15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı güneyimizde PKK terör devleti kurulacaktı

Röportaj: Hale Kaplan
19.06.2021

Hüseyin Aydın'ın 'Asırlık Gece' isimli çalışması, darbe girişimini hazırlık safhasından icra safhasına kadar bütün yönleriyle ele alan ilk kitap olma özelliğini taşıyor. Kitap, darbe girişimi ile ilgili açılan dava dosyalarına giren bilgi, belge ve diğer deliller esas alınarak hazırlandı.


15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı güneyimizde PKK terör devleti kurulacaktı

15 Temmuz kanlı darbe girişiminin beşinci yıl dönümünde, girişimi somut deliller ve belgelerle aydınlatan geniş kapsamlı bir kitap yayınlandı: Asırlık Gece/ Belgeler ve Deliller Işığında 15 Temmuz Darbe Girişimi. Ceza ve Ceza Muhakemesi Doçenti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın'ın kaleme aldığı kitapta girişim, hazırlık safhasından icrasına kadar tüm yönleriyle detaylandırılıyor. Aydın, darbenin başarılı olması ihtimali karşısında yaşayacaklarımızı da ayrı bir başlık olarak değerlendiriyor.

Darbe girişiminden bu yana konuyla alakalı pek çok kitap yayınlandı. Sizin kitabınız hangi yönleriyle bu yayınlardan ayrılıyor?

Bilebildiğim kadarıyla, darbe girişimini hazırlık safhasından icra safhasına kadar bütün yönleriyle ele alan bir kitap yok. Bu kitap darbe girişime bütün yönlerine ışık tutmaya çalışıyor. Ayrıca, münhasıran darbe girişimi ile ilgili açılan dava dosyalarına giren bilgi, belge ve diğer deliller esas alınarak yazılmış olması da bir farklılık olarak değerlendirilebilir.

Bu işgal girişiminin karanlıkta kalmış tarafları hala var mı? Araştırmanız süresince sizi şaşırtan, kaygılandıran veriler karşınıza çıktı mı?

Darbe girişiminin ana hatlarıyla aydınlatıldığını düşünüyorum. Ancak karanlıkta kalan hiçbir nokta yok diyemeyiz. Birçok delil, darbenin başarısız olacağının anlaşılması üzerine bizzat örgüt mensubu askerler tarafından imha edildi. Bu delillere imha edilmeden ulaşılabilseydi Birçok husus, daha net bir şekilde ortaya konulabilirdi. Araştırma sürecinde şaşırdığım ve kaygılandığım veriler elbette olmuştur. Bu çerçevede özellikle örgütün TSK'daki teşkilatlanma modeli ve ulaştığı güce dair verileri zikretmek isterim.

Hem o gecenin hem de darbe girişimine giden sürecin gündemde tutulması neden önemli?

15 Temmuz gecesi, 21. Yüzyıldaki tarihi yürüyüşümüzün önemli mihenk noktalarından biridir. 15 Temmuz ruhu, bu yüzyılımızı aydınlatacak ve tarihte olduğu gibi milletler ailesinde hak ettiğimiz yere bizi ulaştıracak bir ruhtur. Bu ruhu ne kadar canlı tutabilirsek millet ve devlet olarak hedeflere ulaşmamız o kadar kolay olacaktır.

Buna karşılık 15 Temmuz darbe girişimini planlayıp icra edenlerin habis ruhu da emellerinden vazgeçmiş değildir. Bu habis ruhun etkin ve egemen olması, hayal bile edemeyeceğimiz felaketlerle karşı karşıya kalmamız demektir.

15 Temmuz'u itibarsızlaştırma çabası içinde olanlar neyi amaçlıyor?

15 Temmuz'u itibarsızlaştırmak isteyenleri iki ana grupta toplayabiliriz. Birinci grupta örgüt mensupları var. Onlar bu çabalarıyla örgütü aklamaya ve 40 yıllık serüvenlerinin finalinde yaşadıkları hayal kırıklığını unutturmaya çalışıyorlar.

İkinci grupta siyasi saiklerle ve ikbal endişesiyle itibarsızlaştırmaya çalışanlar var. Bu grupta olanlar, 15 Temmuz ruhunun egemen olduğu bir ülkede siyasi amaçlarına ulaşamayacaklarının ve milletten itibar göremeyeceklerinin farkındalar.

Tevfik Gök'ün bilgisayarındaki dokümanlarda kritik bir cümle var "Hizmetin selameti adına bir kişi veya ülke gitse ne olur?". Örgüt o dönemde nasıl bir tehdit aldında hissediyordu? Hangi motivasyonla darbeye kalkıştılar?

Örgütün, devlet kurumlarına yöneldiği ve özellikle yurt dışına açıldığı tarihten itibaren birçok devletle angajman ilişkisine girdiğini düşünüyorum. Örgüt lideri ise 1998 yılından itibaren ABD'de yaşıyor ve buradan örgütü yönetiyor.

Devletlerin birbirleriyle ilişkisi eşitler arası bir ilişkidir. Ancak bu tarz örgütlerin başka devletler ile ilişkisi angajman ilişkisidir. Çerçeveyi devletler belirler. Özellikle himaye eden devlet veya devletlerle ilişki hiyerarşik bir ilişkidir.

Türkiye'de darbeler sadece iç dinamiklerle gerçekleşmemiştir. Hatta dış dinamiğin daha baskın olduğunu söylemek mümkündür. 15 Temmuz darbe girişiminde iç dinamik örgütün düştüğü durum ve muhtemel tehlikelerdir. Dış dinamik ise Türkiye'nin dış politikadaki tercihlerdir. Bu iki dinamiğin birleşmesiyle, 15 Temmuz'a giden sürecin taşları döşenmiş oldu.

Küresel şirketlerde olduğu gibi FETÖ niteliğindeki küresel örgütlerde de önemli olan küresel ölçekteki genel menfaat ve yararlardır. Bu menfaat ve yararlar çerçevesinde bir ülkeyi kaybetme tehlikesi göze alınabilecek bir risk olarak değerlendirilebilmektedir.

Örgüt, 15 Temmuz'da Türkiye'yi mutlak anlamda egemenlikleri altına alma düşüncesiyle hareket etti. Ancak yöntemlerinin riskli olduğunun farkındaydılar. Bu riski göze almalarında sadece örgüt içi dinamikler değil, örgüte etki eden dinamikler de etkili olmuştur.

Bugün FETÖ ile mücadelede hangi noktadayız?

FETÖ ile mücadelede çok önemli mesafeler kat edildi. Örgütün devlet ve millet cephesindeki etkinliği minimize edilmiştir denebilir. Ancak bu mücadele uzun soluklu ve çok boyutlu bir mücadele.

Şunu da hiçbir zaman unutmamak gerekir, örgüt ve örgütü destekleyen güçler Türkiye'ye dair emellerinden vazgeçmiş değildir. Dolayısıyla bu mücadelenin bütün boyutlarıyla ve kararlı bir şekilde sürdürülmesi gerektiğini düşünüyorum.

"15 Temmuz başarılı olsaydı neler olurdu?" sorusu çok önemli. Kimin faydasına olacaktı sonuç?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yönetimi bir örgüt tarafından mutlak anlamda ele geçirilmiş olacaktı. Önceki darbelerden farklı olarak devletin vesayet altına alınmasından değil, devletin esaret altına alınmasından söz etmemiz gerecekti. Bu düzende FETÖ'cü olmayan veya olmamakla beraber örgüte boyun eğmeyecek hiçkimseye bu ülkede hayat hakkı tanımayacaktı.

Türkiye, örgüt liderinin eliyle uydu bir devlete dönüştürülecekti. Böyle bir düzenin, başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin yararına olacağından hiç kuşkumuz yok.

Tabii, hedef bu olmakla beraber, 83 milyonluk Türkiye gibi bir ülkenin, hiçbir esarete boyun eğmemiş milletimizin bu düzene razı olması mümkün değildi. Bu ise iç çatışma demekti. Bu nedenle darbe başarılı olsaydı Türkiye, uzun sürecek iç karışıklıklar ve çatışmalar nedeniyle zayıflayacak ve muhtemelen ülke bütünlüğünü muhafaza edemeyecekti.

Bölgesel ve küresel ölçekli düşünüldüğünde peki?

Bu çerçevede birkaç ihtimal zikredebilir. Güneyimizde Akdeniz'e uzanan PKK'nın egemen olduğu bir terör devleti kurulacaktı. Güney illerimizde büyük karışıklıklar ve özerlik tarzı yapılar kurulacaktı. Doğu Akdeniz'de değil sondajla gaz aramak, muhtemelen Ege ve Akdeniz'de kara sularıyla ilgili sıkıntılar yaşayacaktık. Özetle Sevr'in geçen yüzyılda yarım kalan kısımlarının gerçekleşmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktık.