1001 Doğu İmgeleri

Süreyya Su / Yazar
11.05.2013

Oryantalizmin Doğu imgesi, zorba ve vahşi erkek figürü ile edilgen ve güçsüz kadın figürü arasında gider gelir. Ama her iki imge de sonuç itibariyle benzer bir işlevselliğe sahiptir. Batılı sömürgeci bu iki imge aracılığıyla asıl niyetini Doğu’yu medenileştirmek ve orada yaşayan halkları özgürleştirmek misyonunun ardına gizler.


1001 Doğu İmgeleri

 

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, yeni sergisi “Oryantalizm’in 1001 Yüzü”yle bugüne dek olmadığı kadar geniş bir çerçeveden ve çeşitli boyutlarıyla Oryantalizm’i sergiliyor. Sergi bir yandan adıyla, Oryantalizm’in sanattan mimariye birçok alandaki yansımalarını ortaya koyup, süreklilik ve çelişkilerine dikkat çekerken, diğer yandan “1001 Gece Masalları”na gönderme yapıyor. Sergi, bir yandan, Batı’nın Doğu’yla ve özellikle İslam’la ilgili bakışını ve algılayışını şekillendiren, diğer yandan Doğu’nun da kendisiyle ilgili yargısını etkileyen bir tefekkür ve tahayyül biçimi olan Oryantalizm üzerine yeniden bir tartışmak için imkan veriyor.

Oryantalizm’e çok yönlü bir bakış açısıyla yaklaşan “Oryantalizm’in 1001 Yüzü” sergisi, Batı ile Doğu arasındaki ilişkileri Edward Said’in 1978’de yayımladığı Orientalism kitabıyla başlayan yoğun tartışmalar bağlamında ele alıyor. Her biri konularının önde gelen uzmanları olan akademik bir kadronun oluşturduğu bilimsel danışma komitesinin desteğiyle hazırlanan sergi, Oryantalizm kavramını, sadece Batılı merkez tarafından kontrol edilen tek taraflı bir söylem olarak değil, Doğu ile Batı arasındaki etkileşimleri de odağına alarak ele alıyor.

Sergi, Oryantalizm’in epistemolojik temelleri ve söylemsel kuruluşu çok daha eskilere dayansa da, Batı’nın Doğu’yla sömürgeci ilişkilerinin başladığı 19. yüzyıla odaklanıyor. Sergi, Napoléon Bonaparte’ın 1798’de kalabalık bir akademik heyetle gerçekleştirdiği Mısır Seferi sonrasında Batı’nın bilimsel bir uzmanlaşmayla, askeri alanda olduğu kadar, şarkiyat konusunda da üstünlük elde ettiği dönemle başlıyor.

Napoleon’un Doğu’su

19. yüzyılda ortaya çıkan bir kavram olan Oryantalizm, esas olarak İngiltere ve Fransa tarafından geliştirilmiştir. Fransa ve İngiltere siyasi ve iktisadi amaçları doğrultusunda Afrika ve Asya’da sömürgecilik faaliyetleri yapmışlardır. Sanayi Devrimi sonrasında üretimin artmasıyla Doğu dünyasının, zengin hammadde kaynağı ve ticari bir pazar yeri olarak Avrupa için önemi artmıştı. Oryantalizm, Doğu’nun sömürgeleştirilmesi ve yeniden şekillendirilmesi için meşruiyet zemini tesis etmiştir.

Napoléon’un Mısır Seferi, Oryantalizm’in bir disiplin olarak ortaya çıkmasında önemli bir dönüm noktasını işaret eder. Napoléon Mısır’ı işgal etmek üzere sefer düzenlerken yanında birçok bilim adamını da götürmüştür. Çünkü Napoléon için mesele sadece Mısır’ın işgali değil, aynı zamanda nesneleştirilmesiydi. Bunun için Institut d’Egypte’i tesis ettirmiş ve buradaki bilim adamları Description de L’Egypte (Mısır’ın Betimlenmesi) adlı 23 ciltlik, 1809 ve 1828 yılları arasında yayımlanan bir çalışma ortaya koymuşlardır. Bu çalışma Oryantalizm’in epistemolojik ve ontolojik dayanaklarının oluşturulması açısından önemlidir. Bu çalışmayla Mısır, yüzyıllarca barbarlar tarafından istila edilmiş bir kadim medeniyet olarak tanımlanıyor ve Batı’ya Mısır’ın kurtarılması misyonu yükleniyordu. Böylece, Batı’nın Mısır ve diğer Doğu topraklarını işgali, Doğuluları müreffeh kılmak ve medeniyetle buluşturmak amacını taşıyan bir müdahale olarak meşrulaştırılıyordu.(1)

‘Üstün özne’ sendromu

Napoléon Bonaparte’ın 1798’deki Mısır Seferi’nden sonra, Batı’nın Doğu’ya olan ilgisinde değişim olmuş, Doğu ile Batı arasındaki dengeler bozularak, Doğu’nun yönetilmesi, yeniden inşa edilmesi, hammadde kaynağı olarak kullanılması ve üretilen malların satılması yönünde sistemli bir bilgi üretim disiplini oluşmaya başlamıştır. Royal Asiatic Society, Institut d’Egypte, Société Asiatique, American Oriental Society gibi kuruluşlarda Doğu bilimsel bir araştırma alanı olarak ele alınırken aslında sömürgeciliğin konusu olmuştur.

Oryantalizm’e yön veren Doğu’yu tanıma ve tanımlama eğilimi, Batının Doğu dünyasına müdahalesini gerekçelendiren bir söylemi üretmiştir. Doğulu kendini ifade etmekten yoksun, barbar, irrasyonel, duygusal ve körü körüne inancına bağlı biri olarak tanımlanırken, Batılının onlara medeniyet taşımak adına öğretici, yönetici, düzenleyici ve temsil edici vasıfları haiz özne olarak hükümranlığı onaylanmıştır.

Edward Said, kült eseri Şarkiyatçılık’ta kendini üstün gören ve bu üstünlüğü tasdik ettirmek isteyen bir kültürün başka bir kültürü nesneleştirmesinin tarihini anlatır. Said’e göre Oryantalizm, Batı’nın ontolojik teorisinde kurucu bir öteki olarak Doğu’yu tanımlama çabasıdır. Doğu yalnızca öteki olarak kalmayıp, aynı zamanda Batı’nın sömürgesidir. Batı, Doğu üzerinde onu gözlemleyerek, tarif ederek ve tanımlayarak, onunla ilgili imge, görüş ve söylem üreterek egemenliğini ve otoritesini kurmuştur. Uzun bir süre, Oryantalizm’in ürettiği imge ve söylemin gölgesi Doğu’nun üzerine düşmüş ve Doğu hakkında Oryantalizm’in ürettiği imgelerin dışında bir tahayyül, onun ürettiği kavramların dışında bir düşünce ve Oryantalizm’in vokabüleri dışında bir konuşma mümkün olmamıştır.(2) Oryantalizm, büyük ölçüde 16. yüzyıldan başlayarak İngiliz ve Fransız sömürgeciliğinin bir projesidir ve Doğulu kendi hakkında, apolojinin ötesinde özgürce konuşmaya sömürgecilik sonrası dönemin yakın tarihlerinde (hemen hemen 20. yüzyılın son çeyreği) başlamıştır.

Doğu’nun görsel ve yazınsal tasviri ile sömürgecilik arasında direkt bir bağlantı olduğu açıktır. Birçok oryantalist sanatçının eserinde bazen örtük bazen açıkça ifade edilen, Doğu’nun temsil biçimlerinden çok, Batı’nın emperyal ve sömürgeci ideolojisidir. Sanatçıların Doğu’nun veya Doğulu olanın gerçeklerini anlatan temsiller meydana getirme niyetinde olduklarından şüphe edilemeyecek durumlarda bile, yine de bu imgeler politik ve ideolojik varsayımlardan kurtulmuş değillerdir. Nitekim, kendi toplum ve zamanlarının bir parçası olarak, ne sanatçılar objektif gözlemciler olarak kabul edilebilir; ne de onların sanatı nesnel belgeler ya da sömürgeci  ideolojilerden etkilenmemiş salt gerçekçi temsiller olarak görülebilir. Doğu ve Doğulu imgesinin dönüşümü veya yeniden üretimi tarihteki değişen koşullara ve sömürgeci güçlerin farklılaşan ilgilerine bağlı olmuştur. Örneğin, Fransa’nın Kuzey Afrika’yla ilgili sömürgeci politikaları geliştikçe Doğu’nun sanatsal temsilleri harem manzaraları ve odalık figürleri olarak daha fazla karşımıza çıkmaya başlamıştır. Fransa sömürgeci ilgisini İslami Doğu dünyasına yönelttiği zaman Fransız sanatçılar bu toprakları temsil etmek için fantastik bir imge yaratmışlardır: Odalık. 19. yüzyıl sonlarına gelindiğinde baştan çıkarıcı ve uyuşmuş bir şekilde uzanmış çıplak kadın figürü Doğu’nun alegorisi haline gelmiştir.(3) Bu imgeyle ilgili en önemli ve ünlü örnekleri Jean-Auguste-Dominique Ingres ve Eugéne Delacroix vermiştir: Büyük Odalık, Uyuyan Odalık, Odalık ve Köle, Uzanmış Odalık vd.

Sömürgeciliği meşrulaştırma

Hommi Bhabha’nın belirttiği gibi, Oryantalizm Batılı ülkelerin Doğu ülkelerine yönelik sömürgeci bakışını meşru kılmayı hedefleyen bir dizi varsayım tarafından şekillendirilmiştir. Oryantalizm’in amacı, Doğu ülkelerinin zapt edilmesini haklı çıkarmak ve yönetim sistemlerini kontrol etmek amacıyla sömürgeleştirilmiş halkı ırksal köken temelinde geri ve yozlaşmış bir kitle olarak yorumlamaktır. Bhabha’ya göre, sömürgeleştirilmiş toplumları çeşitli aşağılayıcı biçimlerde temsil eden klişeler, onları yönetilebilir bir hale getirmek için geliştirilmiştir.(4) Said de Doğu hakkındaki klişelerin bir listesini yapmıştır: Öncelikle, Doğu Oryantalist çalışmalarda zamansız olarak gösterilir. Gelişen ve ilerleyen Batı’nın aksine, Doğu değişmeden, ilkel ve geri kalmış; modern Batı medeniyeti ile arasına kapanmaz bir mesafe koymuştur. Doğu her seferinde Batı’nın tam karşıtı olarak gösterilir. Batı akılcı, mantıklı ve aşina iken, Doğu akıl dışı, mantık dışı ve tuhaftır. Doğu’yla ilgili klişeler sıklıkla Batı’nın üstünlüğü fikrini desteklemek ve kendisini olumlu olarak tarif etmesini sağlamak üzere olumsuz terimlerden oluşur. Yine Hommi Bhabha’nın gösterdiği gibi, bu klişeler duruma göre değişik şekillerde karşımıza çıkabilir. Sömürgeci özne ile tebaası arasındaki ilişki korku ve arzu arasında, şüphe ve güven arasında ikirciklidir. Doğulu halklar hem asi hem de itaatkardır; onlar sınır tanımayan bir cinselliğin tecessüm etmiş hali oldukları kadar, masum ve gizemli bir güzelliğin de timsalidir. Oryantalist ressamların resimleri ve Batılıların seyahat notları çok sıklıkla bu ikiliği açıkça yansıtmaktadır. Bunlar olumlu ve olumsuz yorumların bir karışımını sunarlar ve birbirleriyle bazen çelişirler.

‘Zorba erkek-zayıf kadın’

Oryantalizm’in Doğu imgesi, zorba ve vahşi erkek figürü ile edilgen ve güçsüz kadın figürü arasında gider gelir. Ama her iki imge de sonuç itibariyle benzer bir işlevselliğe sahiptir. Batılı sömürgeci bu iki imge aracılığıyla asıl niyetini Doğu’yu medenileştirmek ve orada yaşayan halkları özgürleştirmek misyonunun ardına gizler. Doğu, Oryantalist resimde çoğunlukla harem olarak sunulurken, Batı kendisini işgalci konumdan kurtarmakta ve mahkumu zorbadan kurtaran kahraman olarak gösterebilmektedir. Batı sömürgeci yayılmacılığını zorba sultana odaklayarak, edilgen ve güçsüz kadın figürüyle temsil edilen Doğu’nun işgali için ahlaki bir gerekçelendirme üretmektedir. Politik fantazisinde Batı, Doğu’yu daimi olarak Batılı bir efendiye muhtaç dişil bir öteki olarak görmüştür. Doğu’nun erotik mekan ve figürlerle betimlenmesi, Batılılar nezdinde Doğu topraklarını birer birer hareme alınan cariyeler gibi sömürgeleştirmenin psikolojik motivasyonunu sağlamıştır. Bugün Neo-Oryantalizm de Fransa’nın Mali’yi işgalinde olduğu gibi benzer bir motivasyonla hareket etmektedir. Doğu’nun sahip olunmayı beklenen erotik imgesinin yerini, yok edilmesi gereken terörist imgesi almıştır.

[email protected]

Timoty Mitchell, Mısır’ın Sömürgeleştirilmesi,
çev: Zeynep Altok, İletişim Yayınları, 2001
Edward Said, Şarkiyatçılık, Batı’nın Şark Anlayışları, 
çev: Berna Ülner, Metis Yayınları, 1999
Gonca Güçsav, Odalık: Görünmeyeni Sergilemek,
çev: Evren Yılmaz, YKY, 2012, s. 11
Hommi Bhabha, Location of Culture, Routledge,
London, 1994, s. 70-77