10 Temmuz nasıl bir MHP ortaya çıkaracak?

Yekta Ünsoy / Yazar
25.06.2016

Kongreyi kim kazanırsa kazansın asıl soru işareti 10 Temmuz sonrası nasıl bir MHP’nin ortaya çıkacağıdır. Tamamen Bahçeli’yi devirmeye odaklanmış muhalefet ve sadece kendi iktidarını koruma güdüsüyle hareket eden bir Genel Merkez’in geleceğe dair ne ortaya koyabileceği belirsizliğini korumaktadır.


10 Temmuz nasıl bir MHP ortaya çıkaracak?

1 Kasım sonrası başlayan muhalefet hareketi ile MHP yönetimi arasındaki mücadelenin sonuna doğru gelirken 19 Haziran’da toplanan tüzük kurultayı MHP delegelerinin eğilimlerini görmek için önemli bir test oldu. 10 Temmuz Kongresi öncesi Parti Genel Merkezi tarafından “yok” hükmünde sayılan tüzük kurultayı öncesi en kritik soru kaç delegenin salona geleceğiydi. Noter onaylı rakamlara göre bin 200 delegenin en az 650’sı salona geldi ve Bahçeli yönetiminin değişmesi yönünde irade ortaya koydu. Ancak tüzük kurultayı oy matematiği kadar genel eğilimleri gözlemlemek açısından da önem taşımaktadır. 10 Temmuz’a kadar olan süreç içerisinde MHP’nin geleceğini bu eğilimlerin belirleyeceği söylenebilir.

Kim düzenleyecek?

19 Haziran’da delege ağırlığının Meral Akşener taraftarlarında olduğu açık bir şekilde gözüktü. Divan başkanlığı için verilen iki farklı listeden Akşener’in desteklediği liste 456 imza alırken Sinan Oğan’ın desteklediği liste 170’de kaldı. Divan seçimi ve kongre gündeminin belirlenmesi aşamasında muhalif adaylar arasında yaşanan gerginlik kurultay öncesi başlayan ayrışmayı derinleştirdi. Kurultaya kısa bir zaman kala Meral Akşener ve diğer 3 muhalif adayın ortak bir platformda bir araya gelememeleri ve karşılıklı suçlamalar 19 Haziran günü daha şiddetli tartışmalara sebep olabilirdi. Ancak böyle bir durumdan bütün muhalif adaylar yara alacağından karşılıklı geri adımlar neticesinde gerekli uzlaşma sağlandı ve tüzük değişiklikleri gerçekleşti. Bu değişiklikler neticesinde parti yönetiminin yetkileri kısıtlanırken 10 Temmuz kongresi için de çeşitli önlemler alındı. Ancak bugün itibariyle MHP yönetimi yapılan değişikliklerin hukuki geçerliliğini tanımadığı için 10 Temmuz günü nasıl bir tablonun ortaya çıkacağı belirsizliğini korumaya devam etmektedir. Nitekim halen kongreyi kimin düzenleyeceği ve yöneteceği konusu netliğe kavuşmuş değildir.

Delege matematiğine göre 450 sayısına ulaşan Akşener hali hazırda üyelerin yüzde 35’inin desteğini almış gözükmektedir. Yine divan seçimindeki rakamlara göre Sinan Oğan’ın da yüzde 10 civarı bir desteği olduğu anlaşılabilir. Ancak bu süreçte Ümit Özdağ ve Koray Aydın’ın delege tabanındaki karşılıklarını ölçmek mümkün olmamıştır. Kurultaya gelmeyen 450’ye yakın delegenin de Bahçeli taraftarı olduğu düşünülürse karşımıza oldukça karmaşık bir tablo çıkmaktadır ve kongrenin ilk tur oylamasında hiçbir adayın yeterli oyu alamayacağı anlaşılmaktadır. Bu durumda ikinci tur oylamalar asıl belirleyici olacaktır ve ittifaklar kaçınılmaz olur.

Aslında MHP tarihi açısından bu durum ilk kez karşılaşılan bir durum değildir. Alparslan Türkeş’in vefatı sonrası yapılan ilk kongrede Devlet Bahçeli en güçlü aday olan Tuğrul Türkeş’in karşısında diğer adayların desteğini alıp ikinci turda seçimi kazanmıştı. Tarihe kavgalı MHP kongresi olarak geçen bu kongre Ülkü Ocakları başkanının kürsüyü işgal etmesi ile yarıda kalmış, Bahçeli daha sonra toplanan delegelerin oyu ile Genel Başkan seçilmişti. (1997’da Bahçeli’ye karşı kürsüyü işgal eden isimlerin bir bölümü bu kongrede de kendisine karşı muhalif grup içinde yer almaktadırlar). Ancak Devlet Bahçeli’nin 10 Temmuz’da benzer bir ittifak sağlayabilmesi oldukça zor görünmektedir. Meral Akşener ile ikinci tura kaldığı takdirde diğer muhalif oyların kuvvetle muhtemel Akşener’e gideceği tahmin edilebilir. Akşener’in her ne kadar bütün muhalif oyları kapsayacak bir söylemi olmasa da salt çoğunluk olan 600’ye ulaşması daha kolay gözükmektedir. Buna karşı Bahçeli’nin Koray Aydın ile olası bir ittifakının hem Aydın’ın Genel Merkez’e yakın duran imajı hem de oy potansiyeli açısından ciddi bir sonuç doğurması beklenemez. Diğer taraftan kritik bir delege desteğine sahip olduğu anlaşılan Sinan Oğan ile de köprülerin tamamen atıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda Ümit Ozdağ’ın hem Bahçeli hem de Sinan Oğan açısından birleştirici bir isim olup olamayacağı sorusu gündeme gelmektedir.

Bahçeli teşkilatta güçlü

Bahçelinin son aşamada muhalif delegeler arasındaki kafa karışıklığını lehine çevirmeyi umut ettiği söylenebilir. Kongre salonundaki üstünlük, Ülkü Ocakları ve bağlı ülkücü kuruluşlar üzerindeki hâkimiyeti ile muhalif delegeleri Meral Akşener karşısında motive edip sonucu lehine çevirmeyi düşünebilir. Ancak “değişim” yanlısı 700’e yakın delegeyi yeniden kendi liderliğine ikna etmek oldukça zor gözükmektedir. Burada muhalifleri bir araya getiren unsurun Bahçeli karşıtlığı olması kendi aralarındaki bütünlüğü zayıf kılsa da Bahçeli’nin de ilk tur sonrası muhalif oyların kendine gerektirecek “motivasyonu” sağladığı söylenemez. Halen hukuki çözüm arayışlarına ağırlık veren Bahçeli’nin delegeye umut verecek bir söylem geliştirememesi kendisi açısından ciddi bir dezavantaj oluşturmaktadır. Bütün olumsuzluklara rağmen Bahçeli’nin MHP ve Ülkü Ocakları teşkilatında koruduğu gücü ve karizmasıyla mücadeleyi sonuna kadar götüreceğini tahmin etmek yanlış olmaz.

Kongreyi kim kazanırsa kazansın asıl soru işareti 10 Temmuz sonrası nasıl bir MHP’nin ortaya çıkacağıdır. Tamamen Bahçeli’yi devirmeye odaklanmış muhalefet ve sadece kendi iktidarını koruma güdüsüyle hareket eden bir Genel Merkez’in geleceğe dair ne ortaya koyabileceği belirsizliğini korumaktadır. Bazı yönleri ile Ecevit’in 1972’de İsmet İnönü’ye karşı kazandığı parti içindeki mücadeleyi anımsatan bu süreç yeni bir siyasal söylemin ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilir. Dönemin CHP’si de İsmet İnönü liderliğinde yaşadığı tıkanıklığı Bülent Ecevit’in başkanlığı ile aşmış, farklı grupları partiye entegre eden Ecevit sayesinde CHP ciddi bir ivme yakalamıştı. Akşener’in pragmatist siyasi tavrı MHP’nin kısa sürede yeniden toparlanmasını ve yüzde 15 bandını geçmesini mümkün kılabilir. Kritik soru ise Akşener’in kurmay heyetini kimlerin oluşturacağı ve nasıl bir söylem geliştirileceği olacaktır. Akşener çevresinde bir araya gelen dışlanmış Milletvekilleri, eski Ocak başkanları, il ve ilçe teşkilatlarının yeniden yönetimde yer alması MHP’ye dinamizm katacak olumlu bir adım olur, ancak kendisinin bu beklentileri ve ideolojik tondaki farklıları nasıl yöneteceğine dair henüz bir mesaj verdiği söylenemez. Bu noktada Meral Akşener’i yukarı taşıyan asıl faktör olan MHP’li kadroların iktidar beklentisi ile partinin harcını oluşturan ideolojik söylem arasındaki hassas denge yine gündeme gelecektir. MHP kuruluşundan bugüne kendisini ideolojik bir parti ve hareket olarak tanımlamış, bu uğurda iktidar fırsatlarından vazgeçebilmiştir. Kimi zamanlar ise iktidarda yer almayı kadrolarının gelişimi açısından önemli görmüş ve öncelemiştir. Akşener ve destekçilerinin gerek ideolojik söylem, gerek kadro hareketinin bütünlüğü açısından ne düşündüğü belirsizliğini korumaktadır. Kurultayı kazanma ihtimalleri şu an için yüksek gözükmeyen Özdağ ve Oğan’ın olası başkanlıklarında MHP’nin neler yapabileceği ise ancak kuracakları ittifakların mahiyeti ile tahmin edilebilir.

Daha derin krizler yaşandı

Son olarak kurultay sonrası olası bölünmeleri de hesaba katmak doğru olacaktır. 1997 kongresi sonrası Bahçeli’ye karşı mücadele eden Tuğrul Türkeş partiden ayrılmış ve Aydınlık Türkiye Partisi’nin kurmuştu. Dönemin Büyük Birlik Partisi’nin de kayda değer bir hareket olduğu düşünüldüğünde bir anda üç farklı milliyetçi parti faaliyet göstermeye başlamış, ancak dönemin tahminlerinin aksine MHP bu süreçten güçlenerek çıkmıştı. MHP’nin başarılı olmasında Bahçeli’nin dengeli siyasetinin de önemli bir rolü olmuştu. Daha derin bir krizin yaşandığı bu dönemin ardından başkan adaylarının nasıl bir tavır göstereceği önem taşımaktadır. Bahçeli’nin olası bir mağlubiyetin ardından yeni parti kurması olasılık dışıdır. Diğer muhaliflerden ise özellikle Meral Akşener’in başkanlığı kazanamaması halinde farklı bir siyasi hareket içinde yeni bir deneme yapması kuvvetle muhtemel gözükmektedir. Seçimi kazanamamaları halinde Ümit Özdağ ve Koray Aydın’ın her ne olursa olsun parti içinde kalacakları ve güçlerini sonraki dönemler için saklayacakları tahmin edilebilir. Kurultay sürecini kendisi açısından en verimli değerlendiren isim olan Sinan Oğan’ın sonuç ne olursa olsun uzun bir süre daha MHP yönetiminde etkin bir rol almaya aday olacağını söylemek mümkün gözükmektedir.

Bu spekületif tahminlerin ötesinde MHP’nin yaşadığı iç hareketliliğin parti tabanını nasıl etkilediğinin incelenmesi gerekmektedir. Bahçeli zamanında Ülkü Ocakları ve yan kuruluşların yeterince çalışmadığı eleştirisi yapılsa da dinamizmini kısmen de olsa korumayı başardı. Milliyetçi camia günümüzde gençlik organizasyonu ve kamu kuruluşları nezdinde ağırlığını hissettirmeye devam etmektedir. Partideki mücadelenin bu mercilerde nasıl takip edildiği ve seçilecek liderin benimsenip benimsenmeyeceği kritik bir soru işaretidir. İdeolojik bir kadro hareketinin sadece Genel Başkanlık seçimi ile dönüşüm geçirebileceğini düşünmek ciddi bir hata olur. Nitekim başkanlık seçiminin bir kriz halini almasında parti ve hareket mensuplarının son yıllarda geçirdiği dönüşüm etkili olmuştur. Benzer krizlerin yakın gelecekte tekrarlanıp tekrarlanmayacağında yine bu tabanın fikri ve aksiyoner yönelimleri belirleyici olacaktır.