12 Eylül AK Parti’nin değil Türkiye’nin kongresi olabilecek mi?...

Dr. Murat Yılmaz / Siyaset Bilimci
12.09.2015

Eğer AK Parti Türkiye’nin beka davasını Yeni Türkiye teziyle aşabileceğini 12 Eylül 2015 Kongresinde gösterebilirse 1 Kasım’da bu kampanyayla seçmeni ikna edebilir. AK Parti 12 Eylül Kongresini tek başına iktidar olmanın ötesinde Türkiye’nin problemlerinin çözülebileceği büyük uzlaşma fotoğrafıyla tamamlamalıdır.


12 Eylül AK Parti’nin değil Türkiye’nin kongresi olabilecek mi?...

14 Ağustos 2001 yılında kurulan AK Parti 12 Eylül 2015 tarihinde kongre yapacak. AK Parti kongresi olağan olmakla beraber, Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar itibarıyla olağanüstü bir kongre olarak tarihi ehemmiyette. AK Parti bir süredir Yeni Türkiye mottosunu kullanıyor ama bu kongre ve arkasından gelecek olan 1 Kasım 2015 genel seçimleri Türkiye’nin egemenliğine ve dolayısıyla bekasına karşı yürütülen mücadele bakımından Türkiye’nin bütünlüğü ve varlığının korunacağı bir seçimdir. Eğer AK Parti Türkiye’nin beka davasını Yeni Türkiye teziyle aşabileceğini 12 Eylül 2015 kongresinde gösterebilirse 1 Kasım 2015 seçimlerinde bu kampanyayla seçmeni ikna edebilir. 12 Eylül 2015 AK Parti kongresi, 1 Kasım 2015 seçimlerinin ve Türkiye’nin beka davasının tartışılacağı bir Türkiye Kongresi olmaya adaydır.

Türkiye, AK Parti’nin tek başına iktidar olduğu 13 yılda siyasi, iktisadi ve dış politika bakımından bir başarı hikayesi yazdı. Türkiye 13 yılda siyaseten tek parti döneminin, darbelerin vesayet sistemini yıktı ve daha demokratik hukuk devleti ve anayasal demokrasi standartlarına daha yakın bir ülke haline geldi. İktisadi olarak Osmanlıdan bu yana problem teşkil eden kamu maliyesi ve dış ticaret açığı kabul edilebilir kriterlere çekildi ve Türkiye’nin milli geliri 3 kat arttı. Son 13 yılda Türkiye Birinci Dünya Savaşı’nın, sonrasında içine girdiği otarşik ve Soğuk Savaş sonrası Batı bloğundaki sıradan ülke profilinden tamamen çıktı. Coğrafi, tarihi, kültürel ve ekonomik olarak daha geniş havzalara hitap etmeye başladı. AK Partili yıllarda sağlanan bu başarılara ve Türkiye’nin her alanda lig atlamasına rağmen Türkiye’nin atılımı bir noktada durdu: Bilhassa Gezi olayları, 17-25 Aralık davalarıyla ve tapelerle siyasete müdahale süreci ve son olarak da PKK’ya Suriye’de açılanla müzakere sürecini terk etmesiyle yeniden ilan ettiği “devrimci halk savaşı” Türkiye’deki değişimin tamamlanamadığının göstergeleri olarak ortaya çıtı. Siyaseten reaksiyoner cephenin yukarıda sayılan illegal direnişleri ve TBMM’deki muhalefetin bu illegal yapılanmalarla mücadeleye destek vermeyerek yeni anayasayı ve reform sürecini engellemesi Türkiye’yi bir orta demokrasi tuzağına düşürdü. Ekonomide de dünyadaki gelişmelerin etkisiyle orta gelir tuzağı aşılamadı. Dış politikada ise bölgesel dengelerin yerinden oynamasından kaynaklanan risklerin arttığı bir dönem yaşanıyor.

Reaksiyoner cephe

13 yıllık iktidarın aşındırıcı etkisi, reaksiyoner cephenin legal-illegal her araçla yaptığı yıpratıcı muhalefet, orta gelir tuzağı ile orta demokrasi eşiğinin aşılamaması, AK Parti’nin karizmatik genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine Ahmet Davutoğlu’nun genel başkan olması, teşkilatlardan parti grubuna kadar yaşanan değişikliklerin yarattığı problemler, “stratejik oy kullanan seçmenleri” AK Parti aleyhinde oy kullanmaya sevk etti. AK Parti, bu sebeplerle dördüncü seçimde tek başına iktidar olamadı. 7 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan TBMM kompozisyonunda tek başına iktidar ve bir koalisyon çıkmaması neticesinde 1 Kasım 2015’te seçimler yenilenmek zorunda kalındı. 7 Haziran seçimleri sonrası yaşanan dönemde AK parti ve muhalefetin performansı 1 Kasım seçimlerinde değerlendirilecek. Ancak bu değerlendirme için siyasi partilerin 7 Haziran öncesi ve sonrası yaşananlardan ders aldıklarını göstermesi lazım. Bunu gösterebilecekleri zemin ise aday listeleri, seçim beyannameleri ve seçim kampanyaları olacak. 12 Eylül Kongresi bu bakımdan AK Parti’ye diğer partilerden farklı bir zemin açıyor. Bu zemin iyi kullanılırsa 1 Kasım genel seçimlerinde AK Parti’nin lehine, kötü kullanılırsa AK Parti’nin aleyhine gelişecektir.

12 Eylül Kongresiyle AK Parti, parti içi meselelerle Türkiye meselelerini telif eden bir perspektif geliştirebilirse, yani 1 Kasım 2015 seçimlerine, Türkiye’ye seslenebilirse Kongre sadece AK Parti Kongresi değil, Türkiye Kongresi olabilir. 7 Haziran seçimleri sonrasında yaşananlar ve bilhassa PKK ve DEAŞ’ın saldırıları siyasi partileri yeni bir şeyler söylemeye zorluyor. 14 Ağustos 2001’de yenilikçiler hareketi üzerine kurulan ve Yeni Türkiye vaat eden AK Parti, 12 Eylül 2015 Kongresinden AK Parti’nin kurucu değerlerine dönerek, yani yenilenerek çıkması gerekiyor. Kongrede parti içi devamlılık, dengeler elbette gözetilmesi gereken hususlar ama yenilenme performansını gölgelemeyecek bir sonuç ortaya çıkmalı. Parti yönetimi seçim ve Türkiye’nin problemlerine odaklanarak devam ve dengeler, içinde yenilenmeli. Ancak bu yenilik kişileri aşan bir siyasi söylem ortaya koyamazsa beklenen sinerji yakalanamaz. Bu sinerjinin açığa çıkabilmesi için AK Parti’ye yakın medyaya, STK’lara, aydınlara da ciddi roller düşmektedir.

Çevreden merkeze...

AK Parti eğer siyasi merkezi yeniden inşa edemez ve yüzde 40’ın altına düşerse Türkiye sadece koalisyonlara değil, kimlik politikaları etrafında çatışan bir siyasi kompozisyona savrulabilir. Bu bakımdan AK Parti kimlik taleplerini demokratik bir şekilde çözen ama aynı zamanda demokratik bir Türkiye kimlik politikası öneren bir aktöre dönüşmelidir.  Çöken Kemalist paradigma yerine demokratik bir Türkiye paradigması ve kamu felsefesi konulamazsa kimlik çatışmaları vesayet kurumlarının alanını yeniden açabilir. Bu bakımdan Türkiye Batı ülkeleri ve bölge ülkeleri ile olan ilişkilerini bu perspektifle uyumlu ittifaklarla takviye etmelidir. Bunlar yapıldığında Türkiye’nin dinamik yapısı ve yabancı sermayeyle yeniden büyüme oranlarını arttırması kuvvetle muhtemeldir.

AK Parti bütün çatışma söylemlerine ve reaksiyonerliklerine rağmen muhalefetin diyalog kurulabilecek bütün aktörlerini Yeni Türkiye’nin inşası sürecine katabilecek bir demokratik kulvar açmalıdır. Bu kulvar TBMM gibi zeminlerin dışında da bulunmalı ve inşa edilmelidir. Çünkü her hareketin reaksiyoner elitlerine mukabil tabanlarında değişimi, dönüşümü ve uzlaşmayı isteyen kesimler mevcuttur. 7 Haziran seçimleri sonrası bu tabanda ciddi soru işaretleri oluşturmuş durumdadır. AK Parti bu soru işaretlerine makul cevaplar üretebilirse 1 Kasım’da oy havuzunu, 1 Kasım’dan sonra da uzlaşma zemini genişletebilir. 7 Haziran seçimlerinde AK Parti’yi cezalandırmak, uyarmak ve frenlemek için AK Parti aleyhine oy kullanan stratejik seçmenin bu sefer AK Parti lehine tercihte bulunması mümkündür. AK Parti evvela 12 Eylül Kongresinde, bilahare de liste ve seçim beyannamesinde bu imkanı kullanabilmelidir. Bu imkan kullanılamazsa Türkiye 7 Haziran seçimleri sonrasını aşan bir istikrarsızlığa savrulabilir.

Türkiye’nin merkezinin çevreden gelen hareketleri demokratik mecraları kullanarak inşa etmek bahsinde AK Parti kadar sorumluluk sahibi olan diğer siyasi aktör de CHP olacaktır. CHP seçim kampanyasında bu özeni gösterirse, Türkiye’nin 7 Haziran sonrasında yaşadığı krizi problemlerini hızla çözmek için bir avantaja dönüştürmesi mümkündür. AK Parti tek başına iktidar olsa dahi CHP ile beraber bu özeni göstereceğini seçmenlerin önüne koyabilmelidir. Bu pozisyon Türkiye’yi kimlik çatışmalarına hapsedebilecek MHP-HDP kutuplaşmasını ve PKK; DEAŞ terörünü demokratik siyasetle çözme kapısını açacaktır. AK Parti 12 Eylül Kongresini tek başına iktidar olmanın ötesinde Türkiye’nin problemlerinin çözülebileceği büyük uzlaşma fotoğrafıyla tamamlamalıdır.

[email protected]