rejimlerin bekasını sağlamayı hedefliyor.

Arap Baharı Suriye’ye geldiğinde, Putin Suriye’yi Batı’ya yar etmemeye karar vermişti. Aynı zamanda başından beri Suriye konusunda ABD’yle pazarlığa açık kapı bırakan Rusya, başkan Obama’nın Suriye için ciddi bir pazarlığa yanaşmaması sonucu Suriye’de çözümü imkansız kılan adımlar attı. Bu şekilde Rusya hem Esad rejiminin devamını sağladı hem de Ortadoğu’da bensiz oyun oynayamazsınız mesajını vermeye devam etti. BM Güvenlik Konseyi’nden Esad rejimi aleyhine herhangi bir karar çıkmasını engelleyen Rusya, Amerika’nın ciddileştiği dönemlerde esneklik göstererek Batı’nın ortak bir tavır almasını zorlaştırdı. Örneğin, Obama’nın Esad rejimini kimyasal silah kullandığı için cezalandırma kararı alması sonrasında Putin Esad rejimini kimyasal silahlardan vazgeçen anlaşmaya zorladı. Bu şekilde zaten Suriye’ye girmek istemeyen Obama’ya bir can simidi atarak Esad’ı kimyasal anlaşmanın tarafı olarak meşrulaştırdı. Zira anlaşmanın başarıyla uygulanabilmesi için en az bir sene rejimin yerinde kalması gerekiyordu.

Suriye ve çıkar hesapları

Obama yönetimi Suriye’de hayati bir Amerikan çıkarı görmediği ve Irak ve Afganistan işgalleri sonrası yeni bir Ortadoğu savaşına girmekten kaçındığı için Suriye’den uzak durdu. Suriye’yi herhangi bir iç savaş olarak görüp sadece IŞİD’le mücadeleyi önceleyen Obama’yla Suriye’yi jeopolitik bir mücadelenin zemini olarak gören Putin arasında bir anlaşma zemini oluşmadı. ABD Başkanı Obama’nın Rusya’yla adeta dalga geçen açıklamalarının temelinde Suriye’yi Rusya’yla jeopolitik bir mücadelenin sahası olarak görmek istememesi yatıyor. Rusya’nın Ukrayna müdahalesi sonrası ekonomik kayıplarına vurgu yapan Obama, Rusya’nın Ortadoğu’daki stratejik kazanımlarının da Sünni güçler tarafından reddedileceği tezini öne sürdü. Başkanın bu tezleri öne sürmesi, Suriye’de hayati bir Amerikan çıkarı olduğunu düşünmemesi ve iç savaşın bitirilmesi için Amerika’nın sorumluluk almasını gerekli görmemesine dayanıyor. Ancak bu tavrını Obama yönetiminin Suriye politikasının olmayışının itirafı olarak da okumak mümkün. Amerikan dış politika stratejistlerinin ağır toplarından Brzezinski Amerika’nın ‘stratejik cesaret’ göstermesi ve Rusya’ya askeri olarak karşılık vermeye hazır olması gerektiğini savunuyor. Yönetimle dış politika uzmanları arasındaki bu farklılıklar, Obama yönetiminin bölgedeki gelişmeleri aslında kendi istediği gibi okumaya ve Rusya’nın stratejik kazanımlarını küçük görmeye meylettiğine işaret ediyor.

Obama yönetimi öteden beri Suriye meselesinin çözümünde kendini birincil düzeyde sorumlu hissetmedi. Amerikan askerlerinin Irak’tan çekilmesi sonrası ülkenin yeniden istikrarsızlığa sürüklenmesini başkanlık mirası açısından önceleyen Obama, Suriye meselesinde bölgesel aktörlerin risk ve maliyetleri yüklenmesi gerektiğini savundu. Bu şekilde Amerikan müdahalesini imkansız kılan başkan, Türkiye gibi müttefikleriyle attığı eğit-donat ve güvenli bölge gibi adımlarda iştahsız davranırken, PYD gibi etkin addettiği aktörleri desteklemekten çekinmedi. Suriye meselesinin bütüncül bir politikayla çözümü konusunda siyasi ve askeri yatırım yapmaktan ve risk almaktan kaçınan Obama yönetimi, meseleyi IŞİD’le mücadeleye indirgedi. IŞİD’le mücadele eden güçlerin desteklenmesi ve işbirliği yapılması, ne Irak ne de Suriye’de siyasi bir çözüme hizmet etti aslında. Obama yönetimi iç kamuoyu ve Kongre’nin baskısı altında bir şekilde bir şeyler yaptığını ve sonuç aldığını göstermek zorunda olduğu için PYD gibi grupları destekleyip IŞİD’e karşı mesafe alındığı algısını yaratmaya çalışıyor ancak bunda pek başarılı olduğu da söylenemez.

Her kapıyı açan IŞİD

Rusya’nın Suriye’ye müdahale bahanesi olarak IŞİD’i göstermesi, aslında kimyasal silah kullanımı sonrasında olduğu gibi Obama yönetimini rahatlatmaya dönük bir adım. Klasik anti-Rus dış politika şahinlerinin Rusya’nın stratejik kazanımlarından ve NATO’nun etkisizliğinden endişe etmeleri karşısında, Obama yönetimi Rusya’nın IŞİD’le mücadeleye katkıda bulunabileceği tezine açık kapı bırakıyor. Bu anlamda Putin’in hamlesi zamanlama ve retorik meşruiyet açısından iyi paketlenmiş bir adım olarak öne çıkıyor. Putin bir yandan CIA’in eğittiği muhalifleri hedef alarak ve Türkiye’nin hava sahasını ihlal ederek Amerika NATO’ya meydan okurken bir yandan da IŞİD hedeflerini göstermelik de olsa vurarak meşruiyet sağlayıp Amerika’yla ortak zemin için açık kapı bırakmış oluyor. Obama yönetiminin Suriye politikasının olmaması ve Suriye’yi IŞİD’e indirgemiş olması Putin’in Suriye üzerinden Ortadoğu siyasetini şekillendirme amacına yardımcı olan bir durum yaratıyor.         

Obama yönetimi Rusya’nın hem Esad’ı sağlamlaştırmasına hem de Akdeniz’de askeri varlığını artırmasına bir şekilde tahammül edecek gibi görünüyor. Obama yönetiminin -Ukrayna örneğinde görüldüğü gibi- Rusya’nın attığı adımlara misilleme yapma gibi bir derdi yok. Obama Ukrayna krizinde Avrupa’nın ortak bir tavır takınamamasını bahane ederek Rusya’nın ilerlemesini geri döndürmeye yönelik adımlar atmamış, ekonomik olarak cezalandırmakla yetinmişti. Bu politikanın dolaylı bir sonucu olarak NATO’nun askeri caydırıcılığında bir aşınma oluştu. Obama yönetimi Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi sonrasında NATO’yu mobilize etme sinyali vermedi. Türkiye’nin hava sahasının ihlal edilmesinde de görüldüğü üzere, Putin NATO’nun sınırlarını zorlayıp bu ihlalleri normal hale getirerek NATO’nun caydırıcılığını kırmayı hedefliyor. NATO şu aşamada Türkiye’ye retorik destek vermekle yetinecek gibi görünüyor. Bu da Türkiye’nin güvenliği açısından risk oluşturacak bir aşamaya gelebilir.  

Yeni başkanı beklemek

Obama yönetiminin Suriye’de sadece IŞİD’e odaklanması ve bu bağlamda PYD’ye destek vermesi Türkiye’yle ilişkileri açısından risk oluşturmaya devam ediyor. Bunun üzerine eğit-donat programının başarısız olduğunun ilan edilmesi ve dolayısıyla aslında güvenli bölge oluşturma planından da ileride vazgeçebileceğinin sinyallerini vermesi Türk-Amerikan ilişkileri açısından problem teşkil ediyor. Rusya’nın Esad’ı IŞİD karşıtı aktör olarak pazarlamasına şu aşamada yanaşmasa da, Amerikan yönetiminin Esad rejiminin devrilmesi sonrası doğabilecek kaostan endişe duyduğu da sır değil. İleride Amerika’nın pozisyonunun Rusya’nın IŞİD’e karşı Esad’la işbirliği formülü doğrultusunda değişip değişmeyeceğini bekleyip görmemiz gerekecek.

Amerika’nın NATO içerisinde kendisinden beklenen liderliği göstermeyip Rusya’nın Suriye’de attığı adımlara karşılık vermemesi Rusya’ya alan açmakla kalmayıp iç savaşın son bulmasını da iyice zorlaştırıyor. Suriye’de Amerika’yla Rusya arasında bir ‘büyük pazarlık’ olmadan mesafe alınması neredeyse imkansız. Böyle bir pazarlık veya anlaşma olsa ve bir şekilde bir geçiş hükümeti kurulsa da, IŞİD ve diğer terörist grupların varlığı istikrarı tehdit etmeye devam edecek. Obama yönetimi oyunu Rusların istediği gibi oynamaya devam ederse, Esad rejiminin yerinde kalması pahasına IŞİD’e karşı sınırlı da olsa bir Rus-Amerikan işbirliği zemini oluşabilir. Ancak bu Suriye iç savaşını bitirecek bir siyasi geçiş formülünü beraberinde getirmeyecektir ve Rusya’nın Akdeniz ve Ortadoğu’daki varlığını giderek sağlamlaştıracaktır. Başkan Obama’nın Rusya’yla jeopolitik bir çekişmeden ve Suriye’den uzak durması göz önünde bulundurulduğunda, Amerika’nın hem NATO’nun caydırıcılığını artıracak adımlar atması hem de kapsamlı bir Suriye ve Ortadoğu politikası geliştirmesi için bir sonraki başkanı beklememiz gerekecek. Bu süreçte Rusya’nın edindiği kazanımların yanına kar kalacağını kestirmek güç değil.

[email protected]