1 Mayıs’ta kim neyin peşinde?

Tarkan Zengin / Çalışma Hayatı Uzmanı
29.04.2017

Emekçileri 1 Mayıs’ta “Hayır’ını al da gel” diye alanlara çağıran sendika ve örgütlerin gündeminde ideolojik mücadele var. Gerçek emekçilerin gündemi ise bundan farklı. Alanlara gelen geniş emekçi kesimleri; kıdem tazminatında hak kaybının olmamasını, ölümlü iş kazalarının yaşanmamasını, kamuda çalışan taşeronlara kadro verilmesini, tüm çalışanların çalışma şartlarının iyileştirilmesini talep ediyor.


1 Mayıs’ta kim neyin peşinde?

Dünyada “Birlik, dayanışma ve mücadele günü” olarak kutlanan 1 Mayıs bizde “Emek ve dayanışma günü” olarak kutlanıyor. Ülkemizde ilk 1 Ma-yıs 1909’da kutlanmış, 1924’te yasaklanmış, merhum Menderes’le birlikte ücretli tatil yapılmış, darbeler döneminde yasaklanmış, 1975 yılından 12 Eylül darbesine kadar kutlanmış, 12 Eylül darbesiyle yasaklanmıştır. Rahmetli Özal’la birlikte açık alanlarda kutlanmaya başlanmış ve nihayet 2009’da dönemin Başbakanı Erdoğan Hükümeti tarafından resmi tatil yapılmıştır. Tarihe kanlı 1 Mayıs olarak geçen 1977 olaylarının bu yıl 40. yılıdır. Bu kadar uzun süredir hala failler bulunamamış ve olaylar aydınlatılamamıştır. 12 Eylül’e giden sürecin önemli ayağı 1977’deki 1 Mayıs katliamıdır. Yaşanan can pazarında 34 kişinin (DİSK’e göre 36 kişi) 29’u ezilme sonucu, diğer beş kişi ise kurşun yaraları ile hayatını kaybetmişti.

Ülkemizde geniş halk kesimleri ve emekçiler 1 Mayıs’a mesafeli. Çünkü 1 Mayıs’ta marjinal sol örgütlerin yakan, yıkan ve tahrip eden eylemleri zihinlerde olumsuz imajların yerleşmesini sağlıyor. Son yıllarda gerek emek profilindeki değişim gerekse sendikalardaki değişim 1 Mayıs’a olumsuz bakışı değiştiriyor. Zira ülkemizin üye sayısı itibariyle en fazla üyeye sahip sendika konfederasyonları ülkemizin değişik şehirlerinde kutlamalar yaparak hem emekçilerin hem de milletimizin 1 Mayıs’a ilişkin olumsuz algısının değişmesine katkı sağlıyor. Yaptıkları kutlamalarla yakmadan, yıkmadan ve tahrip etmeden kutlama yapılacağını gösteriyorlar. Gerçekte 1 Mayıs’larda yaşanan olumsuz olaylar tüm kutlamalara katılanlar arasında çok küçük bir sayıya tekabül ediyor. Küçük olaylar medyanın ilgisini çekince sanki tüm alanlarda aynı olaylar yaşanmış algısı oluşuyor.

Bu yıl 1 Mayıs törenlerini Memur-Sen Kütahya’da, Kamu-Sen Eskişehir’de, Türk-İş Tandoğan’da, Hak-İş Erzurum’da ve DİSK ile KESK Bakırköy’de yapacak. Referandum sonrası yüzde 48’lik bloku dağıtmamak için başını CHP ve HDP’nin çektiği irili ufaklı birçok siyasi parti ile DİSK, KESK, TTB, TMOBB gibi örgütler 1 Mayıs alanlarını ‘hayır’ı diri tutmak için kullanacak. Zira çağrılarının temel sloganı “Hayır’ını Al Da Gel”. Bol ‘hayır’lı bildiriyi okuyunca zihnimde bu örgütlerin darbe ve muhtıra dönemlerindeki tutumları aklıma geldi. 1971 muhtırasında, 28 Şubat darbesinde, 27 Nisan muhtırasında ve 15 Temmuz darbe teşebbüsünde son günlerde çok kullandıkları ‘hayır’ kelimesi kullanımda değil miydi? Ortak açıklamalarında son yıllarda çok kullandıkları tek adama, diktatöre, dikta rejimine ve demokrasinin katledilmesine de ‘hayır’ demek için emekçileri alanlara davet ediyorlar. Acaba gerçekten bu örgütler tek adamlığa, diktatörlüğe, demokrasinin katledilmesine ‘hayır’ dediler mi? Maalesef demediler.

15 Temmuz’da ‘hayır’cı değildiler 

Söylemlerinde teorik olarak demokrasiyi savunan ve dikta rejimlerine karşı olan bu örgütler yaşanan birçok darbe ve muhtıralarda darbecilerin yanında yer aldı. Son darbe girişimine güçlü bir ‘hayır’ diyebildiler mi? KESK 15 Temmuz FETÖ’nün işgal girişimine karşı bir gün sonra açıklama yaptı. Üstelik sekizinde paragraflık darbe açıklamasının ikisinde darbe, altısında Cumhurbaşkanı Erdoğan eleştirildi. TMMOB ise 16 Temmuz’da utanç verici şu açıklamayı yaptı: “Şu an süren kavga bizim için verilen bir kavga değildir. Bizim mücadelemiz aynı zamanda bu kavganın tarafları iledir. Askeri darbe girişiminin, camilerden okunan ve halk üzerinde daha ağır bir diktatörlüğe varacak olan cihat çağrılarına dönüşmesi ile yeni bir kaotik ortama giriyoruz”. DİSK ise benzer şekilde Erdoğan’ı suçlayan açıklamalar yaparak ağız dolusu darbeye karşıyız diyemedi. Bu örgütlerin darbe karşıtlığı kategorik ve ilkesel değil darbenin kime yapıldığına göre değişiyor.    

12 Mart’ı alkışladılar

DİSK’in kendi politikalarına ve iddialarına aykırı tutumlarına ilişkin çok sayıda örnek vardır. 1967’de kurulan DİSK yalnızca 12 Eylül darbesinde mağdur olmuş ancak diğer darbeleri desteklemiş ya da güçlü bir ‘hayır’ diyememiştir. 12 Mart 1971 muhtırası radyolardan okunur okunmaz DİSK Yürütme Kurulu darbeyi sevinçle karşılayan şu bildiriyi yayınlamıştır: “DİSK, Atatürk devrimlerinin ve Anayasa ilkelerinin korunmasında, uygulanmasında ve geliştirilmesinde Türk silahlı kuvvetlerinin yanında olduğunu belirtmekten kıvanç duyar… İşte böyle bir ortamda memleketin beceriksiz ellerde emekçi halkımızın da perişanlığını artıracak bir yuvarlanmayı gören ve Türk milletinin bağrından oluşan silahlı kuvvetlerin bu vahim durum karşısında aldığı kararlar işçi sınıfımızın devrimci kesiminde büyük bir ferahlık yaratmıştır... Özellikle anayasamızın temel ilkelerine yürekten bağlı kalmak yolunda görev başında olduğunun radyolardan ilanı, karanlık ufukları aydınlığa kavuşturmuştur.”

28 Şubat’ta DİSK darbecilerle birlikte hareket etmiştir. 28 Şubat’ın fikir babalarından biri olan Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya’nın hatıralarını anlattığı kitapta geçen şu ifadeler çok çarpıcıdır: “Bu sefer de işi silahsız kuvvetler çözsün dedim. Bu mesaj alındı. Bundan sonra, STK’lar bütün güçleriyle harekete geçti. Sendikalar, Atatürkçü dernekler, üniversiteler ve basın harekete geçti. Mesela ben, Rıdvan Budak’ın (Dönemin DİSK Genel Başkanı) başında bulunduğu sendikanın bu alandaki faaliyetlerini, çok büyük eylemler ortaya koyduğunu hatırlıyorum.” 28 Şubat’ın darbeci bir generalinden övgü alan DİSK’in bugün demokrasiden bahsetmesi enteresandır.   

Emekçi ekmek peşinde ya diğerleri?

Emekçileri “Hayır’ını al da gel” diye alanlara çağıran sendika ve örgütlerin gündeminde ideolojik mücadele var.  Zira kimi 1 Mayıs’ı devam eden referandum mücadelesinin yeni bir eşiği olarak görüyor. Kimi haziran günlerinin kitlesel hareket biçimleri sahneye girmiştir diyerek Gezi eylemlerine öykünüyor. Kimisi de “militan kitle mücadelesinden” bahsediyor. 1 Mayıs’ta gerçek emekçilerin gündemi ise ideolojik sendika ve örgütlerden farklı. Alanlarda geniş emekçi kesimleri; kıdem tazminatında hak kaybının olmamasını, ölümlü iş kazalarının yaşanmamasını, kamuda çalışan taşeronlara kadro verilmesini, tüm çalışanların çalışma şartlarının iyileştirilmesini, insan onuruna yaraşır bir hayat sürdürecek ücretlerin verilmesini, sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılmasını, ekmek kadar önemli olan demokrasinin geliştirilmesini, faturası emekçilere ödetilen ekonomik krizlerin ve darbelerin olmamasını, yaklaşan kamu toplu sözleşmelerinde memurlar ve işçilerin taleplerinin yerine getirilmesini ve son tahlilde bağımsız, güçlü ve yeniden büyük Türkiye’nin olmasını talep ediyorlar.

‘Hayır’ını alıp 1 Mayıs alanlarına gelen emekçi kardeşler, bir sözü anlamlı kılan doğru yerde kullanmaktır. Keşke geçmiş darbe ve muhtıralara ‘hayır’ diyebilseydiniz. Keşke 12 Mart muhtırasına ‘hayır’ diyebilseydiniz. Keşke 28 Şubat darbesine ‘hayır’ diyebilseydiniz. Keşke tanklar Sincan’da yürürken ‘hayır’ diyebilseydiniz. Keşke başörtülü kadınlar işten atılırken ‘hayır’ diyebilseydiniz. Keşke başörtülü kızlar üniversitelere sokulmadığında ‘hayır’ diyebilseydiniz. Keşke 27 Nisan muhtırasına güçlü bir ‘hayır’ diyebilseydiniz. Keşke 15 Temmuz gecesi FETÖ’cü hainlerle mücadele ettiğimizde alanlarda FETÖ’ye ‘hayır’ diyebilseydiniz. Keşke 15 Temmuz’da şehit ya da gazi olan emekçilerden birinin ailesini ziyaret etseydiniz.

[email protected]