15 Temmuz’u anlamlandırmak: FETÖ’nün ezoterik eskatolojisi

Nuri Salık / Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
1.10.2016

15 Temmuz sonrası itiraflardan yola çıkılarak FETÖ’nün ezoterik eskatolojiye sahip bir örgüt olduğu söylenebilir. Örgütün hedefi kuruluştan itibaren bütün devletleri ele geçirmek ya da dünya siyasetine yön vermektir.


15 Temmuz’u anlamlandırmak: FETÖ’nün ezoterik eskatolojisi

15Temmuz akşamı daha önce eşi benzeri görülmemiş tuhaf bir olayın canlı şahitleri olduk. “Dini cemaat” olarak bilinen bir gruba mensup subaylar, Yurtta Sulh Konseyi isimli bir cunta kurarak emir-komuta zinciri dışında darbe girişiminde bulundu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin seçilmiş meşru hükümetini gözlerimizin önünde devirmeye kalkıştı. FETÖ’nün başını çektiği darbe girişimi, Türkiye Cumhuriyeti’nin askeri darbeler tarihindeki en kanlı hadise olarak kayıtlara geçti. 15 Temmuz kalkışmasının tuhaf tarafı, modern Türkiye tarihinde ilk kez bir “dini cemaat”e mensup subayların askeri darbe girişiminin failleri olmasıydı. Sivil alanda faaliyet göstermesi gereken bir cemaatin askeriyeyle neden bu kadar ilgilendiği ve mensuplarının askeri bürokraside nasıl bu kadar güçlendiği soruları sosyal bilimler açısından müstakil araştırma konuları olacak kadar ilginçtir. Bu yazı, halen sıcaklığını hissettiğimiz kanlı darbe girişiminin motivasyonunu incelemeyi hedeflemekte ve “ezoterik eskatoloji” kavramsallaştırması ile15 Temmuz’un anlamlandırılabileceğini iddia etmektedir.

Ezoterizm kelime olarak bazı bilgilerin, fikirlerin ya da pratiklerin bir toplumsal grubun üyelerine mahsus ve gizli olması anlamına gelmektedir. Ezoterik (bâtıni) grupların en temel özelliği; inanç, anlam ve sembol dünyaları ile pratiklerinin kesin surette dış dünyaya kapalı olmasıdır. Bu nedenle, sır mefhumuna ve gizliliğe azami dikkat gösteren ezoterik grupların çözümlenmesi grup dışındaki kimseler için oldukça zordur. Eskatoloji ise basitçe dünya tarihi içerisinde insanlığı nihai noktaya ulaştıracak olan son olay ya da olaylar silsilesi olarak tanımlanabilir. Örneğin, Şii inancında 12. imamın gaybetten geri dönmesi Şia’nın eskatolojisini oluşturmaktadır. 12. imam zuhur ettikten sonra insanlığı karmaşa ve savaşlardan kurtararak bütün kötülüklere son verecek ve dünyada evrensel barışı ve mutluluğu tesis edecektir. Eskatolojik inanışların en temel özelliği tarih tasavvurlarının teleolojik olmasıdır. Yani tarih belirli bir amaca doğru kendiliğinden akmaktadır.

20 yaşındayken planladı

Şu ana kadar FETÖ üzerine oluşan literatürden, Gülenist yazarların makalelerinden ve 15 Temmuz sonrasında örgüt mensuplarının itiraflarından yola çıkılarak FETÖ’nün ezoterik eskatolojiye sahip bir örgüt olduğu ifade edilebilir. FETÖ’nün eskatolojisi, Fetullah Gülen’in kafasındaki proje çerçevesinde örgütün ilk kuruluş yıllarından itibaren yeryüzündeki bütün devletleri ele geçirmek ya da dünya siyasetine yön vermektir. Gülen’in eski konuşmalarından birinde Türkiye’deki iktidarı daha 20 yaşındayken yıkmayı planladığını ve bunun kendisi için küçük bir iş olduğunu ifade etmesi, örgütün eskatolojisinin küresel boyutunu göstermesi bakımından önemlidir. Rüya ve yakaza âlemlerine sık sık atıfta bulunan Gülen, dışarıya yansıyan gizli sohbetlerinden birinde, Türkiye’deki “işin” Hz. Peygamber tarafından kendilerine verildiğini söyleyerek örgütünün özel bir misyonu olduğunu ifade etmiştir. Üst düzey Gülenistlerden Abdullah Aymaz da darbeden aylar önce kaleme aldığı “Salih Zat’ın dönemi” başlıklı yazısında 2016 yılında büyük felaketler yaşanacağını ve sonunda görevin “göğsü yumruklandıkça genişleyen bir Salih Zat’a” tevdi edileceğini belirtmiştir. Buradaki Salih Zat figüründen kastedilen hiç şüphesiz Gülen’dir. Bu örmekler, Gülen’in kendisine eskatolojik bir misyon yüklediğinin ve kendisini tarihin sonunu getirmesi “beklenen” aktör olarak gördüğünün kanıtlarıdır. Bu bağlamda, Gülen’in Mehdi ya da Mesih olduğuna dair çeşitli yorumlar bulunmaktadır. Ancak örgütün eskatolojisinin ezoterik mahiyeti nedeniyle bu yapının teolojik öğretilerinin ve sembol dünyasının örgüt hiyerarşisi dışında kalan insanlar, hatta örgüte gönül vermiş alt tabakadakiler tarafından tam anlamıyla bilinmesi oldukça zordur.

FETÖ’nün ilk yapılanma alanının Türkiye olması ve faaliyetlerinin temel olarak Türkiye’de ortaya çıkması nedeniyle örgütün ezoterik eskatolojisinin en önemli ayağının Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ele geçirilmesi olduğu anlaşılmaktadır. Gelinen noktada ortaya çıkan bazı bulgular bu iddianın hiç de yersiz olmadığını göstermektedir. 15 Temmuz sonrasında FETÖ’cü subayların itiraflarından anlaşıldığı üzere, örgüt kurulduğu ilk günden itibaren TSK’nın ele geçirilmesine özel önem vermektedir. Fetullah Gülen’in İstanbul’da olduğu dönemde subaylara rütbelerini bizzat kendi elleriyle takması örgütün TSK’ya yüklediği sembolik anlamı göstermektedir. Ayrıca, FETÖ mensuplarının TSK’yı ele geçirirken yaptığı faaliyetlerin örgüt içinde “hususi hizmet” olarak adlandırıldığı ifade edilmektedir. FETÖ’cü subayların bu hususi hizmeti ifa ederken kod adı kullandıkları ve kendilerini başka dünya görüşlerine ait insanlar gibi yansıtarak takiye yaptıkları anlaşılmıştır. Dolayısıyla, FETÖ’nün öncelikli olarak TSK’yı ele geçirmeyi, nihai olarak devlet aygıtını FETÖ’nün emellerine “hizmet” eden bir aparata dönüştürmeyi hedeflediği iddia edilebilir. Böylesine uçuk bir düşüncenin, 2016 yılının 80 milyonluk Türkiye’sinde hayata geçirilmek istenmesi olaylara pozitivist perspektiften bakan birine oldukça saçma gelebilir. Ancak kendisini 30 yıl boyunca gizledikten sonra, 15 Temmuz gecesi yaveri olduğu Genelkurmay Başkanını tutuklayan Yarbay Levent Türkkan örneğini başka bir şeyle izah etmek mümkün değildir.

Gerginlikten açık savaşa

FETÖ, ezoterik eskatolojisini askeri vesayetin cari olduğu onyıllar boyunca yurtiçi-yurtdışı eğitim faaliyetleri, STK’ları ve medyası aracılığıyla yaydığı hoşgörü-diyalog söylemiyle kamufle etmeyi başarmıştır. AK Parti iktidarı döneminde ise askeri vesayete karşı sürdürülen mücadeleye katkı veren bir yapı olarak toplum nezdinde kendini meşrulaştırmaya gayret etmiştir. 2010 yılından itibaren askeri vesayetin kesin bir biçimde geriletilmesiyle FETÖ’nün gerçek amacı ortaya çıkmaya başlamıştır. Örgütün bürokratik kadroları ele geçirme ve siyaseti dizayn etme hususunda gösterdiği ısrar AK Parti ile “Cemaat” arasında üstü kapalı bir gerginliğin başlamasına neden olmuştur.7 Şubat 2012’de patlak veren MİT krizi ile artan gerginlik, dershanelerin kapatılması tartışmasıyla zirveye ulaşmıştır. 2012 yılında başlayan dershane tartışması şayet 2016 yılında başlamış olsaydı kalkışmanın 2020 yılında hayata geçirileceği ve belki de başarılı olacağı bugünden geriye bakılınca rahatlıkla iddia edilebilir. Zira 15 Temmuz’un tuğgeneral ve tümgeneral düzeyindeki FETÖ’cü aktörleri bu süreçte ordunun üst kademesini tamamen ele geçirmiş ve emir-komuta zinciri içinde bir darbeye öncülük edecek güce ulaşmış olacaklardı.

AK Parti-FETÖ mücadelesinin asıl kırılma noktası ise 17-25 Aralık 2013’te başlayan açık savaştır. Modern siyaset biliminde bizatihi tuhaf karşılanması gereken “dini cemaat-siyasi parti savaşı” anomalisi, 17-25 Aralık sürecinde pek çok kişi tarafından maalesef normalleştirildi. Hâlbuki FETÖ siyasi gücü ve toplumsal temsiliyeti olan bir aktör değildi. Örgüt gücünü askeri-sivil bürokratik kadrolarından ve devasa medyasından devşirmekteydi.17 Aralık 2015 tarihinden günümüze kadar geçen süreç incelendiğinde, FETÖ elebaşının konuşmalarında ve Fuat Avni isimli örgüt hesabının sosyal medya paylaşımlarında sürekli olarak bir zafer gününden bahsedilmesi örgütün ezoterik eskatolojisine işaret etmektedir. Bu söylemin arka planına bakıldığında, Recep Tayyip Erdoğan’ın örgütün eskatolojisinin gerçekleşmesini engelleyen ve bu nedenle ortadan kaldırılması gereken bir aktör olarak kabul edildiği görülmektedir. FETÖ tarafından yönetildiği aşikâr olan “Son Vesayet” isimli twitter hesabının AK Parti iktidarını ve Erdoğan’ı Türkiye’nin son vesayet odağı olarak adlandırması bunun açık bir göstergesidir. 15 Temmuz darbe girişimi, FETÖ tarafından tarihin akışına set çektiği düşünülen AK Parti iktidarının ve Erdoğan’ın ortadan kaldırılma ve örgütün ezoterik eskatolojisinin zor kullanılarak hayata geçirilme hamlesidir. Her ne kadar FETÖ’ye mensup gazeteciler, akademisyenler ve yazarlar farklı bir tarih anlatısı inşa etmeye gayret etseler de önümüzdeki yıllarda modern Türkiye tarihi yazılırken 17-25 Aralık’tan sonra yaşanan süreç bir “dini cemaatin” siyasi bir parti ile girdiği tuhaf mücadele olarak incelenecektir. 15 Temmuz darbe girişimi ise bu tuhaf mücadele neticesinde örgütün devleti ele geçirmek için yaptığı son hamle olarak zikredilecektir. Bu bağlamda, FETÖ meselesini güncel tartışmaların dışına çıkararak daha çok akademik çalışma konusu haline getirmek elzemdir. Zira FETÖ olgusu üzerine yeterince akademik çalışma yapılmış değildir.

[email protected]