Kamusal hafıza, bireysel hafızaların toplamı değil; toplumsal anlatılarla şekillenen dinamik bir alandır. 15 Temmuz, bu hafızaya bir zafer ve direniş anısı olarak kazınmıştır. 15 Temmuz gecesi Türk milleti yalnızca bir darbe girişimini püskürtmüş değildir. Asıl zafer bireyin teslimiyet psikolojisine kapılmayarak iradesini ve kimliğini yeniden sahiplenmesidir.
Dr. Ali Ruhan Çelik/ Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi Psikoloji Ana Bilim Dalı Başkanı
Tarih sadece siyasi olaylar dizisi değil, aynı zamanda toplumların kolektif bilinçaltında biriken duyguların, kimliklerin ve kırılmaların iz düşümüdür. Osmanlı'nın yıkılışından Cumhuriyet'in kuruluşuna uzanan süreç nasıl ki bir travmadan zafere dönüşen psikopolitik bir yapı içeriyorsa, 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe girişimi de benzer şekilde travmatik bir tehdidin kolektif direniş ve psikolojik zaferle sonuçlandığı bir kırılma noktasıdır.
15 Temmuz 2016 gecesi, Türk milletinin yalnızca bir askeri müdahaleye değil, aynı zamanda psikolojik olarak milli iradesine, tarihsel kimliğine ve toplumsal birliğine yönelik bir saldırıya karşı verdiği kolektif direnişin simgesi hâline gelmiştir. O gece yaşananlar, bireysel ve toplumsal düzeyde travma, şok, belirsizlik ve aynı zamanda kararlılık, direnç ve toplumsal dayanışma gibi çok katmanlı psikolojik süreçleri tetiklemiştir.
Bu yönüyle 15 Temmuz, sadece siyasi bir olay değil; aynı zamanda psikopolitik açıdan analiz edilmesi gereken, bireyden ulusa kadar uzanan derin bir psikolojik olgudur. Bu bağlamda hem darbe girişiminde bulunan yapıların psikolojik motivasyonları, hem de milletin verdiği karşılığın kolektif davranış kalıpları detaylı biçimde incelenmelidir.
Terör örgütlerinin insan zihnine sızıntısı
İnsan beynini hayvan beyninden ayıran temel mekanizma prefrontal korteks dediğimiz alın bölgesindeki yapıdır. Bu yapı strateji ve planlama yapabilmemize, muhakeme edebilmemize, olayların perde arkasını düşünebilmemize,davranışlarımızın sonuçlarını kestirmemize yarayan üst düzey zihinsel becerilerimizin organize edilmesini sağlar.
İnsanoğlu büyük ölçüde 12-13 yaşlardan itibaren soyut düşünebilmeye başlar. Yani bir önceki yaşlara göre beynin düşünsel becerileri hızlıca gelişmiştir. Bu gelişim 16-17 yaşlarında bir kez daha sınıf atlar ve ayırdedebilmeye de başlanır. Ergenlik dönemi diye adlandırdığımız dönemde birey beyninin artık son derece geliştiğini, kendi doğrularının genel doğrular olduğunu, artık meseleler hakkında derin yargılarda bulunabileceğini düşünür. Hatta o dönemde otoritelere (aile, öğretmen, iktidar vs.) protest eğilim oldukça gözlenir.
Ancak yukarıda bahsettiğim üst düzey zihinsel becerilerin sadece düşünsel kısmı gelişmiştir ergenlik çağında. Birey davranışlarının sonucunu yeterince muhakeme edemez. Yeterince analiz kuvveti yoktur beyin donanımında. En kötüsü de bunun farkında değildir. Bahsettiğim bu özellikler 22-23 yaşlar civarı gelişimini tamamlar.
Konumuz bağlamında; terör örgütleri en çok 15-16 yaşlarındaki gençleri bu özelliklerden dolayı hedef alır. Onların protest damarına uygun argümanlarla yaklaşıp lehlerine konumlanmalarını sağlar. Kimlik arayışı döneminde otorite ile olan kavgalarına tatlı bir alternatif sunup onları himayelerine alır. Dolayısıyla terörize edecek kaynak da bulunmuş olur.
Öte yandan FETÖ yapılanmasına katılan bireylerin psikolojik yapıları incelendiğinde; büyük bir kısmının kimlik gelişimini tamamlayamamış, otoriter yapılara yönelme eğiliminde olan, benlik sınırları zayıf bireyler olduğu görülmektedir. Bu bireyler için terör yapılanması kimlik karmaşasının bir çözümü olarak sunulmuştur.
Gelişim Kuramlarının öncüsü Erikson'un psikososyal gelişim kuramına göre birey, özellikle ergenlik ve genç erişkinlik döneminde kimlik bunalımı yaşar. Bu kriz sağlıklı şekilde çözülemezse birey, dışsal aidiyetlere, "büyük anlamlara" ve güçlü lider figürlerine yönelerek kişisel sorumluluğunu devretme eğilimi gösterir. Bu da psikolojik teslimiyetin temelini oluşturur. Birey bu noktada ideolojik yapıya katılımı özgür bir seçim gibi algılar, oysa bu seçim benlik yoksunluğunun sonucudur.
FETÖ terör örgütü işte bu mekanizmalardan faydalanmış, bu vatanın insanlarına benzer şekilde nüfuz ederek kendi halkına silah doğrultacak (hem mecazi hem gerçek anlamda) kıvama getirmiştir. Liselerin önünde abi-abla kılıklarıyla kendilerine insan kaynağı oluşturmuşlardır. Dolayısıyla 15-16 yaşındaki gençlerimizin bu biyolojik doğa ve tehlikeli durum hakkında bilgilenmesi hem ailelerinin hem de kendilerinin sorumluluğundadır.
İdeolojik yönlendirme ve grup dinamikleri
FETÖ gibi kapalı ve hiyerarşik terör yapıları, bireyin karar alma becerisini zamanla yok eden ve grup normlarını sorgulanamaz hale getiren bir ortam inşa eder.
Grup içi düşünce teorisi, bu durumu açıklamak için oldukça işlevseldir. Groupthink, bireylerin grup içi uyum uğruna eleştirel düşünmeden vazgeçmesi ve alternatif görüşleri bastırmasıdır. Bu tür yapılarda ortaya çıkan kolektif inançlar, dış dünyaya karşı bağnaz ve çatışmacı tutumları doğurur. FETÖ örneğinde bu durum hem zihinsel tek sesliliğe hem de davranışsal itaat mekanizmalarına yol açmıştır.
Kolektif travma ve psikolojik güçlenme
15 Temmuz'da milletin verdiği refleks, daha önce birçok zafer kazanmış toplumsal kodların tezahürüdür. İktidar veya muhalefet destekçileri oyuna gelmemiş, en az yüzde 80'i darbeyi püskürtmek için adeta Kurtuluş Savaşı refleksi göstermiştir.
Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak hocamızın editörlüğünü yaptığı Travmadan Zafere kitabında bahsettiği gibi Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışı bir "devlet kaybı" değil, aynı zamanda kimlik ve aidiyet kaybıydı. Toplum bu çöküş karşısında yetersizlik, korku, öfke ve yalnızlık duygularıyla yüzleşmişti.
15 Temmuz darbe girişimi de modern Türkiye'nin kurumsal ve psikolojik varlığına karşı yöneltilmiş bir yıkım tehdididir. Halk, "Türk milleti" kimliği ile 15 Temmuz gecesi kolektif bir tehdit algısıyla birlikte aktif hâle gelmiştir.
Millet, "biz" kimliği etrafında bütünleşmiş, "öteki" olarak kodladığı darbecilere karşı bir psikolojik cephe oluşturmuştur. Bu ortak kimlik inşası hem korkuyu bastırmış hem de eyleme geçme kararlılığını pekiştirmiştir. Toplumsal kohezyon (birlik duygusu), bireylerin tek başına göstereceği direncin çok ötesine geçerek, kitlesel bir psikolojik mobilizasyon üretmiştir. Dolayısıyla bu tehdidi bir "yıkılma" işareti olarak değil, "kendini yeniden kurma" fırsatı olarak okumuştur. Bu tepki, tıpkı Cumhuriyet'in kuruluşundaki gibi kimliğe sahip çıkma davranışı üretmiştir.
Her büyük ulusal travma gibi, 15 Temmuz da toplumsal hafızada yerini almıştır. Ancak bu travma bir çöküş değil bilakis kolektif bir yeniden doğuş olarak işlev görmüştür.
Bu olgu psikolojide "posttravmatik büyüme" olarak tanımlanır. Travma sonrası insanlar veya toplumlar birbirine ve kimliklerine daha sıkı sarılır. 15 Temmuz, Türkiye tarihinde bir dönüm noktası olduğu kadar kamusal hafızada yeni bir anlatının başlangıcı olmuştur.
Bu bilinç siyasal katılımı, toplumsal duyarlılığı ve demokrasiye sahip çıkma iradesini artırmıştır. Kamusal hafıza, bireysel hafızaların toplamı değil; toplumsal anlatılarla şekillenen dinamik bir alandır. 15 Temmuz, bu hafızaya bir zafer ve direniş anısı olarak kazınmıştır.
15 Temmuz gecesi Türk milleti yalnızca bir darbe girişimini püskürtmüş değildir. Asıl zafer bireyin teslimiyet psikolojisine kapılmayarak iradesini ve kimliğini yeniden sahiplenmesidir.
Şehit Ömer Halisdemir ve tüm şehitlerimize saygı ve minnetle...