18. Doha Forum’dan Türkiye’ye yansıyanlar

Dr. Nergis Dama/ Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
29.12.2018

Forumda. Suriye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceğine dair Türkiye’nin tavrı, siyasi gündem açısından ilk sırada yer alıyordu. Bu çok olağan bir durum. Ancak, 4 milyona yaklaşan Suriyelinin yaşadığı, AB ülkeleri kapılarını kapatırken, Suriyelilerin gıda, barınma, eğitim, sağlık hizmetlerini karşılayan Türkiye’nin bu başarısının Doha Forum’da yer bulmaması ilginç.


18. Doha Forum’dan Türkiye’ye yansıyanlar

Dünyanın farklı ülkelerinden siyasetçiler, yöneticiler, uluslararası kurum ve kuruluşların temsilcileri, akademisyenler, gazeteciler başta olmak üzere yoğun bir katılımla, 15-16 Aralık tarihlerinde Doha’da 18. kez Doha Forum düzenlendi. “Birbirine Bağlı Dünyada Politikaların Şekillenmesi” “Shapingpolicy in an interconnectedworld” ana temasıyla düzenlenen forum, temaya uygun olarak haritada birbirine çok uzak olan ülkeleri aynı platformda bir araya getirdi. Somali, Romanya, Mali, Burkina Faso, İran, Ekvator, Belçika, Singapur, Belçika, Filipinler, Letonya, bu ülkelerden bazıları. Forumun içeriğini değerlendirmeden önce, Doha Forum’un giderek uluslararası düzeyde bir müzakere platformuna dönüştüğünü söylemek gerekiyor. Sosyal ve ekonomik adaletsizliklere çözüm getireceği, bireyler ve toplumlar arasındaki eşitsizliklere çözüm arayacağına dair kabullerle yapılan G20 toplantılarına, Davos Zirvesi’ne alternatif olacak bir organizasyon. Üstelik bu foruma, eşit ve adil yaşamın adresi olduğu iddia edilen bir Batı ülkesi değil, İslam ülkesi ev sahipliği yapıyor. Dolayısıyla, forumun uluslararası düzeydeki prestijinin artması Batı ülkelerinin karnesinin iyi olmamasına rağmen çok başarılıymış gibi gösterildiği ifade özgürlüğünün asıl merkezine geri dönmesine de yardımcı olabilir.

Bu yılki Doha Forum’unun içeriğini değerlendirecek olursak, panel başlıkları ve panelistlerin seçimine, yine forum için belirlenen temaya uygun olarak çeşitliliğin yansıdığını görüyoruz. Yalnızca ABD, AB ülkelerinin ya da Rusya, Çin gibi ülkelerin değil, her ülkenin global düzende önem taşıdığını ve belirleyici bir rol üstleneceğine dair bir kabul yerleşik hale gelmeye başlıyor. Açılış oturumunun “Yeni Dünya Düzeninde Eski Aktörler, Yeni Ortaklıklar” başlığıyla düzenlenmesi de bu kabulün bir sonucu.

Çeşitliliğin olduğu bir sistem

Her ne kadar eski düzenin, yani belirli ülkelerin söz sahibi olduğu ve politikaları belirlediği düzenin devam etmesi için, sebep olduğu zarar önemsenmeyerek politik, siyasi ve sosyal odaklı hamleler yapılsa da, bu düzenin değişeceğine dair bir gündemin oluşması dahi önemli. Bu oturumun konuşmacıları Katar Başbakan Yardımcısı, Somali Başbakanı, Romanya Dışişleri Bakanı ve Birleşmiş Milletler Genel Kurul başkanıydı. Avrupa’nın, Afrika’nın ve Ortadoğu’nun temsil edildiği bu panelde, öne çıkan başlık işbirliklerinin ve ortak çalışmanın kaçınılmazlığıydı. Özellikle Katar Başbakan Yardımcısı’nın, “Stratejik ortaklıklarının yeniden gözden geçirilmesi, ancak bu sürecin yalnızca büyük ve süper güçlerin değil, Birleşmiş Milletler’e üye diğer devletlerin de süreçte rol alması” gerektiğine dair yaptığı vurgu, Türkiye için oldukça tanıdık. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Dünya 5’ten büyüktür” söyleminin yaygınlaştığının bir kanıtı bu ifade. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iddiasının uygulamaya geçmesi için uygun zeminin inşa edilmeye başlandığını söyleyebiliriz.

Dünyadaki ekonomik ve siyasi düzenin oluşmasında, alınacak karar ve gerçekleşecek uygulamalarda 5’li bir sistem yerine çeşitliliğin olduğu bir sistem önerisiyle başlayan açılış oturumunun ardından, daha spesifik konuların olduğu röportaj ve paneller gerçekleştirildi. Gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik potansiyel, sürdürülebilir kalkınma hedefleri için ulaşım, tarım, finans ve enerjinin önemi, terörle mücadele yöntemleri, geleneksel ve sosyal medyanın toplum üzerindeki etkisi, ticaret savaşları, Yemen, Filistin ve Suriye’deki durum, savaş ve çatışmaların kadınlara etkisi, sürdürülebilir gıda ve suya erişim, Çin’in ve Rusya’nın dünya siyaseti ve ekonomisindeki gücü, kadınların siyasi uzlaşmalarda alması gereken sorumluluk, panellerden öne çıkan başlıklardan bazıları sadece. Yani ekonomiden siyasete, toplumsal olaylardan teknolojik gelişmelere, güvenlik politikalarından temel ihtiyaçlara erişime kadar hem birbirinden bağımsız hem de birbirine bağımlı konular tartışıldı.

Suriye krizi ve Türkiye

Verilen mesajlar her ne kadar genel bir perspektife dayandırılsa da kaos ve çatışmanın maliyetinin belirli ülkeleri yüklenmesine, kadınların daha aktif bir şekilde siyasi ve ekonomik meselelerde temsilinin arttırılmasına ve eşitsizliğin azaltılmasına dair yapılan vurgular önemliydi. Çalıştığım konulardan birisi olması sebebiyle dikkatimi çeken bir gözlem ise, kadınların karar verici pozisyonlarda olmasının üzerinde durulmasına rağmen Forum’da panelistlerin tamamının kadın olduğu tek bir oturum vardı. Diğer oturumlarda ise sunucular genelde kadınlardan oluşurken, yönetici ve karar verici pozisyonda olanlar çoğunlukla erkekti. Yani, Doha Forum’da dahi temsilde toplumsal cinsiyet eşitsizliği göze çarparken, bu konuda ekonomik gelişmişlikten bağımsız tüm dünya ülkelerinin daha çok yol kat etmesi gerektiğini söylemek gerekiyor. Türkiye’nin Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın olmak üzere üç konuşmacıyla yer aldığı Forum’da Türkiye, diğer ülkelere göre niceliksel olarak yüksek oranda temsil edildi. Üç konuşmacıya da forum katılımcılarının ilgisi oldukça fazlaydı. Berat Albayrak’a bakan olmasının hemen akabinde Türkiye’ye yapılan dolar saldırısı sonrasındaki ekonomik durum ve bundan sonraki süreç sorulurken, hem Çavuşoğlu’na hem de Kalın’a yöneltilen soruların başında Türkiye’nin Suriye politikası vardı. Türkiye’nin Suriye’deki YPG terör örgütüne dair tavrı ve tutumunun net bir şekilde ifade edilmesi ve bu konudaki kararlılığının bir kez daha vurgulanması önemliydi. Suriye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceğine dair Türkiye’nin tavrının merak edilmesi, siyasi gündem açısından ilk sırada yer alıyor. Bu çok olağan bir durum. Ancak, 4 milyona yaklaşan Suriyelinin yaşadığı, AB ülkelerinin Suriyelilere kapılarını kapatırken, Suriyelilerin gıda, barınma, eğitim, sağlık hizmetlerini karşılayan Türkiye’nin bu başarısının Doha Forum’da yer bulmaması ilginç. Forumun bir oturumunda, 2018 Nobel Barış ödülü sahibi Nadia Murad yaşadığı zulmü, maruz kaldığı şiddeti anlattı. Ancak, Suriye’deki birçok kadını Murad’ın karşı karşıya kaldığı şiddetten kurtaran, kapılarını açarak 2 milyona yakın kız çocuğunu ve kadını koruyan Türkiye’nin insani yardım performansının göz ardı edilmesini anlamak mümkün değil.

Son olarak, yalnızca Katar halkında değil, Hindistan, Somali, Irak, İngiltere ve Kanada’dan gelen katılımcılarla konuştuğumuzda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a duyulan sevgi ve hayranlık öne çıkıyor. AB başkentlerinde Erdoğan için her ne kadar yapay bir otoriter lider algısı oluşturulmaya çalışılsa da dünyanın diğer başkentlerinde durum daha farklı. Anlaşılan Erdoğan’ın yeni bir dünya düzenin oluşmasında liderlik yapması dünyanın bazı yerlerinde endişeyle ve nefretle karşılanırken, düzenin değişmesini talep eden yerlerde ise umuda ve heyecana sebep oluyor. Tabii bu umudun somut uygulamalara dönüşmesi için hepimize düşen büyük bir sorumluluk var. Zira Doha’da Türkiye’ye ve Erdoğan’a gösterilen sevginin dayandığı iki söylem bulunuyor: “Dünya 5’ten, Türkiye de Türkiye’den büyüktür”

@NergisDama