15 Temmuz darbe girişimi ve alınacak dersler

Doç. Dr. Ulvi Saran / Vali
20.08.2016

Bünyede yaşanan her travma bir hasar bırakır. 15 Temmuz darbe girişimi bertaraf edilmiş olsa da sosyal dokuda, kamu düzeninde ve halkın belli kurumlara olan inancında ister istemez bir tahribata yol açacaktır. Bu bakımdan oluşan güven erozyonunu giderici uzun vadeli tedbirler alınmalıdır.


15 Temmuz darbe girişimi ve alınacak dersler

Türkiye eline fırsat geçirenlerin akşamdan sabaha darbe yaptıkları, hükümetlerin kolaylıkla ve sık sık alaşağı edildiği, siyasi geleneği ve kurumları gelişmemiş bir muz cumhuriyeti değil. Ancak ortalama 10 yılda bir uğradığı askeri müdahale veya darbelerle dünya ülkeleri arasında hatırı sayılır bir yere sahip. Bu nedenle Türkiye, dünya coğrafyasında sahip oldukları şartlar nedeniyle darbeye maruz kalma riski taşıyan ülkelerin risk derecelerinin renklerle belirlendiği ve en yüksek riskin koyu kırmızı ile işaret edildiği endekste turuncu renkle üçüncü derecede riskli ülkeler grubunda yer alıyor. Türkiye özelinde ve genel olarak dünyada darbeleri büyük ölçüde açıklayan ve darbe nedenlerini ortaya koyan belli başlı değişkenler var: Ülkelerde otoriter siyaset kültürünün varlığı, otokratik bir geçmişe sahip olma, demokratik kurumların ve demokrasi kültürünün yeterince gelişmemiş olması, darbeci bir zihniyetin gelişimi için elverişli kültür iklimini ve darbelerin altyapısını oluşturuyor.

Ordunun örgütlenme ve işleyiş yapısı, kendi içindeki güç dengeleri, devlet erkleri ve güvenlik sistemi içindeki rolü ve ağırlığı darbe girişimlerinin ortaya çıkmasında ve darbe süreçlerinde doğrudan belirleyici bir rol oynuyor. Literatürde iç siyasi gerilimler, sosyo ekonomik şartlardaki  bozulma ve uzun süreli iktidarların baskıcı uygulamalarına karşı geniş halk kitlelerinde oluşan yaygın hoşnutsuzluğun endemik olarak darbeye eğilimli ülkelerde ordunun hükümetleri devirme girişimlerini tetikleyen unsurlar olduğu vurgulanıyor. Türkiye’de ise özellikle 1960 ve 28 Şubat müdahalelerinde olduğu gibi iktidar döngüsünün siyasi gücü elde etmek isteyen kesimler arasında ideolojik karşıtlıklar ekseninde sürdürülen tepkisel bir mücadeleye dayandığını; darbelerin de oligarşik vesayet odaklarının ordu ile işbirliği çerçevesinde gerçekleştirildiğini söyleyebiliriz. Ancak Türkiye’de darbelerin yalnızca iç dinamiklerin etkisi ve güç çekişmelerinin sonucu olarak ortaya çıkmadığını, her defasında arka planda uluslararası müdahaleci faktörlerin önemli bir rol oynadığını gözden uzak tutmamak gerekiyor.

Darbe girişiminin analizi

15 Temmuz darbe girişimi, toplumsal tabanda bir karşılığı bulunmayan, bürokratik yapıya, güvenlik ve yargı kuruluşlarına sızmış paralel devlet örgütlenmesinin ordu içindeki uzantıları eliyle dış destekli bir üst aklın eseri olarak yüzde 50’nin üzerinde halk desteği olan bir iktidarı devirmeye yönelik olarak başlattığı bir kadro hareketi. Temel niteliği, kurgusu, yapısı ve uygulanma süreci itibariyle alışılagelmiş darbelerden köklü bir biçimde farklılaşıyor.

Darbenin hayata geçirilmesinde ve hedeflerine ulaştırılmasında en önemli faktörlerden biri darbecilerin medya üzerinde sağladıkları kontrol. 20’inci yüzyılın geleneksel radyo ve tek kanallı televizyon yayıncılığı döneminde tek ya bir kaç noktadan tüm medyanın kontrolünün sağlanabildiği dikkate alındığında 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerinin kamuoyunun darbe amaçları doğrultusunda yönlendirilmesi ve toplumun  kontrolünün sağlanmasında ne kadar büyük bir avantaj sağladığı anlaşılıyor. Oysa içinde olduğumuz bilişim teknolojilerine dayalı, web tabanlı, çok merkezli, çok kaynaklı medya ve iletişim çağında darbecilerin haber kaynaklarını bütünüyle denetim altına alabilmeleri mümkün değil.

Demokratik mekanizmalarla ve seçimle işbaşına gelen hükümetlere karşı girişilen darbelerin tüm dünyada izlediği seyir benzer aşamalardan geçiyor. Bu kapsamda darbenin yeterli istihbarata dayanma, bilgi kirliliği yayma, etkili propagandada bulunma ve medya kontrolü boyutları da son derece kilit unsurlar. Yaşanan bir çok darbe girişimi, 15 Temmuz Türkiye örneğinde de olduğu gibi, devrilmek istenen liderlerin destekçilerini  darbeye karşı koymak için yerinde ve zamanında yönlendirmede, hatta darbecilere karşı yeni halk kitlelerinin desteğini sağlamada gerçekleştirdikleri maharetli hamlelerle başarısızlığa uğratılmıştır. 15 Temmuz darbe girişiminin kurgulanma ve uygulama aşamalarındaki seyrinin ve akıbetinin sağlıklı bir biçimde analiz edilebilmesi ve yaşanan bu acı tecrübeden Türkiye’nin darbelerle baş etme potansiyeli açısından gerekli derslerin çıkarılabilmesi için bu konudaki yaşananların iyi analiz edilmesi gerekiyor. Darbe planı ne kadar kusursuz tasarlanmış ve ne kadar başarılı bir biçimde uygulamaya konulmuş olursa olsun, seçilmiş yönetime olan halk desteğinin sivil toplum kuruluşları, kamu oyu araçlarıyla bariz bir biçimde sağlanması ve özellikle ve kitle gösterileriyle ortaya konulması halinde darbecilerin fazla şansları bulunmuyor. Demokratik bir yönetimi zorla değiştirmeyi amaçlayan silahlı darbeci grupların en çok korktukları şey silahsız kalabalıklardır. Yine bu bağlamda tüm halk hareketlerinin ve diktacı tutuma karşı koymanın başarı eşiği silahsız direnişin ısrarcı çizgisidir.

Baskıcı, otoriter ve uzun dönemli rejimlere karşı başlatılan halk hareketleri ve isyanlarda da aynı dinamikler ve süreçlerin rol oynadığı görülüyor. Nitekim 2011 Arap Baharı kapsamında uzun dönemli diktatörlükleri sona erdiren esas faktör silahsız ve ısrarlı bir biçimde sürdürülen kitle gösterileri olmuştur. Bu bağlamda Tunus, Mısır ve Yemen devrimlerinde diktatörlerin 30-40 yıllık sultalarının silahsız kitle gösterileriyle bir kaç hafta içinde sona erdirilmiş olması hafızalarda canlılığını koruyor. 15 Temmuz girişiminin daha ilk saatlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geniş kitleleri harekete geçirerek darbeye karşı meydanlarda toplayabilmede sağladığı liderlik başarısı da tam olarak bunu gösteriyor.

15 Temmuz’un sonuçları

Türkiye’nin demokrasi serüveninde seçimle işbaşına gelmiş iktidarlara yönelik 10’a yakın irili ufaklı müdahale yaşandıktan sonra hemen hemen tüm siyasi kesimlerde darbelerin olumsuzluğu ve siyasi gelişmeyi sekteye uğrattığı konusunda bir görüş birliği ortaya çıkmış bulunuyor. 15 Temmuz sonrası TBMM’de darbeye karşı yayınlanan bildirinin mecliste grubu bulunan 4 siyasi parti tarafından imzalanmış olması varılan bu aşamayı gösteren sevindirici bir gelişme. Ayrıca darbeden sonra geçen süre içinde tüm ideolojik kesimlerden ve her yaştan insanın darbeye karşı meydanlarda birleşmesi, halkın kendi iradesine sahip çıkması ve demokratik gelişmenin geleceği açısından son derece umut verici. İktidarın darbe girişimini bertaraf etme deneyimi, tüm dünyada diktacı askeri yapıların gölgesi altında demokratik gelişme aşamalarını tamamlamaya ve milli irade hakimiyetlerini tesis etmeye çalışan genç demokrasiler için bir cesaret ve ilham kaynağı ve örnek alabilecekleri bir model oluşturmuştur. Öldürmeyen acılar ve travmalar güçlendirir. Darbe girişimi, Türkiye’nin sosyal, idari ve hukuki bünyesi için bu anlamda düşünülmeli.

Bilgi ve iletişim çağında ve küreselleşen dünyada darbelerin modasının geçtiği ve iktidarı ele geçirme araçları olarak eski önemlerini kaybettikleri genel kabul gören bir anlayış. Öte yandan Türkiye’deki mevcut iktidarın yapısı, sahip olduğu halk desteği ve güç dengeleri içindeki ağırlığı, kendisini devirmeye yönelik bir darbe girişimine geçmiştekilere göre çok fazla bir şans tanımıyor. Fakat buna rağmen Türkiye’de demokratik mekanizmalarla ve meşru seçimlerle işbaşına gelmiş hükümetlere karşı darbe yapmanın zemini her zaman mevcut.

Darbe girişiminden alınacak dersler

Darbeciliği besleyen otoriter siyaset kültürü ve kurumsal altyapı oldukça darbeler döneminin mutlak olarak geri dönülmeyecek biçimde sona erdirilmesinden söz edebilmek imkansız. Demokraside geldiğimiz düzeye rağmen militarist müdahale ve dayatmalara boyun eğme yaklaşımının toplumun bilinçaltında derin kökleri var.

Devlet yönetiminde sivilleşme ve demokratikleşme alanında kaydedilen ilerlemelere rağmen silahlı kuvvetlerin yeri geldiğinde yine durumdan vazife çıkarma refleksini harekete geçirecek hukuki ilkeler ve normlar varlığını sürdürüyor. Öte yandan görevi dış savunma olan ancak çağrı üzerine ülke asayişinde rol alan askeri birliklerin iç güvenlik sistemi ve siyasi yapı ile ilişkileri hala belirsizliğini koruyor. Askeri kuruluşların devlet organları ve erkleriyle olan görev ve bağlılık ilişkisi demokratik devlet ilkesinin temel ruhuna göre kurgulanmış değil. Devlet protokolü ve MGK toplantılarında genel kurmay başkanının bakanlardan, önce yer alması sistemin sivil ve demokratik ruhuna uygun düşmüyor. Demokratik ülkelerde ordular milli savunma bakanına bağlı olduğu halde Türkiye’de genelkurmay başkanlığı milli savunma bakanının gözetim ve denetiminden bağımsız hareket ediyor.

Siyasi rejimin darbelere karşı dirençli bir yapıya kavuşabilmesi için kültürel ve toplumsal alanda, eğitim sisteminde, devletin temel düzeninde ve örgütlenme yapısında gerekli idari, hukuki ve cezai düzenlemelerin bir an önce gerçekleştirilmesi zorunluluk taşıyor. Askeri müdahalelerin fikri temelleri ve meşru oldukları inancı askeri eğitim sisteminde verilmektedir. Darbeci zihniyet eğitimle kazandırıldığı gibi yine eğitimle önlenebilir. Askeri eğitim müfredatı sil baştan ele alınmalı, içinde askerin sivil iradeye üstünlüğüne, kurtarıcı misyonuna, yeri geldiğinde durumdan vazife çıkarma yönünde görev üstlenmesine yönelik telkin ve şartlandırmalar ortadan kaldırılmalıdır. Buna karşılık öğrencilere milli iradenin her şeyin üstünde ve ordunun milletin hizmetinde olduğu bilinci verilmelidir.

Ordu ülkenin dış güvenliğini sağlamakla görevli bir hizmet kurumu olarak ele alınmalı; örgütlenme yapısı, işleyişi, siyasi yapı ve devlet organlarıyla olan görev ve bağlılık ilişkisi sivil siyasi iradeye tam olarak tabi olmasını sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Bu kapsamda öncelikli olarak yapılması gereken şey Genel Kurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na, Jandarma Genel Komutanlığı’nın İçişleri Bakanlığı’na bağlanmasıdır. Bünyede yaşanan her travma bir hasar bırakır. 15 Temmuz darbe girişimi bertaraf edilmiş olsa da sosyal dokuda, kamu düzeninde ve halkın belli kurumlara olan inancında ister istemez bir tahribata yol açacaktır. Bu bakımdan oluşan güven erozyonunu giderici uzun vadeli tedbirler alınmalıdır. Öte yandan siyasi gerilim ve bunalım dönemleri bulanık suda balık avlamak isteyenler için bulunmaz bir fırsattır. Darbeci zihniyete karşı halkın tek vücut olduğu bir dönemde ideolojik karşıtlıklar, mezhep çatışması gibi toplumsal ihtilafları kışkırtmak isteyenlere karşı dikkatli olunmalıdır.

[email protected]